1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Hadislerin türleri, korunması ve hadislerde dolaylı anlatım
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Hadislerin türleri, korunması ve hadislerde dolaylı anlatım

22 Ekim 2020 Perşembe 01:17A+A-

Hadis, Peygamber’in (s) söylediklerini, yaptıklarını ve onayladıklarını içerir. Neredeyse aynı anlamda kullanılan sünnet, İslâm’da ikincil kaynak olarak kabul edilir. Bu yazıda Mehmet Görmez’in “Hadis İlminin Temel Meseleleri” adlı eseri bağlamında hadis kategorilerine, âlimlerin hadisleri koruma konusundaki özverili çabalarına ve hadislerdeki dolaylı anlatım üslubunu kavrayamamanın getirdiği sorunlara dikkat çekilecektir. Amaç, bu literatüre dair zihinlerdeki birtakım muğlaklıkları gidermek, Peygamber’in söz ve uygulamalarının doğru anlaşılmasına katkı sağlamaktır.

Hadisler, sağlamlık değeri açısından kategorize edilmiştir. İsnadın her tabakasında yer alan ravi sayısı, yalan üzerinde ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalık ise bu haber mütevatirdir. Haber herhangi bir tabakada bu niteliğini kaybetmişse ahaddır.[1] Bir sahâbî veya tevâtür sayısının altındaki birkaç sahâbî tarafından rivayet edilip daha sonra özellikle tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde yaygın kabul gören habere meşhur, Senedinin râvi sayısı, başından sonuna kadar her tabakada en az iki olan hadisler azizdir. Daha başka hadis kategorileri varsa da bu kadar ayrıntı ile yetinmiş olalım.[2]

Hadislerin hatta tefsire dair görüşlerin sened zinciriyle aktarılması kimilerine gereksiz bir uğraş gelebilir; ancak mesele öyle basit değildir. Zira ilk döneme dayandırılması mümkün olan rivayetler, ortaya konulan görüşler, dikkate alınmaya daha layıktır. Dolayısıyla kötü niyetli kimselerin yanlış nakilleriyle sahih nakilleri birbirinden ayırma çabası kıymetten uzak addedilemez. Görmez’in naklettiğine göre sahabe döneminde Hz. Ömer (ö. 23/644) ve Hz. Ali’nin (ö. 40/661), birisi pek bilinmeyen bir hadis rivayet ettiğinde bunu bizzat Peygamber’den (s) işittiğine dair ikinci bir şahit getirmesini istemişler ve böylece isnat tatbik sisteminin tohumları, bizzat sahabe döneminde atılmıştır.[3] İbn Sîrîn[4] (ö. 110/729), “Daha önce (hadis rivayetinde) kimse isnad sormazdı; fakat fitne çıkınca herkes bize ‘Hadisi kimden aldığınızı açıklayın.’ demeye başladı.” demiştir.[5] Hadisçiler, hadislerin her türlü şaibeden korunmuş olarak rivayet edilmesini temin etmek istemişler, Peygamber’den (s) hadis rivayet ederken arada bulunan ravileri tek tek belirtme zorunluluğu getiren isnad sistemine çok önem vermişlerdir. Sahabeden Munakka' b. Husayn’dan gelen bir rivayete göre o şöyle demiştir: Kur'an ile örtüşen, sünnete uygun olan hadislerden başka hiçbir hadis rivayet etmedim. Zira Peygamber’e daha hayattayken yalan isnat ediliyordu.[6] Yani sened zincrinin sağlamlığı ile yetinilmemeli, nakledilen haberin Kur'an ile uyumlu olup olmadığı da kontrol edilmelidir.

