1. YAZARLAR

  2. Ayşe Böhürler

  3. İntikam tugayları
Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Yazarın Tüm Yazıları >

İntikam tugayları

19 Temmuz 2008 Cumartesi 05:23A+A-

Neler oluyor herkese? AK Parti kapatılma davasından umutlanan bir kısım aydınımız panik içinde. Bunlara (yani başörtülüler, dinciler, AK Partililer-Allah ne verdiyse yani) hayatı dar edelim. “Yalan, iftira, saldırı ne varsa yapalım, bu bizim solcu namusumuzdur” gibi düz mantıkla anlaşılmasına imkan olmayan bir ruh haleti içindeler. Sanki intikam tugayları kurmuşlar topyekun saldırıyorlar.

Bu ruh haletinin hem başörtülü hem AK Partili olunca kolaylıkla hedef olabiliyorsunuz. İktidar partisinden olmama rağmen iktidarın nimetlerinden uzak duran birisi olarak/İktidara kendi ortamlarında küfretseler de, iktidarın sunduğu nimetlerden herkesten fazla faydalanan, faydalanmak isteyen, her şeyi devletten bekleyen ama “solcuyum ben” diyenlerle kıyaslanınca hele/… Hem kadın olmak, hem başörtülü olmak, hem demokrat olmak zaten otomatikman sizi birçok yerin dışına itiyor. Bu kadar çok engelle var olabilmek gerçek bir mücadele istiyor.

Medya dünyasının içinde olmak da zordur, çoğu zaman insana acı verir, çok çabuk insanlara saygınız yitirirsiniz; kutsallarınız, idealleriniz, önem verdiğiniz kişiler bir anda çürüğe çıkıverir. Çünkü insanların kamera arkası her zaman önünden daha farklıdır. İnsanların herkese göstermek istediği yüzünün dışındaki gerçek yüzünü istemeseniz de kamera arkasında farkedersiniz. Hayran olunan kişilerin karakter bozukluklarına şahit olmak çoğu zaman insana “bu da mı, keşke bu yüzüne hiç tanık olmasaydım” dedirtir. Bunun istisnası vardır elbette. Kamera arkasında da önünde de aynı olanlara fikirlerimiz inançlarımız farklı olsa da saygıda kusur etmemeye fazlasıyla itina ederiz. Onlar gerçektir çünkü!

Kamera arkası yaşananların kamera önünde yaşananlardan çok daha önemli ve gerçeği yansıttığına inanırım. Orada takınılan maskelerin ötesinde çıplak kimlikleri hızla farketsek de görmezlikten gelmeyi de öğreniriz. İnsanların ayıplı yanlarını ifşa etmenin meslek ahlakına uymadığı telakkisi ile bu bilgiler çoğu zaman bizimle kalır. 15 yıldır televizyon programları ve belgeseller yapıyorum, her kesimden insan ile ayırım gözetmeden çalıştım, zor zamanlarda da geniş zamanlarda da tavrım ve duruşum hiç değişmedi…

Mesele benim bir edebiyat belgeseli çekmem. Bunu mesele edinen ise AK Parti karşıtı olmayı solculukla eş tutan bir yazarımız. Sol ile alakalandırabileceğimiz başka özelliğini biz bilmiyoruz en azından. Kendisine teklif gittiğinde soruları benim soracağımı duyunca “ben bir başörtülü ile karşı karşıya olamam, soruları başka birisi sorarsa katılırım” demiş. Bu cevabı yadırgamadım “olabilir başörtülü birisini gözü görmek istemiyordur bu da bir keyif meselesi” diyerek meselenin üzerinde durmadım. Ancak karşı taraf bir türlü sakinleşemedi. Bir AK Partili olarak ben nasıl belgesel yaparmışım (ne yazık ki mesleğim bu,15 yıldır yapıyorum-siyaset mesleğim değil), zaten işyerim Fatih'te imiş. Başörtülü olmanın yanısıra işyerinin Fatih'te olması da bir aşağılama ve yok sayma meselesi gibi hakaret içeren bir dizi cümle… Sorun ise edebiyat gibi ulvi bir alanda benim gibi başörtülü birisinin belgesel çekmesi… “Edebiyattan ne anlar” ile başlayan bir dizi cümleye gerçekten sabrettim, duymazlıktan geldim. Çünkü bu sözlerin sahibi daha önce gazetelerde çıkan bir röportajında “ben Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın başörtülü eşlerinin resimlerini gazetelerde bile görmeye tahammül edemiyorum” diyecek kadar kendisinden farklı olan ile medeni ilişkiler kurabilecek ruh halinde olmayan birisi idi.

Ama elbette en azından bir dönem için önemli bir yazardı… Yine gündeme gelmek istiyor olabilirdi, kendisine yapılan haksız davranışların hıncını bir hemcinsi olarak benden gücünün yettiği ölçüde almak istiyor olabilirdi… İnsanlık hali her şey hoş görülebilirdi.

Ancak mesele burada da kalmadı şikâyetleri (neden şikâyet ettiğini anlamak zor) iftiralara dönüştürdü. Edebiyat belgeseli son derece cüzi-masrafını bile çıkartmayacak bir destek ile HD ve bir digital 35 lik film kalitesinde çekiliyordu. Ama belgesel için iftira kategorisine girebilecek şekilde telaffuz edilen rakamı duyunca benim bile dudağım uçukladı. İki yıl 14 ülkede belgesel çektim o fiyata mal olmadı. Ama elbette isterim o fiyatlarda Hollywood işi bir belgesel yapmak, belki Oscar'a aday olurum belki (Pardon!Yine bir şuursuzluk hali içinde başörtülü olduğumu, bunlara layık olamayacağımı unuttum)…

Tabii bir de bu belgeseldeki isimler de mevzuu oldu; yarısından fazlası sol cenahtan olmasına rağmen, birçok yazarın vakit ve sağlık gibi nedenler ile katılamaması gözardı edildi. “Benim tansiyonum düşüyor, ayakta zor duruyorum, neden Yaşar Kemal'i başkaları anlatıyor da beni anlatmıyor, beni başkaları anlatsın” diyen Adalet Ağaoğlu, eşinin sağlık nedenleri ile katılamayacağını bildirdiği Yaşar Kemal, randevusuna şeker hastalığı nedeni ile gelemeyen Tahsin Yücel, Amerika'da olması ve bütçenin yetersizliği nedeni ile gidip çekim yapılamayan Orhan Pamuk gibi istisnalar dışında belgesel süresinin elverdiği oranda Türk edebiyat tarihini objektif bir dilde anlatmaya çalışacak. Türk yazarlarını uluslararası bir platformda tanıtmak dışında hiçbir amaç taşımayan, gizlisi saklısı olamayacak (çünkü herkes seyredecek) bir belgesel için bile hayal gücüne dayalı iddiaları duyunca aramızdaki tek ayırım fikirler değil kötü kalpli olmak diye düşünüyorum.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT