1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin gururu, gençlerin kanı
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin gururu, gençlerin kanı

01 Temmuz 2010 Perşembe 14:32A+A-

Demokratik açılımın ilk günlerinde liderler bir araya gelebilseydi, bugünkü manzara olmazdı. Elbette iki-üç görüşme sorunu çözecek değildi ama muhakkak surette şimdi olduğumuz noktadan daha ileride, daha olumlu bir yerde bulunurduk. Doğal olarak geçen süre zarfında kaybettiğimiz gençlerin sayısı da daha az olurdu. Bu da az bir kazanım olmazdı...

Mesele ne kadar zor ve çetrefilli ise, aynı zamanda birkaç siyasi liderin bir araya gelmesiyle en azından hale yola girebilecek kadar basittir.

Yıllardır, bu yapılamadığından; yani, hep askerler, bürokratlar toplanıp konuştuğu için sorun büyüdü. Siyaset elini taşın altına koymaktan çekindiği için Kürt sorunu da, terör sorunu da çözülemedi.

Sağduyu sahibi askerler bile artık lisan-ı hal ile “Çözümü bizden beklemeyin, terörist kovalamakla yapacağımız bu kadar” derken siyasetin askere 30 yıl önceki rolü reva görmesi akla mantığa aykırıdır. İktidarda kim olursa olsun meseleyi asker, polis, silah, tank, Heron vs. çözemeyecektir. 30 yılın, hatta 100 yılın tecrübesi bize bunu apaçık gösteriyor.

Bugün ilk defa bir fırsat çözüm için güvenlik politikaları dışında bir fırsat belirmişken; siyasetçilerin bunu elinin tersiyle itmesi bir politik trajedidir.

CHP ve MHP ile bu partilerin eski ve yeni liderleri tarih önünde büyük bir vebal altında kalmışlardır. Gençlerimizin, insanlarımızın, hatta kekik toplayan vatandaşlarımızın kanı akarken görüşmeyi bir gurur meselesi yapan; canlar kaybedilirken protokol derdine düşenlerin şimdiden sonra ağızlarını açıp da tek kelime PKK’dan, terörden şikayet etmeye hakları yoktur. “Kürt kardeşlerimiz” diye başlayan cümleleri samimiyetten uzaktır...

Türkiye’nin bu en derin meselesini en ucuz siyasete tahvil eden, yaklaşan seçim için şehit cenazeleri yolu gözleyen anlayış 2010 Türkiyesi’ne ait değildir. Olamaz.

Kemal Kılıçdaroğlu bir rüzgardan ibaret olmadığını göstermek istiyorsa, her şeyden önce bir Kürt olarak, Kürt meselesinin halli için, Başbakan’ın davetini beklemek şöyle dursun onun yakasına yapışmalıydı. “Burada olmaz, oraya da gitmem” gibi mazeretler ileri süreceğine, çantasını, dosyasını eline alıp “Nerede, ne zaman istiyorsan, dakika kaybetmeden hemen görüşelim” diye meydan okumalıydı. Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmalı, hükümet iki cümle demokrasi istiyorsa, beş cümle yazmalıydı. O cümleler elbette sorunu çözmeyecek. Ama Türkiye bir taşı yerinden kaldırmaya çalışırken hiç olmazsa o taşın üzerindeki fazladan ağırlıkların biri azalacak. Bir günlüğüne bile azalsa birkaç gencin hayatı kurtulacak.

Ucuz siyaseti yapan emekli maaşları üzerinden, havuzlu villalardan yapsın ama kan akarken biraz sorumlu olsun. Bunu yapamayan bir genel başkan Gediktepe’ye gitse ne ferkeder, siperde boy gösterse ne olur!

Çünkü, o bitmek tükenmek bilmeyen küçük hesaplar sürerken Türklerin de Kürtlerin de kanı akıyor...

Liderler, basit, sıradan bir görüşmenin yapılamamasının omuzlarına yüklediği sorumluluğun farkında mı acaba?

Yoksa CHP’nin Dersim’li yeni genel başkanı hala partisinin genlerindeki “Dersim’de de analar ağladı, ne oldu” anlayışında mı? Ya da, televizyon ekranlarında el ovuşturan yorumculara itimat edip, bu sorun AK Parti’yi iktidardan düşürür, kendisine yol açılır diye mi umutlanıyor?

Hem CHP’nin, hem MHP’nin ve hem de PKK terörünü bıyık altından tebessümle izleyenlerin şunu bilmesinde yarar var...

Akan kandan, şehit cenazesinden oy gelmeyecek. Gelse de kimseye bir hayrı olmayacak. Bir saatlik görüşme için yapılan gurur, siperdeki Mehmetçik’in saatler süren nöbetinden daha önemli değildir çünkü...

Kürsüden yapılan tafralar ölüme koşan gençlerin hayatından hiç önemli değildir.

STAR

YAZIYA YORUM KAT