Hadis koruma faaliyetlerinde rolü olan bir ilim de Nakd-i Rical ilmidir.[7] Görmez, oryantalist Aloys Sprenger’in[8] (1813-1893) el-İṣâbe fî temyîzi’ṣ-ṣahâbe adlı eserin Hind baskısına yazdığı mukaddimede şöyle söylediğini belirtir: “Ne geçmişte ne de çağdaş dünyamızda rical ilminde Müslümanların ulaştığı seviyeye kimse ulaşamamıştır. Nakd-i Rical ilminde yazdıkları eserlerde (yaklaşık) beş yüz bin kişinin hayatı ve tek tek her birinin (adalet ve zabt yönünden) değerlendirmesi yer almaktadır.”[9]

Görmez, “Hz. Peygamber bana anlattı, Resulullah bana haber verdi veya dedi ki” diye başlayan hadislerde sahabenin, sözü Peygamber’den değil de bir başka sahabiden almış olma ihtimalinin ortadan kalkmadığını belirtmektedir.[10] Yine Hz. Enes[11] (ö. 93/711-12), “Bizim naklettiğimiz hadislerin tümü Peygamber’den işittiklerimiz değildir.” demiştir. Sahabenin, “Biz Peygamber’in zamanında şöyle yapardık.” diye başlayan sözleri de yine merfû[12] kabul edilmiştir. Zira Peygamber zamanında yapılan bu işte bir hata olsaydı kesinlikle kendisi tarafından düzeltilirdi. Onun yanlış bir işi görüp susması mümkün değildir,[13] diye düşünülmüştür. Yani bazen hadis rivayetleri, aradaki sahabi belirtilmeden aktarılmakta, bu durumda o sözün korunmuşluğunda kısmi bir değer düşüklüğü ortaya çıkmaktadır. Ek olarak Peygamber (s) dönemindeki her sahabe uygulamasının Resulullah (s) tarafından doğrulandığını var saymak da -destekleyici bir unsur yoksa- hüsnüzan düzeyinde kalacaktır.

Görmez’e göre sahabeden itibaren herhangi bir ravinin hadisi alırken (tahammül) eksik ve yanlış işitmesi veya yanlış anlaması, başkasına naklederken (edâ) (kasıtlı veya kasıtsız) eksik ve yanlış rivayet etmiş olması, hadisin maruz kaldığı tehlikelerdendir. Yani sahabe de insandır, niyet iyi olsa da yanılmış olabilir. Bu tehlikeye dikkat çeken Görmez, hadis metinlerindeki bazı sorunlara dair kavramları sıralar: Hadis metinlerinde dil hataları işlemek (lahn), kelimelerin dizilişini, cümlelerin sıralanışını değiştirmek (kalb), kelimelerin hareke ve noktalama işaretlerinde hata etmek (tashif), kelime ve cümleleri değiştirmek (tahrif), hadis metinlerinin başına, ortasına veya sonuna bir kelime veya cümle ilave etmek (idrac), daha sika (güvenilir) bir raviye muhalif olarak bir hadisi bazı ilavelerle rivayet etmek (ziyade), mana ile rivayet edilen hadisin Peygamber’in (s) meram ve maksadını tam olarak yansıtamaması. Hadisçiler geliştirdikleri metodoloji/yöntem bilimi içinde bütün bu tehlikeleri tespit etmiş, onların çözümü için ayrı ayrı ilim dalları kurmuş ve bu alanlarda ilim adamları yetiştirmişlerdir. Böylece bu problemlerin tamamını olmasa da büyük bir kısmını ortadan kaldırmışlardır.[14]

Dolaylı anlatım, bir hakikati açık ifadelerle değil de dil sanatlarına başvurarak dolaylı olarak ifade etmek şeklinde tanımlanabilir. Ebû Dâvûd[15] (ö. 275/889) rivayetine göre Peygamber (s), “Sizi yüzünüze karşı öven meddahlarla karşılaşırsanız yüzlerine toprak saçınız.” buyurmuştur. Arapçada “yüze toprak serpmek” tabiri, kişiye istediği şeyi vermeyip, ondan yoksun bırakmak demektir. Zemahşerî (ö. 538/1143) “Yüzüne toprak serpin.” ifadesinin mecaz olduğu, bu ifadenin “Onu mahcup edin.” şeklinde anılaşılması gerektiği yorumunu yapmıştır.[16] Görmez’in bu iki âlimden aktarımı; Arapçada mecazları, temsilleri vs. bilmeyenlerin yanlış hadis yorumlarında bulunabildiklerini göstermektedir.

Yetersiz dilbilgisinin hadisleri anlama sorununa neden olduğuna ilişkin Görmez’in verdiği diğer bir örnek, sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî’ye (ö. 64/683) ilişkindir. O, vefat etmeden önce yeni elbiselerini isteyip giymiş, nedeni sorulunca şöyle demiştir: “Çünkü Resulullah şöyle buyurmuştur: Ölen kimse, içinde öldüğü elbiselerle diriltilecektir.” Oysa hadisteki siyab kelimesinden elbise değil, “amel” kastedilmiştir. Buna göre herkes dünyada işlediği amellerle diriltilip haşrolunacaktır. Nitekim Hz. Âişe (ö. 58/678), Ebû Saîd’in bu hadisi yanlış anladığını, Peygamber’in bu sözüyle ölenin amelini kasettiğini ifade emiş ve arkasından, “insanların elbisesiz olarak haşroluncağıına dair hadisi” okumuştur.[17]

Görüldüğü gibi hadis âlimleri; hadisleri tasnif ederken özenli davranmış, rivayetleri senedleriyle birlikte aktarmış ve senedlerde yer alan kişilerin doğru nakletme yeteneğini sorgulamış, hadis rivayetlerinin aktarımında rivayetin Peygamber’e (s) doğrudan ya da dolaylı olarak dayandırılmasını da tespit etmeye çalışmış ve hadis rivayet edilirken düşülen yanlışları tasnif etmişlerdir. Bu yanlışlardan birisi de dildeki mecaz, temsil vb. edebi sanatları bilmemekten kaynaklanmaktadır.

 

[1] Bazı bilginler İslâm’ın inanç esaslarını bazıları da ağır had cezalarını ahad haberler üzerine bina etmenin doğru olmadığını savunmuşlardır bk. Mehmet Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri (Ankara: Otto Yayınları, 2014), 76.

[2] Bir kısmını TDV İslâm Ansiklopedisi’nden aktardığımız bu kategorilerin dışındaki hadis tanımlamaları için aynı eserdeki “hadis” maddesine bakılabilir.

[3] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 71.

[4] Rüya tabiriyle tanınan hadis ve fıkıh âlimi, tâbiî.

[5] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 60.

[6] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 71, 68.

[7] Kaynaklarda bu ilmi ifade etmek üzere “rivayeti kabul veya reddedilecek râviler ilmi” (ma‘rifetü men tükubbile rivâyetühû ve men türaddü), “sağlam ve zayıf râviler ilmi” (ilmü’s-sikāt ve’d-duafâ’), “zayıf ve terkedilmiş râviler ilmi” (ilmü’d-duafâ’ ve’l-metrûkîn), “râvilerin sahip olması gerekli olan nitelikler ilmi” (ma‘rifetü evsâfi’r-ruvât), “râviler terazisi ilmi” (ilmü mîzâni’r-ricâl) ve “ricâl tenkidi ilmi” (ilmü nakdi’r-ricâl) gibi adlar da kullanılmıştır bk. Emin Âşıkkutlu, “Cerh ve Ta`dil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Erişim 10 Temmuz 2020).

[8] Avusturyalı oryantalist ve İslâm tarihçisidir.

[9] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 75.

[10] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 60.

[11] Hz. Peygamber’e hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden biri.

[12] Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz ve haber.

[13] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 61.

[14] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 67.

[15] Kütüb-i Sitte’den biri olan es-Sünen’in müellifi, muhaddis.

[16] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 102-103.

[17] Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri, 103.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum