1. HABERLER

  2. HABER

  3. Ölüm Üçgenini Devlet Çizdi
Ölüm Üçgenini Devlet Çizdi

Ölüm Üçgenini Devlet Çizdi

Susurluk’un 14. yıldönümünde, o dönemin karakutularından Hadi Özcan Taraf’a konuştu: "1994-96 yıllarında ölüm üçgeninde yaşanan infazlar devletin projesiydi."

03 Kasım 2010 Çarşamba 16:01A+A-

2006'da Kocaeli'de uğradığı silahlı saldırının ardından yapılan operasyonda tutuklanarak Kandıra Cezaevi'ne gönderilen ve "çete liderliği"nden yargılanan Hadi Özcan, 1994-96 arasında 'ölüm üçgeni' olarak bilinen Sakarya-Yalova-Kocaeli bölgesindeki yasadışı olayları, karanlık bağlantılarını, mafya-devlet ilişkilerini ayrıntılarıyla anlattı. O dönem Abdullah Çatlı'nın özel harekât polislerinin koruması altında dolaştığını, şirket kurup ihalelere girdiğini belirten Özcan, ödeme sorunu nedeniyle aralarının açıldığını ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın "Çatlı seni öldürecek" diyerek kendisini uyardığını söyledi. Özcan, başından geçen ve tanık olduğu olayları şöyle anlattı: "Yalova-Karamürsel hattında insan ticareti dahil birçok usulsüz iş yapılıyordu. İçine girdikçe görüyordum ki, askerî bölgelerde komutanları 3-5 bin dolara, devriye komutanlarını bir paket sigaraya bağlamışlar, milyarlar kazanıyorlar kadınların üzerinden. Valiler de, generaller de polis de bu işi düzeltmedi, dur demedi.


Çatlı tanışmak için yanıma geldi

O dönem Enerji Bakanı'nın torpiliyle BOTAŞ'ın Ceyhan'daki atık petrol işiyle uğraşıyordum. Bir gün Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin'in koruması Alper yanıma geldi ve "Bir misafirimiz gelecek, seni de görmek istiyorlar, akşam yemeği yiyebilir miyiz?" dedi. Yemekte Alper, Mehmet Özbay (Abdullah Çatlı) ve şirketinin Genel Müdür'ü Ahmet Baydar ile birlikte oturduk. Çatlı'yla masaya otururken bana onu 'Mehmet Özbay' diye tanıttılar. Ama 'ben seni tanıyorum, sen Çatlı'sın' dedim.


Petrol işini PKK'dan alacaktık

Yemekte Çatlı, 'İzmit bölgesindeki benzin-mazot kaçakçılığının PKK'nın elinde olduğunu, askerlerimizi şehit eden örgütü bölgeden temizlememiz gerektiğini' söyledi. Oluşan boşluğu da, ayda 20 bin tonla başlayarak akaryakıt getirip biz, milliyetçilerin doldurması lazımdı. Ben de kardeş dediğim bu kişilerden hiç kuşkulanmadım. Ardından 'Buralarda bayağı kavga-dövüş olacak PKK'lılarla. polisi ne yapacağız' dedim. Alper de 'Devletin bu projeden haberi var, yetkililerin hepsi biliyor. Çatlı hepimizin reisi, İbrahim Şahin'in de reisi' dedi. Ben de 'Bu işe varım' dedim. Daha sonra aradım Çatlı'yı, beni Bostancı'da bir büroya davet etti. Çatlı bana 'Para bekliyorum, dört milyon dolar, hemen başlayacağız, ama o zamana kadar gelen mala depo ayarlayın' dedi.


Elazığ'a gönderdik

Daha sonra Çatlı'ya Ceyhan işinden bahsettim. 'Elimde böyle bir iş var, paraya sıkışıksın, bu işi beraber yapalım, paranın yarısını size veririm, onu da siz bana gelecek petrolden ödersiniz' dedim. Çatlı bu teklifi kabul etti ve ortaklığımız başladı. Ankaraİstanbul- İskenderun arasında gidip geliyordum. Çatlı'nın o anki parasız durumuna 'insanlık hali, olur' diyor, adama altımdaki arabayı veriyordum. Bu sırada mal çekilecek duruma geldi ve Elazığ Şeker Fabrikası'na verilmeye başlandı. Anlaşmaya göre 15 günlük çeklerle ödeme yapılacaktı. Bir gün Çatlı'yla telefonlaştık ve buluşmak için Ankara'ya gittim. Bucaklar'ın yazıhanesinde buluşacağımız söylendi. Bu beni şüphelendirdi. Tarif edilen yere gittim. Beş dakika sonra Çatlı, ardından Sedat Bucak girdi içeri. Belli ki yerde torbada bulunan parayı bana verecekler. İşimin acele olduğunu söyledim. Bucak kaldırdı poşeti 'Bu sefer bu kadar oldu, sonra helalleşelim' dedi. Ben de kabul etmeyeceğimi ve hepsini birlikte bir dahaki ödemede alacağımı söyledim. MİT'çilerin dediğine göre, daha sonra Eskişehir'de Güven Sazak'ın çiftliğinde Çatlıİbrahim Şahin, Çiller'in Ahmet isminde danışmanı toplanıp benim için 'Bu çok uyanık, kurtulmak lazım' demişler.


Yeşil beni uyardı

Bunun ardından İzmit'e gittim eski ülkücülerden, o dönemde MİT'e çalıştığını bildiğim Sami adında arkadaş beni aradı ve Ankara'da buluşmamız gerektiğini söyledi. Ankara'da buluştuk Sami'yle. Bir arabaya bindik. Önde iki kişi oturuyordu. Şoförün Duran Fırat olduğunu, yanındakinin ise Yeşil olduğunu söyledi. Bir restorana girdik. Yeşil'in ismini bir kitapta okumuştum, Yeşil'i çok tehlikeli, sadist, askerin adamı, Kürt düşmanı olarak tanıtıyordu. Yeşil, Çatlı ve Bucak'la yaptığım görüşmeyi baştan sona anlattı, bir iki yerde Duran Fırat tamamladı boşlukları. Yeşil, 'İyi delikanlısın, seni uzun zamandır biliyoruz, ölmeni istemiyoruz, yoksa aklına bir şey gelmesin, seni kazanmak gibi bir şeye ihtiyacımız yok. 'Pekâlâ, öldürecek olan Çatlı mı' dedim. 'Evet' dediler ve petrole konmak için bu kararın alındığını söylediler.


Avrupa trafiğini yönetecektik

Birkaç gün sonra Antalya'ya çağırdı, gittim. Karamehmet Lokantası'nda buluştuk. Masada Sami, Yeşil ve tanımadığım genç bir arkadaş vardı. Yeşil 'Bu arkadaşı dinlemen için toplandık' dedi. O arkadaş ve kardeşi 1980'de ülkücülük olaylarından kaçmış ve Almanya'da tekstilcilik yapıyorlarmış. Bir gün Çatlı gelmiş fabrikalarına. Olayın devamını şöyle anlattı: 'Eski tanıdığımız ve PAPA davasını bildiğimizden el üstünde tuttuk ama bu bir iki geliş gidişten sonra samimiyet kurdu. Bir gün 80 kilo eroin getirdi. (Bunu biz zulaya koyalım parasıyla devlet kuracağız) dedi. Zaten öl dese ölürdük reisimizdi. İkna kabiliyeti çok kuvvetli, bize uyuşturucu parasından ASALA ve gizli servislerin faydalandığını, bu işin başına geçerek Avrupa'ya giren her uyuşturucudan pay alacağını söyledi. Bir gün geldi malı aldı, beş kiloyu bıraktı (sonra alacağım) diye gitti. Aradan birkaç gün geçti. Polis işyerini bastı. Kardeşim lekelenmesin diye ben girdim cezaevine. Ben cezaevindeyken bu işi kardeşim araştırmaya başladı. Gözü karaydı, onu da öldürdüler.)


Çatlı'nın yanında polisler vardı

Hayatım tamamen değişiyordu ve ben zor, parasız bir durumdaydım. Her şeyimi petrole harcamıştım ve belanın büyüğünü almıştım. Çatlı'yı daha derin araştırmaya başladım. Özel harekâtçı polisler vardı yanında. O zamanlar Sami'ye ısrar ettim birkaç defa beni İbrahim Şahin'le Ankara'da buluşturdu. Ona durumu anlattım: 'Karşılaşır bir birimize ateş edersek Çatlı'nın yanında senin polislerin var ne olacak o zaman' dedim. İbrahim Şahin'in direktifiyle Çatlı'ya koruma yaptırdığı polislerin çoğu Susurluk'tan sonra öldü. Çoğu da cezaevinde şimdi.


Ben tutuklandıktan sonra Çatlı öldü

Aradan zaman geçti, Çatlı ne aradı ne sordu. Ceyhan'daki petrolü de çekiyorlardı. Çatlı'yı aramak için her yere gittim. Artık son karardı, teslim olacaktım. O sürece iyi hazırlamıştım kendimi. Rize'de bir çorbacıya gittik. Tam çorbalar gelecekti ki, ellerinde keleş, iki sivil girdi. Başladılar avazları çıktığı kadar sesle 'Hadi yat' diye bağırmaya. Ben de 'sakin olun, tamam yakaladınız' dedim. Gözaltına alındım. Cezaevindeyken gazetelerde Çatlı'nın Susurluk civarında kaza geçirerek öldüğü haberini okudum."

 

Kürtleri nasıl öldürdüler

4Kasım 1993'te Başbakan Tansu Çiller, ellerinde PKK'ya yardım eden işadamlarının ve sanatçıların listesi olduğunu açıkladı ve "onlardan hesap soracağız" dedi. Bu açıklamadan iki ay sonra işadamı Behçet Cantürk şoförüyle birlikte evine giderken kaçırıldı ve cesetleri ertesi gün Sapanca yolunda bulundu. İki ay sonra ise Cantürk'ün avukatı Yusuf Ekinci, Ankara'da kaçırıldı. Cesedi iki gün sonra Konya Yolu'na atıldı. Fevzi Aslan ve yeğeni Şahin Aslan ise İstanbul Şehremini'nde bir kahvede otururken polis olduklarını söyleyen dört kişi tarafından gözaltına alındı. Aslan ve yeğeninin cesetleri ertesi gün Hendek'te bulundu. Bu cinayetten iki ay sonra da Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Hakkarili Namık Erdoğan kaçırıldı. Erdoğan'ın cesedi Ankara- Kırıkkale Yolu'nda üç gün sonra bulundu. BDP Milletvekili Pervin Buldan'ın eşi işadamı Savaş Buldan ise 2 Haziran 1994 günü İstanbul'daki bir otelden arkadaşları Adnan Yıldırım ve Hacı Karay ile kaçırıldı. Cesetleri iki gün sonra Bolu'nun Yığılca İlçesi yakınlarında bulundu.


Mafya, siyaset, polis işbirliği

Mehmet Hadi Özcan; Rize'de tutuklandıktan sonra İzmit Cezaevi'ne gönderildi. 2002 yılında Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bulunduğu sırada afla serbest kaldı. 2006'da uğradığı silahlı saldırıda omuzundan yaralandı. Ardından 2007'de 'çete liderliği' suçlamasıyla tutuklandı. Son olarak Ergenekon kapsamında ifade verdi.


Abdullah Çatlı;

Bahçelievler katliamının sorumlusu ülkücü. Doç. Dr. Bedrettin Cömert cinayetinin faili olarak aranırken yakalandıysa da hemen serbest bırakıldı. 1979'da Milliyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'yi vuran Mehmet Ali Ağca'nın hapisten kaçışını organize etti. Ağca'yı evinde sakladı. 1981'deki Papa suikastının tertipçilerinden olduğu ileri sürüldü. Uyuşturucu nedeniyle Avrupa'da altı yıl hapis yattı. 1990'da cezaevinden kaçtı, 1993'te Türkiye'ye geldi. Yeşilköy Havaalanı'nda alınan parmak izi yıllar sonra Ömer Lütfü Topal'ı öldüren silahlardan birinin şarjöründe bulundu. Ölüm Üçgeninde Kürt işadamlarına yönelik suikastlarda yer aldığı öne sürüldü. Susurluk Kazası'nda öldü.


Sedat Bucak:

Şanlıurfalı Bucak Aşireti'nin reisi ve eski DYP Milletvekili. Susurluk'tan yaralı kurtuldu. Kazadan sonra yapılan incelemelerde, Ömer Lütfü Topal cinayetinin zanlıları olan polis memurlarını koruma olarak ismen istediği, Çatlı ile ilişki içinde olduğu ortaya çıktı. Bucak'ın adı Ergenekon iddianamelerinde de geçiyor.


İbrahim Şahin;

Eski Özel Harekât Daire Başkan Vekili. Susurluk Davası'nın kilit sanıkları arasında yer aldı. Adı Ömer Lütfü Topal cinayetine de karıştı. Çatlı'nın arkadaşı olduğu ortaya çıktı. Susurluk Davası'nda 6 yıl hapis cezası aldı ancak, geçirdiği trafik kazası sonrası "bilincini yitirdiği" gerekçesiyle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedildi. Şahin, şu anda Ergenekon soruşturmasının tutuklu sanıklarından.

 

Susurluk kazasından Ergenekon'a

3Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk İlçesi'nde Mercedes marka otomobilin bir kamyona çarpmasıyla ortalığa saçılan kirli ilişkiler Türkiye'yi karıştırdı. Kazada hayatını kaybeden kişilerin kimlikleri siyaset-mafya-polis ilişkisini çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Ülke gündemine bomba gibi düşen kazada eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı ve Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı ile Gonca Us yaşamını yitirdi, dönemin DYP Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı olarak kurtuldu.

Türkiye, kirli ilişkileri tartışırken yargı süreci de başladı. Kazaya karışan kamyonun şoförü Hasan Gökçe, "Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme yol açmak" suçlamasıyla yargılandı. Ancak tartışmaları ihbar kabul eden İstanbul DGM Başsavcılığı 11 Kasım 1996'da, "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak"tan asıl soruşturmayı başlattı. İstanbul 6 No'lu DGM'de yargılanmasına başlanan sanıklardan Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290, Mustafa Altunok 204, Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184'er, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119, Yaşar Öz 105 , Haluk Kırcı 155 gün ve Sami Hoştan 31 gün tutuklu kaldıktan sonra kutlamalar eşliğinde tahliye oldu. Çağırılmasına rağmen ifade vermeye gitmeyen Veli Küçük ile Sami Hoştan ve İbrahim Şahin bugün Ergenekon davasında "terör örgütüne üye olmak" suçlamasıyla yargılanıyorlar.

(Fırat Alkaç / Taraf)

HABERE YORUM KAT