1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Günlük'ün kapatılmasına neden olan iki yazı
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Günlük'ün kapatılmasına neden olan iki yazı

29 Haziran 2009 Pazartesi 02:45A+A-

Nihayet fırsat bulabildim… "Belge"ydi "bir ev bir araba"ydı derken bayağı geciktim. Biraz daha geciksem, 8 Haziran'da bir ay kapatma cezası yiyen Günlük gazetesi yayına tekrar başlamış olacaktı.

Gazeteden kapatma kararı çıktığında yapılan açıklamada, bu kararın iki ayrı mahkeme kararından kaynaklandığı söyleniyordu. Kararların ilki, Diyarbakır'da düzenlenen bir konserde açılan Öcalan posterinin "örgüt propagandası" olarak değerlendirilmesinden dolayı alınmış. Mahkeme, epeyce sayıda insanın katıldığı konserin gazetede yer alan fotoğrafında "odak seçildiği" kanaatine varmış.

Günlük gazetesinin açıklamasının ekinde yer alan söz konusu fotoğrafa ben de göz attım. Yalan değil, fotoğrafın ortasında orta büyüklükte bir Öcalan posteri yer alıyor. Ama doğrusu gazetede yer alan fotoğrafta posterin "odak seçildiği" kanaatine nasıl varılmış –vardır bir nedeni muhakkak ama- ben anlamadım. Fotoğrafta gördüğümüz, birçok tanıdık DTP'li sima arasında posterin de (hem de "odak"ta) yer aldığıdır. Dolayısıyla bu görüntüyü bir fotoğraf aracılığıyla okurlarına nakletmek isteyen gazetenin elinden başka ne gelebilirdi ki… Söz konusu "odak"ı bantlayacak hali yoktu herhalde. Hadise böyle cereyan ettiğine göre, havadis de böyle olmak zorunda değil miydi?

Neyse, geçelim ikinci karara. İkinci mahkeme kararı 2 Haziran'da gazetede yer alan iki yorum yazısına işaret etmiş. Hüseyin Ali adlı köşe yazarının "Operasyonlara 'Dur' denilmeli" ve Teoman Deprem'in "PKK; PeKeKe mi, PeKaKa mı?" başlıklı yazıları bunlar.

Söz konusu yazıları da okudum tabii ki.

İlkinden başlayalım:

Hüseyin Ali'nin yazısı –açıkçası- uzun ve sıkıcıydı. Yeni bir düşünce, doğru dürüst bir kavram yoktu yani.

Önümüzdeki yazı, "Kürt Özgürlük Hareketi"nin "çatışmasızlık sürecini" 15 Temmuz'a kadar uzattığından bahisle, bu sürecin sürmesini isteyenlerin TSK'ya "Operasyonları durdur" çağrısı yapmaları gerektiğini savunuyordu. Bu çerçevede ortaya atılan bazı değerlendirmeler gözden geçiriliyor ve bunların yanlışlığı ispatlanmaya çalışılıyordu. Mesela bazılarının "Gerilla sınır içinde olursa ordu da operasyon yapar" şeklindeki değerlendirmesi " operasyonların meşrulaştırılması" anlamına geldiği için yanlıştı. Mesela bazılarının "Bir devlet kendi sınırları içindeki askeri güçlere operasyon yapar" demesi, var olan sorunu dikkate almadan konuşmak demekti.

Çünkü "Gerilla zaten Kürt sorununun çözümsüzlüğünden çıkmıştı." "Bazı Öcalan ve PKK düşmanlarının dillendirdiği 'PKK olmasaydı, gerilla mücadele vermeseydi Türkiye'de bu sorunu daha kolay çözerdik' yaklaşımı bir safsataydı."

Uzatmayalım, yazı bu çizgide yol alıyor. Bu arada "Fethullahçılar"dan da şikayet çok. "Fethullahçıların anlayışı dışına çıkılmazsa Kürt sorununun çözümünde bir ilerleme sağlanamaz" denerek finale yaklaşılıyor.

Söylediğim gibi, yazı uzun ve sıkıcı. Öğretici de değil. Yapılan analizlerin arasında kopukluk var. Neden-sonuç ilişkisi çoğu yerde son derece zayıf vs.

Peki; bu uzun ve sıkıcı yazı, nasıl oluyor da, Günlük gazetesinin 1 ay kapatılmasına sebep olabiliyor? Tamam yazıda "Kürt Özgürlük Hareketi" ve "gerilla" gibi pek çok insanı rahatsız eden sözcükler sıkça tekrarlanmıyor değil. Ama kapatma kararı her yerde uçuşan bu sözcüklerden kaynaklanmıyordur herhalde. Çünkü bu sözcükler var, bu bir "realite"; bilmeyen duymayan da kalmamış ayrıca. Günlük gazetesi yazarı bugüne kadar duyulmamış yeni bir sözcük-sıfat icat etmiş değil. Yurtdışında ve içinde konuya ilgili duyan hemen herkesin ne anlama geldiğini bildiği sözcükler bunlar.

Yazının başlığından başlayarak geniş yer verdiği "operasyonların durması" talebi de çok bildik bir talep.

Biraz daha açık konuşalım: Günlük yazarı, belli ki, Öcalan'ı ve PKK'yı Kürt sorununun çözüme ulaşmasında birinci dereceden etkili ve hatta yetkili olarak değerlendiriyor. Konuya ilişkin fikriyatı besbelli yani. Ama onun bu tutumunun Günlük'ü bir ay kapatan karara mesnet teşkil etmesi de şaşırtıcı. Çünkü biliyoruz ki, sadece yazar değil epeyce sayıda Kürt de bu fikriyatı paylaşıyor. Yani bu da bir "realite".

Bu durumda içinizden bazıları "Realitedir diye bir silahlı başkaldırıyı açıkça destekleyen bu tür yazıları döktürenlere karşı bir müeyyide uygulanmayacak mı?" diyebilir.

Böyle düşünenler bir ölçüde haklıdırlar. Sonuç olarak, demokrasilerde de karşımıza çıktığı gibi, anayasal demokrasiyi tanımayan fikir ve eylemlerin açıkça övülmesinin, desteklenmesinin ödenecek bir bedeli olmalıdır.

Ancak önümüzdeki tablo, çok özel bir tablo. Bu tablo ile -eski usul- "gazete kapatmak" filan gibi önlemlerle mücadele edebilmek imkânsız artık. Unutmayalım ki Günlük gazetesi 8 Temmuz'da yine yayında olacak ve Hüseyin Ali ve benzer yazarlar yine benzer yazılarla okur karşısında olacaklar.

Hatta tam tersine, bu tür yayınlar, "karşı cenah"ta neler olup bittiğine ilişkin "değerli" bilgiler içermelerinden dolayı bu çerçevede "yararlı olarak da değerlendirilebilir. Doğrusu biz (Alper Görmüş ile) bir dönem Yeni Şafak'ta "Kronik-Medya" sayfasını hazırlarken, Günlük'ün ataları sayılabilecek yayınlardan çok yararlanmıştık. Ülke medyasının bu yayınları düzgün biçimde incelememesinin büyük bir eksiklik olduğunu vurgulamayı da unutmadan.

Günlük'ün kapanmasına sebep olan ikinci yazıyı gözden geçirecek yer kalmadı. Ama hiç değilse bu kısa yazı için şu çok kısa değerlendirmeyi yapmayı da unutmayayım: "PKK; PeKeKe mi, PeKaKa mı?" başlıklı bu yazı gerçekten -ama gerçekten- çok "masum" bir yazı. Türkçe'de sessiz harflerin telaffuzundan filan de söz eden ve birçok yerde yayımlanabilecek türden bir deneme bu.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT