1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. İnönü Üniversitesi’nde “Kur’an’dan Dersler” etkinliği
İnönü Üniversitesi’nde “Kur’an’dan Dersler” etkinliği

İnönü Üniversitesi’nde “Kur’an’dan Dersler” etkinliği

İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu Prof. Dr. Abdurrahman Ateş'in  sunumuyla “Kur'an'dan Dersler” adlı programın ikinci döneminin  üçüncüsünü Nisa Suresinin 5-10. Ayetleriyle gerçekleştirdi. 

24 Mayıs 2024 Cuma 18:55A+A-

Abdurrahman Ateş sözlerine şu şekilde başladı: 

Allah'ın size kıyam olarak bir değer olarak korunması gereken bir unsur olarak vermiş olduğu emanet ettiği malları sefihlere vermeyiniz. Sefih Kur'an-ı Kerim'de kullanılan bir kelime olması hasebiyle zaman zaman bizim Türkçe tercümelerde de beyinsiz diye tercüme edilir. Sefih beyinsiz  anlamına gelmez. Sefih kelimesi aslında kârını, zararını bilmeyen iyi kötüyü birbirinden ayırt etmeyen işin farkında olmayan ciddiyetinin farkında olmayan kişi demektir. Sefih diye  müşrikler tarafından nitelenen Müslümanlardır. Yani biz sefihlerin iman ettiği gibi mi iman edeceğiz. Yani Allah'ın size emanet olarak verdiği tevdi ettiği mal. Şunu diyebilirdi Allah teala. Allah'ın size verdiği malları sefihlere vermeyin. O mallar ki  Allah'ın  korumak üzere bize tevdi ettiği bir şeydir. 

Malın harcanması ile ilgili bu ifade özelde yetimlere yönelik ama genelde bütün durumlarda geçerli olmak üzere böyle sınırsız bir yetkinin olduğu bir konu değildir. Kazanan benim harcayan da ben olurum mantığı İslamda yoktur. Müslümanlar için geçerli değildir. Mal benim değildir mal sadece bana emanet edilen şeydir. Emanet edilen şey de emanet edenin emanet ettiği gibi kullanmam gerekir. Harcama konusunda iki farklı ucu eğer dikkate alırsak bu iki  farklı uçtan kendimizi korursak bu ayetin bize yüklediği sorumluluğu yerine getirmiş oluruz. İki farklı uçtan birisi israf öbürü cimrilik. Yani harcanması gerektiğinden daha fazla harcama veya harcanması gerekenden daha az harcama. Her ikisi de İslam'da yasaklanmıştır. Bir malzemeyi alırken, bir malzemeye sahip olurken bu  bir ihtiyaç mıdır, bu olmasa ne gibi bir eksik olur, bu olmadığı zaman hayatın devamıyla alakalı bir aksama olur mu? Bu soruların cevabını vererek bunların lazım olup olmadığını tespit edebilirsiniz. Hayatın her alanında bu israfın ve buna mukabil karşılık cimriliğin aynı şekilde kötü bir ahlak kötü bir karakter olduğunu Rabbimiz özellikle bize hatırlatır. 

İnsanların oturdukları yerler meskenler de dün birileri oturuyordu bugün başkaları mı oturuyor. araziler çiftlikler, tarım alanları dün birileri kullanıyor bugün birileri kullanıyor. Ebediyen kullanan var mı emanettir hepsi.

Allah seni bunlara emanet verdiğine göre bu emaneti emanetin sahibinin istediği kurallara göre kullanmanız gerekir. Kullanmazsanız sorumluluk sizdedir. Genetiği bozulmuş ürünlerin dengesi bozulmuş tarım alanlarının ürünlerin hepsinin sorumluluğu insandadır. 

İnsan bunu bozduğu içinde bedelini hayatıyla ödüyor.

Çünkü insan malı mülkü kendi kafasına göre kullanmayı tercih etti. Tercih edince de bu sonucu ister istemez görecektir. 

Evliliklerin çoğu ya kuyumcuda bitiyor  ya da mobilya mağazalarında niye çünkü bütün hayat bunun üzerinde bina ediliyor. Aslında  birbiriyle evlenen erkek kadın değildir. Birbirleriyle evlenenler aslında erkek kadın eşyayla evleniyor. Evlerimiz dardı genişlettik aslında misafir gelecekti misafir de yok dolayısıyla nedir bu israfın daniskasıdır. Yatacağınız yeri sağlıyorsa bu israf değildir, oturacağınız yeri sağlıyorsa bu israf değildir. Mal istediğiniz gibi kullanabileceğiniz bir şey değildir. Allah'ın size emanet ettiği bir şeydir.

Allah gözeticidir. Allah hesap verici olarak yeter. Sizi kayda geçiyor. Amellerinizi de, amele dökmediğiniz niyet boyutunda kalanları da hesaba geçiriyor. Bunu düşünen bir insanın etrafında polis olmasına gerek yok. Allah var zaten. Allah'ın olmadığı bir yer olmadığına göre insanın yanlış yapma ihtimali kalmıyor ki. İşte bu hukuk ile ahlak arasındaki farktır. O yüzden çoğu yerde Allah Teâlâ ahlaki kuralları devre yapar. Aile hukuken kurulur. Hukuken derken kadının ben kabul ettim, erkeğin de ben kabul ettim demesi ile başlayan bir süreçtir. Öncesinde hiçbir şey meşru değil iken ben kabul ettim demesi ile helale dönüşüyor. İşte bu hukuki bir başlangıçtır. Ancak hukuk ile başlayan bir ailenin hukuk ile devam etme ihtimali ve imkanı yoktur. Günümüzde gördüğümüz gibi hukuk bunu düzenleyemiyor ancak ahlak bunu düzenler. O yüzden Allah Teala bile âlemlerin Rabbi olmasına rağmen karı kocanın arasında yaşanan pürüzlerin çözümünde  araya girmiyor. Kendi başına bırakıyor, kendi aranızda halledin diyor. Peki hukuk ne zaman devreye girer? Meseleler çözülemeyecek hale gelince 3. şahıslara intikal etmek zorunda kalınca hukuk devreye girer. 3. şahıslara mümkün mertebe intikal edilmemesi gerekir. 3. şahıs kadının ve erkeğin anne babası veya akrabaları olabilir, 3. şahıs mahkemeler olabilir, güvenlik güçleri olabilir. 3. şahsın aileye karışması Allah'ın öngördüğü bir sistem değil kendisi bile karışmıyor ki kendi aranızda halledin diyor. Bu ahlaki kuralların egemen olduğu bir aile yapısında olan şeylerdir ama hukuk devreye girince yani 3. şahıslar devreye girince aile darmadağın oluyor, yani karı kocanın dışında herkesin müdahil olduğu bir aile yapısıdır bu. Allah Teala bunu ön görmez. Aile hukukla başlar, ahlak kuralları ile devam eder hukukla devam etmez. Çünkü hukuk kuralları insanların suç işlemesine engel olmaya yetmiyor. O yüzden Müslüman toplumda Allah sürekli takvadan bahseder. Hayat bundan ibaret değil. Bu hayatın ikinci aşaması ebedi. Asıl aşaması ahiret var cehennem var. Bunu kafasına takan bir insanın bilerek isteyerek ve sürekli yanlış yapma ihtimali yoktur. Ahiret bilincine sahip olan bir insanın ahirette bir ceza verileceğini bilen bir insanın bilerek isteyerek ve ısrarla bir hatayı yapma ihtimali yoktur. Onun için bu ayette Allah Teala bütün kuralları hatırlatır. En son ise hesap görücü olarak Allah yeter diye bitirdi ayeti. Hiç kimse Allah gibi hesap görmez. Çünkü alemlerin Rabbi onu yazdı bir tarafa, hesabını görecektir. 

Daha sonra Ateş sözlerine şöyle devam etti:

7. ayette:

لِلرِّجَالِ نَصٖيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ 

anne babanın ve yakın akrabanın bıraktığı bir malda erkeklerin belli bir payı vardır. 

مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ

Anne babanın ve yakın akrabanın miras bıraktıkları malda kadınların da payı vardır.

مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَؕ

Bu bırakılan mal ister az olsun ister çok olsun

نَصٖيباً مَفْرُوضاً

Hem kadın için hem de erkek için belirlenmiş olan bu pay Allah tarafından belirlenmiş bir paydır.  Allah Teâlâ burada anne babasının veya akrabalarının bıraktığı payda herkesin payı vardır deseydi bu cümle herkes için geçerli olurdu ,hem kadın hem erkek için. Ama cümle öyle değil. Kur'an-ı Kerim'in yapısına aykırı bir cümledir bu. Çünkü Kur'an-ı Kerim veciz yani özlü ifade eder. Kur'an-ı Kerim'in en önemli özelliği veciz olmasıdır yani icaz olmasıdır. İcaz olması ise Kur'an-ı Kerim'in bir şeyi anlatırken çok fazla kelime kullanmadan az şeyle çok anlam ifade etmesidir. Çok kelimeyle az anlam ifade edecek çok kelime kullanmak Kur'an'ın üslubu değildir. Bu ayette ise anne, babanın ve akrabaların bıraktığı maldan erkeklerin payı var ve aynı cümleyi tekrardan söyleyerek anne babanın ve akrabanın bıraktığı malda kadınların da payı vardır der Rabbimiz. Çünkü o ayetlerin indiği dönemde ve bugüne kadar gelen zamanda da şöyle bir anlayış yaygındır: Miras söz konusu olduğunda kadının adı yoktur. İşte bu kuralı yerleştirmek adına Allah Teala cümleyi uzatarak özellikle söylemiştir. Miras söz konusu olduğunda insanların foyası ortaya çıkıyor. Bu da cahilliğinin aslında ölmediğini, bitmediğini modern cahiliyenin devam ettiğini bize gösterir. Kur'an-ı Kerim genelde emir ve yasakları anlatırken kısa ve özlü olarak anlatır, ana çerçeveyi çizer. Çerçevenin içerisini de Allah Resulü doldurur. Teorik olarak Allah Teala ortaya koyar pratikte ise Allah resulü ya söyleyerek ya uygulayarak ya da sahabenin uygulamasını tasdik ortaya koyar. Ama miras konusu böyle değildir. Miras konusunu Allah-u Teala kimseye bırakmamıştır bütün detaylarını anlatmıştır. Sadece çocukların değil ölen birisinin geride bıraktığı eşi erkek olsun kadın olsun hangi payı alacağını belirlemiştir. Mesela anne baba bir kardeş. Ana bir kardeş bir yanda sadece baba bir kardeşten hangi durumda mirasçı olacağını ve mirasçı oldukları takdirde ne kadar hisse alacaklarını Allah Teala belirlemiştir. Dolayısıyla Allah Teala miras ile alakalı ayrıntıyı da verir. 

Daha sonra Ateş sözlerine şöyle devam etti: 

Nisa suresi 8. Ayet müslümanların iman etmediği bir ayettir. Allah Teala miras ile alakalı hisselere geçmeden önce 8.ayette şöyle der: 

وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ

Miras taksim edilirken, miras paylaşımı yapılırken orada bulunan yetimler miskinlere de O vefat edenin geride miras olarak bıraktığı maldan bir miktar verin.

وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً 

Ve orada o miras taksiminde hazır bulunanlara da yetimlere miskinlere yoksullara da güzel sözler söyleyin. Tabii buradaki akrabalardan kastedilen varis olmayan akrabalardır. Çünkü zaten vârisler hisselerini alırlar. Bu ayetin uygulana hiç şahit olmadım maalesef dedi. Allah Teala'nın bunu anlatma sebebi bazen öyle durumlar olur ki akraba vâris olmuyor yani mirastan hissesi olmuyor.

Diyelim baba vefat etti ama mirasta hissesi yok. Dede yetimi dediğimiz ya da Müslüman olmayan akrabalar dediğimiz örneklerdir bunlar. Dede yetimini şöyle açıkladı. Diyelim ki ben babamdan 5 sene önce vefat ettim benim malım çocuklara kalır o ayrı bir konudur. Ama benim babam benden sonra vefat ettiği için babamın kendine ait özel mülkleri varsa ve bu mirastan ben babamdan önce öldüğümden dolayı bana hisse düşmez. Buna dede yetimi denir .Yani benim çocuklarım bana intikal edecek bir miras olmadığından dolayı, benim çocuklarıma dedelerinden gelen bir miras intikal etmediğinden dolayı bu çocuklar dedelerinin mirasından mahrum kalırlar. Peki bu durumda ne yapacağız? Genelde müslümanlar Allah'ın şeriatı bu işte size bir şey yok derler. Yani suç vefatın zamanlamasındadır derler.

Buradan bir Müslümanın yapması gereken dede yetimi olan çocuğa da hakkının verilmesidir. Yani hayatta olan çocuklara verilen haktan babasından önce vefat edenin çocuklarına da aynı şekilde mirastan pay verilmesidir. Ya da mesela diyelim bir akrabanız ateist ama mirasta hakkı var yani ona da hak düşmüş ama inanmadığından dolayı ona hakkını vermemekte olmaz. Nisa Suresi bu konuda devreye girer. Verilmeyecek diye bir kural yok. Dolayısıyla Nisa suresi 8. ayet Müslümanların gündemi alması gereken bir ayet olarak karşımızda durur. Arkasından 9.ayeti Allah bir empati hatırlatması yapar. Çünkü biz hep başkalarının ölümünü başkalarının varisliğini düşünürüz. Allah Teala kendinize bakın diyor.

9.Ayette:

لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافاً خَافُوا عَلَيْهِمْ

Öldüğü zaman zayıf güçsüz çocuklar bıraktıkları takdirde. Yani bu yavrularıma kim bakar diye endişe edenler. Başkalarının yetimlerini kendi çocukları gibi görsünler. 

فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ

Allah'tan sakınsınlar

وَلْيَقُولُوا قَوْلاً سَدٖيداً 

Ve doğru söz söylesinler.

Yani başkalarının çocuklarına bu muameleyi çok görenler bir de kendileri düşünsün. Sen öldün senin çocukların böyle kaldı. Başkaları da bu çocukların elindeki malları çarçur etti. Hoşuna gider mi gitmez. Empati yapın diyor Allah-u Teala. Herkesin çocukları kendine göre kıymetli.

10 ayette:

اِنَّ الَّذٖينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْماً

Yetimlerin mallarını haksız yiyenler. 

اِنَّمَا يَأْكُلُونَ فٖي بُطُونِهِمْ نَاراًؕ

Karınlarına Ateş doldurmuş olurlar.

وَسَيَصْلَوْنَ سَعٖيراً

Ve Zaten onlar cehenneme de o ateşe de mutlaka gireceklerdir. 

Ateş sözlerine:

Rabbimiz yetimlerin malları ile ilgili bu kadar hassas davranmamızı istiyor. Onun için sadece yetimlerin mallarına karşı hassasiyet mallarından uzak durmak değil. Yetimlerin mallarının başkaları tarafından istismar edilmesini engelleyeceksen onları koruma altına almanın da bir görev olduğunu rabbimiz bu şekilde bize hatırlatmış oluyor diyerek son verdi. 

Haber: Gülcan Canpolat- Seher Kızılbağ

HABERE YORUM KAT