1. YAZARLAR

  2. Lokman Doğmuş

  3. Askeri Diktatörlüğe Zorla Teslim Edilmek İstenen Ülke: Libya

Askeri Diktatörlüğe Zorla Teslim Edilmek İstenen Ülke: Libya

Ocak 2020A+A-

Halkların özgürlük taleplerinden korkan diktatörler ve emperyal güçlerin, değişiminden memnun olmadıkları ülkelerden biri olan Libya, şer güçlerin yoğun saldırısı altında.

2014 yılında bu ülkelerin yardımı ile Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerine ait televizyonlardan darbe yaptığını açıklayarak harekete geçen Halife Hafter çok uluslu güçlerin bonkörce desteği sayesinde hava gücü ve çok sayıda paralı asker de kullanarak sivil insanların yaşadığı yerleşim yerlerini, hastaneleri, evleri bombalamaya devam ediyor.

Hafter’in hükmettiği Bingazi, Derne ve diğer doğu bölgelerinde bütün askerî diktatörlüklerde olduğu gibi demir yumrukla ezilip dışarıya da istikrar varmış görüntüsü verilirken ele geçirmeye çalıştığı ve Ulusal Mutabakat Hükümetine bağlı olan şehirlerde ise saldırılara karşı insanlar teyakkuz halinde.

Halife Hafter, 2014 yılından beri sivilleri bombalarken, ona en yakın askerler onlarca insanı kafalarına kurşun sıkarak öldürürken bu ülkeler yardıma devam ediyordu. Bu ülkelerin yardım ve lojistik desteğe devam etmesinin başlıca sebebi kısa sürede bütün Libya’ya hükmedeceğine ve tıpkı diğer birçok ülkede yaptıkları gibi kan ve gözyaşı ile hükmetmesini sağlayıp birtakım anlaşmalar yaptıktan sonra ülkeyi kaderine terk edebileceklerine inanmalarıydı.

42 yıl bir darbeci diktatör tarafından yönetilen, bu diktatörden kurtulmak için binlerce can veren Libya halkına sunulan bu seçenek Libyalıların özgürlük ve değişim isteyen halkının tabii ki reddedecekleri bir seçenekti. Bu, elbette zor bir karar olup 27 Aralık’ta Mısrata’da Özgürlük Meydanı’nda gösteri yapan halka hitap eden bir cephe komutanının sözleri bu durumu tam açıklıyor: “Biz devrim yaparken bunun kolay olmayacağını biliyorduk.”

Evet kolay değildi zira Libya halkı 42 yıllık bir diktatörü devirmiş ancak aynı diktatöre özenen askerleri ve onların sırtını sıvazlayıp eskisi gibi ülke kaynaklarını çalmak için hazırda bekleyen güçleri karşısında bulmuştu. Bu güçlerin hemen tamamı görünüşte Libya’daki meşru hükümeti tanıyor fakat öte yandan o hükümeti devirmeye çalışan bir darbeciyi de destekliyorlardı.

Fakat hesaplamadıkları bazı faktörler vardı. Öncelikle her ne pahasına olursa olsun Libyalılar yeniden bir askerî diktatörlük istemiyordu ve ikinci olarak konu sadece kendilerinin değil diğer ülkelerin de dikkatini çekmekteydi. Türkiye ve Almanya’nın girişimleri farklı saik ve yönlerden olsa da bazı yeni gelişmeleri tetikleyecekti. Bu iki konuya birazdan değineceğiz ama önce bu sinsi hesaplar peşinde olan ülkelerin başında gelen Rusya’ya bakalım.

Rusya’nın Yardımı

Suriye’de yaptıklarından çok iyi tanıdığımız Rusya’nın özel kuvvetleri Hafter’e bağlı askerlere eğitim veriyor ve aynı zamanda cephede savaşıyor. Bu yeni değil. Hafter’in 2016 yılından beri defalarca ziyaret ettiği Rusya’nın bunu daha baştan planladığı anlaşılmaktadır. Zira bu görüşmelerin içeriği bilinmiyor.

Rusya’nın yardımı birkaç suikast timi gönderip askerleri eğitmenin ötesine geçmiş, Mısır’la birlikte çok yönlü bir işbirliği şekline girmiştir. Son günlerde artan saldırıların planlamasının Ruslar tarafından yapıldığı biliniyor. Amerikan Washington Post gazetesi Hafter saflarında binden fazla Rus savaşçının saldırılara katıldığını iddia ediyor.

