1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Örtülü ödenek' konusuna devam
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Örtülü ödenek' konusuna devam

17 Mayıs 2009 Pazar 13:11A+A-

Dünkü yazıda "örtülü ödenek" meselesini gözden geçiriyorduk. Sıra tabii olarak "Selçuk Parsadan-Tansu Çiller" olayına gelince epeyce dağıldığımız için konuyu toparlayamadık. Bugün bu toparlama işini yapacağız.

Ama önce, Çiller'in "örtülü ödenek"ten yaptığı harcamalara ilişkin ortaya düşen gelişmelerin nasıl sonuçlandığını kasaca özetleyelim:

Çiller hakkında TBMM örtülü ödenek soruşturma komisyonunun verdiği "Yüce Divan" kararına rağmen, genel kurul bu görüşte irade beyan etmedi. O gün TBMM'nin gündemindeki 8 soruşturma raporu vardı. Ve tabii olarak (!) "anca beraber kanca beraber" düsturu doğrultusunda herkes aklanmış oldu. Çiller hakkındaki örtülü ödenek oylamasına katılan 312 milletvekili içinden sadece 141'i "buyursun gitsin" dedi. Aranan salt çoğunluk 276 olduğu için bu iş de burada bitti. ANAP, DSP ve FP'lilerin büyük bölümü ya oylamaya katılmadı, ya da ret oyu kullandı.

Dünkü yazıda değindiğim gibi "örtülü ödenek" (fonds secrets) denilen fasıla yer vermeyen bir devlet yoktur herhalde. Ancak bu "yaygınlık" bizi aldatmasın; bu "fon"lar mutlaka her yerde vardır ama bizdeki gibi tartışmaya kapalı değildir.

Bu "açıklığın" en iyi örneklerinden birisi de, Fransa'nın eski devlet başkanı Jacques Chirac'ın özel seyahatleri için "örtülü"den harcama yaptığı iddiası dolayısıyla yaşanmıştı.

Fransa'da da 1946 tarihli bir yasaya dayanan bir "örtülü" olduğu söyleniyor. Söz konusu ödenek, Soğuk Savaş iklimi içinde gizli servislerin finansmanı ve de ülkede o dönem son derece güçlü olan komünistlerin önemli devlet işlerinden haberdar olmalarının önüne geçmek için ihdas edilmişti. 1959'da Michel Debre'nin marifetiyle, söz konusu ödeneğe ilişkin bilgilere mutlak bir gizlilik getirilmiş. Konuya ilişkin bir kitap yayınlayan gazeteci Philippe Madelin, bu tarihten sonra "örtülü ödenek"in siyasal amaçlı kullanılmaya başladığını belirtiyor. "Gaulliste" partinin bu fonu kullandığını ileri sürüyor.

Ancak unutmamak gerekiyor: Fransa söz konusu olduğunda, "örtülü ödenek" özellikle gizli servislerin hizmetine sunulmuş. Arada bir karşılaşılan "rehin alma" olaylarında ödenen paranın kaynağı da buradan sağlanıyormuş.

Ancak bütün bu gizliliğe rağmen, 2001'de Chirac'ın sözünü ettiğim harcaması dolayısıyla açılan tartışma çerçevesinde, parti temsilcilerinin, milletvekillerinin konuya ilişkin ciddi eleştiriler dile getirdiklerini görüyoruz. Mesela bir milletvekili (Alain Tourret), 300 milyon Franklık (o zamanın parası) bir ödeneğin denetimsiz olarak kullanılmasını şu çok sert sözcüklerle eleştirmekten geri kalmamış: "Fransa, Avrupa'da örtülü ödeneğin kullanılmasının saydam olmadığı tek ülkedir. Nakit olarak ödenen bu ödenekler cumhuriyetçi etiğin yoldan çıkmasıdır."

Bu eleştiriler karşısında dönemin Bütçe Bakanı'nın (Florence Parly) örtülü ödeneğe ilişkin sistemin tatmin edeci olmaktan uzak ve dolayısıyla reforma ihtiyacı olduğunu açıkladığına da şahit oluyoruz. Sözü edilen reformun birinci şartının da bu ödenekler üzerinde tesis edilmesi gereken "parlamento denetimi" olduğu belirtiliyor.

Bu örneği niçin hatırlatıyorum?

Amacım besbelli: Gerçekten de, bir cumhuriyette-demokraside her ne maksatla olursa olsun parlamentonun denetiminden kaçırılan tek bir "ödenek" olamaz. Meclis'te komünistlerin sosyalistlerin, ırkçıların ("Kürtler"in!) varlığı bir demokrasiyi bu ilkeyi uygulamaktan geri bırakamaz, bırakmamalıdır. Meclis'te kurulacak ilgili komisyonlar bu ödeneğin nerelere-kimlere aktarıldığını da bilmeli ve sırasında denetleyebilmelidirler. "Yüce Meclis" diyerek "nutuk" atmak kolay; ama siz "devletin itibarı" açısından gerekli görülen bazı uygulamaları ve harcamaları yücelttiğiniz bu makamdan kaçırırsınız, "Yüce"likten geriye ne kalır?

Dolayısıyla, gecikmeden, bizim "örtülü"müze ilişkin kanunumuz da elden geçirilmeli, günümüze yaraşan temiz bir dile kavuşturulduktan sonra sözünü ettiğimiz denetim mekanizmasının işlemesi sağlanmalıdır.

Çünkü unutmayalım, söylendiği gibi, bir demokraside "kimse padişah değil."

Dünkü yazıya "Yeşil" hakkında yayınlanan yeni bir kitapta yer aldığı söylenen bir bilgiyi aktararak başlamıştım. Hani şu "Eve şeker çuvalıyla, un çuvalıyla para gelirdi" bilgisi.

"Örtülü ödenek" meselesini de tartıştığımıza göre şimdi sorabiliriz:

"Örtülü" ya da "yarı örtülü" ödeneklerden "Yeşil" ve benzeri kişilere bugüne kadar yapılan ödemeler hakkında devletin bilgisi yoktur denebilir mi?

Burası, Osmanlı'dan miras bir devlet alışkanlığıyla, devletin kesesinden çıkan-çıkmayan hemen her bilginin kayıt altına alındığı bir ülke değil mi?

Neredeyse 500 yıl önce Edirne Selimiye Camii'nin yapımı sırasında yapılan en ufak harcamayı ya da Saray'a giren bütün yiyecek-içeceği kayıt altına alan bir geleneğin devamında kime kimleri ortadan kaldırması için ne kadar ödendiğinin devlet tarafından bilinmemesi mümkün mü?

Demek ki mesele her şeyden önce kararlı biçimde "istemek"ten geçiyor. Bu devletin elinde hiçbir kayıt-kuyut yok ve toplumun güvenliği sadece "telefon dinlemeleri" ile mi sağlanıyor?

Buna inanmamız mı isteniyor? "Devletin itibarı"nı korumak amacını taşıyan ve "örtülü" ya da "yarı örtülü" ödeneklerden yasadışı eylemler için yapılan harcamalarını bilmiyor mu bu devlet?

Sadece "telefon dinlemek"le mi meşgul? Tek bilgi kaynağı bu yol mu?

Eğer durum böyle ise çoktan yandık demektir zaten.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT