1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. HSYK ve Generallerin Yeni Akıl Hocası
HSYK ve Generallerin Yeni Akıl Hocası

HSYK ve Generallerin Yeni Akıl Hocası

Hanefi Avcı’nın hakikati aramak için, gibi bir derdi yok; o, anlaşılıyor ki, F.Gülen Cemaati ile mücadeleye karar vermiş pozisyonunda gözüküyor.. Ama, dile getirdiği ifadelere bakılacak olursa, onun derdi sadece F. Gülen cemaati değil, bütün müslüman gru

22 Ağustos 2010 Pazar 06:32A+A-

Selahaddin E. Çakırgil'in yorumu:

Bir 'devlet memuru', istifa etmeden, nasıl konuşabiliyor böyle?

'Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor;  Emniyet Genel Müdürü, hattâ İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyor. O zaman bu teşkilatı kim yönetiyor? Bu kamu gücünü kimler gasb etmiş kullanıyor, gücün sahibi olması gerekenler ellerindeki gücün gasbına neden ses çıkarmıyor, güçlerini geri almak için çabalamıyorlar?'

Evet, bu sözleri bir siyasetçi değil, mevcud rejimin içinde, önemli bir yerde memur olarak bulunan, Eskişehir Emniyet Müdürlüğü uhdesinde bulunan bir yönetici, ünlü bir Emniyet İstihbaratçısı,  bir Polis Şefi söylüyor.. Ve o, âmirlerinden izinsiz böyle bir beyanda bulunamaz, kanûnen.. Yani, suç işlemiştir..

Falso da, buradan başlıyor..

Çünkü, böyle bir değerlendirmeyi, emrindeki bir polis, onun hakkında yapmış olsaydı, onu herhalde hemen açığa aldırırdı.. Çünkü, me'mur durumunda olan bir kimsenin böyle konuşamaması gerekir..

Bu kişinin de, derhal açığa alınması gerekir.. Halbuki, hakkında sadece müfettiş soruşturması başlatılmıştır.. Adam, kitabını yayınlamış, bütün memuriyet usûllerini çiğnemişken,  yönetim mekanizmasının içinde 'fitne odakları'  olarak gösterdiği bir yapılanmayı, üstlerine silsile-i meratib içinde bildirmek yerine, kamuya fâş etmişken, daha neyin soruşturması?  

Ama, burası Türkiye'dir ve Genelkurmay Başkanı, bir Ordu Komutanı, bir General veya bir Genel Müdür, bir Musteşar, bir hâkim vs.. Hükûmet'i takmadıklarını göstermek ve medyada arz-ı endam etmek istediklerinde, onlara, zayıf durumdakilere uygulanan kanunlar tatbik edilememekte, hâlâ da..

*

Evet..

Emniyet teşkilatında teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinen ve Emniyet İstihbaratı'nın modernleştirilmesinin ve gizli dinleme operasyonlarının başarılı ismi olarak anılan ve 2000'li yılların başında gözden düştükten sonra, AK Parti Hükûmeti ile yeniden yıldızı parlayan ve amma, ilk 3-4 senelik işbirliğinden sonra, bir anda Edirne Emniyet Md.lüğü'ne azlen gönderilen ve son olarak ise, Eskişehir Emniyet Müd. olan Hanefi Avcı'nın "Haliç'te yaşayan Simon'lar; Dün Devlet, Bugün Cemaat" adlı ve piyasaya yeni çıktığı bildirilen kitabının epeyce problemli olduğu/ olacağı anlaşılıyor..

Avcı, kitabın adının nereden geldiğini şöyle izah etmiş:
Simonlar... Onlara empoze edilmiş, beyinlerine işlenmiş örgüt gerçekleri uğruna savaşıyorlar, bu gerçekler uğruna ölümü göze alıyorlar, bunun dışındaki haksızlıklara ses çıkarmıyorlar... İtaat kültürünün hakim olduğu, grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simon'lar var.
Haliç... Haliç bir zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu. Midem bulanıyordu, Haliç'ten geçmek benim için ölümdü... Fakat Haliç'in etrafında yaşayanlara bakıyordum, onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta piknik yapıyordu.

Bu durum bana çok tuhaf gelmişti.

Demek ki insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor.

Türkiye için de aynı şey sözkonusu...'

(Avcı, 'Simon'ların, daha çok da Balat yahudileri olduğunu ayrıca işaretlememiş.. Ama, bu isimlendirmeyle sanki başka çağrışımların meydana gelmesi hedeflenmiş gibi.. Yani, yahudi örgütlenmesi gibi bir durumla karşı karşıya bulunulduğu anlatılmak istenmiş sanki..) 

*

İdeolojik saf değiştirmelerde, keskin suçlamalar hep olur..

Hanefî Avcı,  3 Kasım 1996'da Susurluk ilçesi yakınlarında meydana gelen ve ünlü bir takım isimlerin ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlanan bir trafik kazasında, 'Devlet- Mafia ve Aşiret' gizli işbirliğini bütün dehşetiyle ortaya koyan 'Susurluk Dosyası'nın ortaya çıkarılmasında etkin hizmetleriyle şöhret kazanmıştı.. O, hele de 28 Şubat Zorbalığı günlerinde, Emniyet istihbaratının önde gelen iki isminden birisi idi..

Ve o zaman, diğer ünlü istihbaratçı olan Bülent Orakoğlu içeri tıkılırken, Avcı'nın tutuklanmaması, Emniyet içinde, Fethullahçı denilen bir cemaat yapılanması ve dayanışmasının içinde olmasına bağlanıyordu.. Ama, bugün, o, Ergenekoncular'ın, laiklerin safında gözüküyor ve başkalarını, dün kendisinin mensubu olmakla itham olunduğu cemaate mensub olmakla suçluyor..

Onun kitabı, bu açıdan da önemli.. Çünkü, hep önemli istihbarat çalışmalarının içinde ve başında bulunmuş birisi..

Avcı, çocukluk yıllarında namaz kıldığını, cemaat yurtlarında kaldığını da belirttiği kitabında, Ergenekon ve Balyoz davalarını, polis teşkilatının içindeki Gülen cemaatinin uydurduğunu; CHP eski lideri Deniz Baykal'ın istifasına yol açan kasedin ortaya çıkarılması gibi, Türkiye'yi derinden sarsan daha pek çok konunun da onların marifeti olduğunu söylüyor..  

Halbuki, partisine mensub ve evli bir kadın m. vekiliyle müstehcen video görüntüleri yayınlanınca istifa etmek zorunda kalan Deniz Baykal, 'Pennsylvania'dan gelen telefonun samimiyetine inandığını ve bu işte onun cemaatinien bir dahlinin olduğuna inanmadığını'  belirtmiş, Hükûmet'i suçlamıştı.. Avcı ise, 'Hayır, bu iş, onların işidir..' diye Baykal'ı yalanlıyor..

Avcı, sadece Baykal konusunda değil, Danıştay saldırısından Ergenekon'a, Balyoz operasyonlarına, generalleri istifaya zorlayan telefon ve alan dinleme kayıtlarına, savcı ve hâkimlere şantaj yapılmasına kadar, Emniyet içinde yuvalanmış "garip polisler"in olduğundan söz ediyor..

Ama, bunları söylerken, asıl kendisi, Emniyet teşkilatını şaibe altına atıyor, bir meslekî dayanışma adına bir gizli yapılanmanın adâlet uygulamasını ne hâle getirdiğini gözler önüne şöyle seriyor:

'Polis teşkilatı eskiden birbirini korur, kollar, birbiri aleyhine şahitlik yapmazdı. Her olayda delil ararız ama polisin karıştığı bir olayda daha ciddi, daha inandırıcı deliller bulmadan o polisi şüpheli yapmayız. Bu, zorlu görevlerde beraber çalışmanın verdiği dayanışma ve yakınlaşma duygularıdır. Oysa şimdi işler değişti. Bir grup polis kritik noktaları ele geçirmiş, diğerlerine suç isnadını da aşan resmen iftira atmaktan geri durmuyor. İşlenmiş bir suçu aydınlatmak gibi bir amaçları yok, tahkikat sırasında dinleme ve izleme yaparken temiz ve dürüst olduklarını bildikleri, birlikte çalıştıkları kişilere iftira ediyorlar.
Şunu artık bilmeliyiz ki karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz.'

Evet, polisler böyle yapar da, askerler ve yargı mensubları ve diğer meslek grupları  yapmaz mı? Hele hepsinin de altına sığındıkları bir kemalist-laik oligarşik dikta yapısı, üzerlerine kol-kanat germişken..

Yazının Devamı...

HABERE YORUM KAT

3 Yorum