Rusya bununla da kalmadı. Libya’nın ekonomik bütünlüğünü alt üst edecek bir girişimde daha bulundu: Hafter’in hükmettiği bölgelerde artık Rusya’da basılan yeni paralar tedavülde. Rusya böylece paralel bir devlete giden oluşuma hayati bir destek sağlamış bulunuyor.

Fakat bununla birlikte Rusya uluslararası olarak tanınan Trablus hükümeti ile de bağlarını koparmamış. Ulusal Mutabakat Hükümeti ile petrol konusunda anlaşmalar yapıyor. Rus Tatneft şirketi her iki tarafın da bir kısmına hükmettiği Gıddames bölgesinde petrol araması yaparken Gazprom’un alt şirketi olan Wintershall ise Sirt’te aramalar yapıyor.

Rusya’nın Hafter’den vazgeçmesi kolay görünmüyor. Diğer Batılı ülkelerin Hafter’i desteklemesinden dolayı ihtiyatlı davransa da Libya’da Hafter’den daha itaatkâr bir uşak bulmadıkça veya Hafter devre dışı bırakılıp etkisiz bırakılmadıkça onu terk etmeyecektir.

Mısır, Fransa, Yunanistan ve İtalya da Rusya’nın bu siyasetine benzer bir yol izliyor. Ve bu ülkelerin desteği sayesinde Hafter, sık sık artık Trablus’u almanın yakın olduğunu ve geri sayımın başladığını duyuruyor!

Hâlihazırda Trablus’ta Yermuk, Vadi Rabi’, Sabrata ve Tarhuna’da çatışmalar devam ediyor. Trablus bir bakıma kuşatılmış durumda ancak bu, Libya’da Hafter’in halk desteği olduğu anlamına gelmiyor. Hafter’inen önemli üstünlüğü hava gücünde. Kara birlikleri ise Libya’nın doğusunda kendisine destek veren kabilelerin gönderdiği ve çoğu “Libya Ulusal Ordusu” askeri olduğunu düşünen 15’e yakın milis grubu, Sudan gibi değişik Afrika ülkelerinden silahlandırdığı paralı askerler ve tabi ki Rus paralı asker şirketi Wagner’in getirdiği Rus, Ukraynalı askerlerden oluşuyor.

Türkiye’nin Yeni Adımı

Başta Amerika ve Rusya olmak üzere neredeyse bütün ülkeler mütemadiyen Libya’da iki yüzlü bir politika izliyor. Bir yandan BM’nin tanıdığı hükümeti muhatap aldıklarını öne sürüyor bir yandan da Hafter’e destek veriyorlar.

Hafter’in kazanacağı umudu ile sürdürülen bu oyunu Türkiye’nin son adımı bozmuş bulunuyor. Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım'da "Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası" ve "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalandı. Bundan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu anlaşmalara bağlı olarak Libya’da meşru yönetime askerî yardımda bulunacaklarını açıkladı.

Türkiye’nin bu adımı atarken Libya’da BM tarafından da tanınan meşru hükümeti muhatap alması her ne kadar tepkilerin şiddetini azaltsa da Hafter’e destek veren ülkelerin içinde bulundukları gayri meşru oyunu da faş etti. Öyle ki Mısır ve Rusya yukarıda zikrettiğimiz gibi askerleri, uçakları ile bizzat yabancı olarak müdahale halinde iken Türkiye’yi kast ederek “dış müdahalelere karşı olduklarını” açıklıyor. Aynı ülkeler kendi suçlarını görmezden gelmek bir yana Sudan’daki askerî yönetimin binlerce paralı askeri Hafter’e yardıma göndermesini, BAE’nin ve Mısır’ın uçaklarının Trablus’u bombalamasını, BAE’nin askerî üslerini, Fransa’nın Hafter’e verdiği desteği görmüyor. Elbette bombalanan evlerden yükselen çığlıkları duymaları da beklenemez.

Darbenin Medyası

Bu körlük, sağırlık ve dilsizlik sadece patronlarda ve uşaklarında değil bunların borazanlığını yapan medyada da aynı şiddette görülüyor.

Mısır’da darbeyi, Suriye’de rejimi destekleyen medyanın neredeyse aynısı Hafter için oluşturulmuş. Kişi putlaştırmasına çoktan başlamış bu medyada Hafter, geleceğin güçlü Libya lideri olarak propaganda ediliyor. Ve bu propaganda insan aklıyla alay edercesine 42 yıl bir askerin yönetiminde yaşamış, nihayet canlarını vererek onu devirmiş bir halka yapılıyor.

Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin desteklediği darbe yanlısı medya gümbür gümbür Trablus’a doğru gidildiğini ve Trablus’un milislerin elinden kurtulmayı beklediğini propaganda ediyor. Gerçeklere kesinlikle uymayan bariz yalanları kendilerinden gayet emin bir şekilde sürdürüyorlar. Hafter yanlısı BAE uçakları bombaladıkları yerleşim yerlerinde şiddetin en kötüsünü yaşatırken şehirlere bombalar düştüğünde ekranda sevinç çığlıkları atan spikerlerin bulunduğu bu medyaya göre “Serrac şiddeti artırıyor”!

Türkiye ile yapılan anlaşma sonrası ise bu medyada kimi Osmanlı hayalleri kuran bir Erdoğan kimi İhvan’a hizmet eden bir Erdoğan tanımlıyor ama varsa yoksa bunu bir yabancı müdahale olarak görüyor. Ve tabi ki kesinlikle yabancı müdahaleye karşı çıkıyorlar!

Trablus’un Zaafları

Arkasında uluslararası meşruiyet gibi güçlü bir destek bulunmasına rağmen Trablus’ta Fayiz Serrac hükümetinin bunu yeterince kullanamadığını belirtmek lazım. Örneğin İtalya’nın petrol şirketleri faaliyetleri ve Rusya’nın bir zamanlar en çok silah sattığı ülke olması dikkate alındığında Libya meşru hükümetinin diplomaside yetersiz davrandığı, yurt dışındaki temsilcilerinin silik kaldığı söylenebilir.

Trablus hükümet yanlısı ordunun elinde olmasına rağmen Libya’nın kabile yapısından kaynaklı bir faktörü daha bulunuyor. Şöyle ki bazı kabileler hükümetin savaş kararına rağmen örneğin bir bölgedeki can kaybını azaltmak için ateşkes ilan edebiliyorlar. Doğudaki bazı kabilelerin Hafter’e desteklerinin siyasi düşüncelerden çok Kaddafi ile olan ilişkileri gibi çıkar ilişkisi olduğunu da hatırlayalım.

Trablus’ta azımsanmayacak kadar çok Kaddafi yandaşı, Sisi yandaşı, 17 Şubat devrimi karşıtı bir kesim var. Bunlar sadece Hafter’in sık sık ilan ettiği geri sayımı bekliyor. Yani ellerine fırsat geçince çok sevdikleri askerî diktatörlük için canlarını vermeseler bile kırmızı halı sermeye hazırlar.

Ayrıca Trablus’un nüfusu iç göçler nedeniyle yarım milyon artmış, sık sık yaşanan elektrik ve su kesintileri ise yaşam şartlarını iyice zorlaştırıyor.

Berlin Konferansı ve Siyasi Çözüm

El altından Hafter’e destek verenler dâhil birçok ülke sık sık siyasi çözümden bahsediyor. Bunların başında binlerce Müslümanın katili darbeci Sisi geliyor. Sisi’nin Libya’da serbest seçimlerin yapılacağı, sivillerin egemenliğinde bir yönetimin kurulmasını istemeyeceği açıktır. Bu nedenle Sisi gibilerinin nazarında siyasi çözüm Hafter’in başa geçeceği bir anlaşmadan başka bir şey değildir. İşte bu nedenle kan dökmesine yardım edenler aynı zamanda siyasi çözümden bahsedebiliyor.

Siyasi çözüm sadedinde Almanya’nın yaptığı bir girişim dikkat çekmektedir. Almanya 2011 yılında sivillerin korunması amacıyla BM tarafından alınan kararlarda oy kullanmamış ve sonradan da müdahale edilmesine karşı çıkmış, Libya konusunda çekimser kalmıştı. Fakat Ekim ayının başından beri Almanya bir konferans tertiplemeye çalışıyor. Almanya tarafsız göründüğünden Libya’da bu konferansın genel olarak kabul göreceği düşünülüyor. Ocak ayında yapılması beklenen konferansa Libyalılar çağrılmayacak.

Berlin’de bir toplantı tertip edilmesi elbette Batılıların Trablus’un bombalanması, çocukların öldürülmesi karşısında dehşete düşmesinden kaynaklanmıyor. Almanya’nın, Hafter’in Trablus’u ele geçireceğini varsayarak özellikle Rusya’nın etkisini kırmak için bu toplantıyı tertiplediği iddia ediliyor. Fakat Türkiye’nin oyunu bozmasının bu konuda da etkili olacağı anlaşılmakta. Nitekim Libya ile komşu olan Tunus ve Cezayir’in konferansa çağrılmamasını Cumhurbaşkanı Erdoğan eleştirerek bu konuyu Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşeceğini söyledi.

Öte yandan Hafter ve destekçisi ülkeler kendisinin mutlak bir diktatör olarak başa geçmesini istiyorlar. Bu da ancak zorla olur. Herhangi bir toplantıda tarafların anlaşması durumunda ise bunun olması kolay değil. Bu nedenle Berlin’de veya herhangi bir yerde Libya konulu kapsamlı bir konferans tertibi ve çözüm bulunması, bu hevesin kursaklarında kalmasına sebep olacağından saldırıları artırmış olma ihtimali yüksektir. Nitekim ilk darbe bildirisi de böyle bir girişimin akamete uğramasına neden olmuş, 4 Nisan’daki saldırı ise uzun görüşmeler sonucu Libyalı tarafların Gıddames’te toplanma konusunda anlaşmalarının ertesinde başlatılmıştı.

Bu tıynetteki bir darbeciye destek veren ülkeler, çözüm isteseler toplantıya gerek kalmadan güçlerini çeker, Libya’nın devrim sonrası yeniden toparlanmasına yardım ederlerdi. Nitekim Libyalılar çağrılmadığı için toplantı yapıldıktan sonra yeniden bu sefer Libyalıların da dâhil olduğu başka görüşmeler tertiplenecek ve yine belirsiz bir zamana ertelenecek. Böylece darbeciler daha fazla zaman kazanacak, insan öldürmeye devam edecek ve amaçlarına daha da yaklaşacaklardır.

Daha önce Fayiz Serrac ve BM temsilcisi ile görüşen Hafter’in mutlak askerî otorite olmak dışında bir şeye razı olmayacağı anlaşılıyor. Fayiz Serrac, Hafter ile 2017’den beri Kahire, Abu Dabi, Paris ve Palermo’da görüştü. Özellikle Abu Dabi görüşmesinde genel seçimler yapılması, ortak bir hükümet oluşturulması üzerine anlaştıkları bile duyuruldu. Fakat hiçbir anlaşma yapılmamış gibi Hafter her seferinde kaldığı yerden saldırmaya devam etti. Öyle anlaşılıyor ki bu amacını gerçekleştirmek için gerekirse taş üstünde taş bırakmayacak; Mısrata, Zintan, Sirt, Zaviye ve Trablus’a vurmaya devam edecek. Savaş uçakları ile bombalama dışında, Bingazi’de devrim yanlılarına düzenlenen suikastlar ve evlerinin iş makineleriyle yıkıldığı görüntüler hâlâ hafızalardadır.

Ne Hafter hayallerinden vazgeçecek ne de kendisini tanıyan emperyal güçler onu terk edecektir. Zira ne kadın ve çocukların öldürülmesi ne meşru bir hükümetin darbe ile tehdit edilmesi ne de bir ülkenin harabeye çevrilmesi hiçbirinin umurunda değil.

Kısacası Mısrata ve Trablus’u Bingazi gibi yerle bir etmeden önce darbecilerin ve patronlarının durdurulması gerekiyor. Bunun için darbecilerin anladığı dilden konuşulması yani askerî olarak etkisiz hale getirilmesinden başka bir yol görünmüyor.

Bütün uluslararası desteğe rağmen defalardır Trablus’un alınması için geri sayım başladı diyen, ardından hiçbir şey başaramayıp yerleşim yerlerini bombalayarak cinayet işlemeye devam eden darbeci ve yandaşları kaybetmeye mahkûmdur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR