وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ﴿٨١﴾
De ki: "Hak geldi bâtıl yok oldu. Şüphesiz ki bâtıl yok olmaya mahkûmdur.”
Kıyâmete kadar Allah’ın yeryüzünde koyduğu değişmeyen vaadi ve yasası işte budur. Hak gelince, hak ortaya konunca bâtıllar yok olacaktır. Çünkü hak karşısında bâtıllar yok olmaya mahkumdur. Bazen geçici bir şekilde Rabbimiz bâtıllara imkân verir. Tıpkı suyun yüzündeki köpük gibi, ya da madenin yüzündeki cüruf gibi bâtılların açığa çıktığını görürsünüz ve sanki galipmiş gibi bir havaya büründüğüne şahit olursunuz. Bu geçici ve aldatıcı bir durumdur. Bâtılın bu yalancı durumu hakkın ortaya çıkışına kadar sürer. Hak geldi mi bâtılın işi biter. Ama eğer şu anda yeryüzünde bâtıllar hâlâ varlığını sürdürebiliyorlarsa bu hakkın gücünü, varlığını ortaya koyamamasındadır.
Bu ilânın yapıldığı sırada müminler çektikleri işkencenin en doruk noktasında idiler. Müminlerin büyük bir kısmı Habeşistan'a hicret etmişti, geride kalanlar ise Mekke'de ve çevre bölgelerde söylenemiyecek işkence ve zorluklar çekiyorlardı. O denli ki, Hz. Peygamber'in (s.a) hayatı bile her an tehlike içindeydi. Bu nedenle zahirdeki alâmetler bâtılın yayıldığını gösteriyorsa da ve hakkın bâtıla üstün geldiğini gösteren hiç bir delil yoktu. İşte bu yüzden bu ayet nazil olduğunda kafirler bununla alay ettiler. Fakat bu zafer müjdesi, dokuz yıl sonra, Hz. Peygamber (s.a) Mekke'ye bir fatih olarak girdiğinde ve Kabe'ye girip üçyüz altmış putu kırarak aynı ilânı yaptığında gerçekleşti. Abdullah İbn Mesud'dan rivayet edilen bir hadise göre: "Hz. Peygamber (s.a) Mekke'nin fetih gününde putları kırarken şöyle diyordu: Hak geldi bâtıl gitti, zaten bâtıl yok olmaya mahkumdur.
TEFHİMUL KUR’AN
Allah’dan aldığın bu güç ile, bütün kuvveti, doğruluğu ve sağlamlığı ile Hakkın gelişinin, batılın yokoluşunun, devrilişinin ve dağılıp gidişinin ilanıdır. Yaşamak ve süreklilik doğruluğun yapısı gereğidir. Geri çekilmek ve yokolup gitmek ise batılın özelliğidir.
“Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.”
Bu pekiştirici ifadeden anlıyoruz ki batılın yok olacağı, Allah katında kesin bir gerçektir. İlk bakışta batılın bir sağlamlığı ve gücü olduğu tahmin edilse de, aslında batıl şişer, kabarır, sonra da patlayıp sönüverir. Çünkü batıl asılsızdır, bir gerçeğe dayanmaz. Bu nedenle göz boyamaya çalışır, kendisini ulu, büyük, kocaman ve sağlam olarak gösterir. Çok cansız ve zayıftır. Hemencecik kırılır, bozulur yokolur. Kupkuru ot alevi gibidir. Birden göklere yükselir. Sonra hemen sönüverir. Kül olur gider. Halbuki alevin kor haline geleni ısıtır, fayda verir ve kalıcıdır. Batıl, suyun üzerindeki köpük gibidir. Yokolur gider. Su ise kalıcıdır.
“Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.”
Çünkü kendi içinde kalıcılığın unsurlarını taşımaz. Sınırlı olan hayatını dış etkenlerden ve doğal olmayan desteklerden alır. Bu etkenler sarsıldığında, bu destekler de çekildiğinde yıkılır, yokolur gider. Hakka gerçeğe gelince, varlığının unsurları kendi içinden kaynaklanır. Bazan Hak, insanın gayri meşru arzu ve isteklerine, şartlara ve iktidara karşı koyar… Yalnız O’nun sağlamlığı ve güveni sonuçta onu zafere götürür. Onu kalıcı kılar. Çünkü Hak, Allah katındandır. Allah “Hakkı” kendisinin isimlerinden biri kılmıştır. Allah ise diri ve kalıcıdır.
FİZİLALİL KUR’AN