1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Geert Wilders: İslamofobik bir oportünist mi yoksa narsist bir faşist mi?
Geert Wilders: İslamofobik bir oportünist mi yoksa narsist bir faşist mi?

Geert Wilders: İslamofobik bir oportünist mi yoksa narsist bir faşist mi?

AA Ayrımcılık Hattı, Hollandalı ırkçı siyasetçi Geert Wilders'in biyografisini inceliyor.

02 Nisan 2024 Salı 14:00A+A-

İslam düşmanı ve Türkiye karşıtı politikalarıyla bilinen Hollandalı siyasetçi Geert Wilders, kıtada aşırı sağın dikkat çeken isimlerinden biri haline geldi. 

İslam’a ve ülkesindeki göçmenlere yönelik skandal açıklamalarıyla sık sık gündeme gelen Wilders’in bilinmeyen geçmişi bugünkü siyasi çizgisine de ışık tutuyor.

Bazıları onu İslamofobik bir oportünist olarak isimlendirirken kimileri de narsist bir faşist olduğunu söylüyor. 

1963’de Venlo’da doğan Geert Wilders, davranışları nedeniyle çocukluğunda yaramaz olarak biliniyor. Wilders’in kardeşi Paul Wilders, abisinin ergenliğinde narsist bir yapısı olduğunu söyleyerek, “Anneme ve babama o kadar korkunç davranıyordu ki bir gün babam dayanamayarak onu evden atmakla tehdit etti.” diyor.

Uzaktan eğitim sistemiyle okuyan Wilders, birkaç hukuk dersinden sertifika alarak eğitimini yarıda bırakıyor. 

Daha 18 yaşında İsrail’in kurulmasında önemli rol oynayan Siyonist Kibbutz Hareketi’nin gönüllüsü olarak Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerin işgal ettiği Filistin köyü Fasayil’de çalışan Wilders, iki sene gönüllü çalışması sırasında Filistin’in birçok köyünü Yahudi yerleşimcilerin yaşamasına uygun hale gelmesi için çabaladı. 

Wilders ayrıca, bölgedeki Müslüman ülkelere yaptığı ziyaretler sırasında, siyasi kariyerini karakterize edecek İslam karşıtı görüşleri formüle etmeye başladı. 

Hollanda’ya İslam karşıtı ve İsrail dostu fikirlerle dönen Wilders, siyasete 1997’de Liberal Parti’den Utrecht Belediye Meclis Üyesi olarak başladı.

Bolkestein’ın mirasını taşıyor

Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) Başkanı ve göçmen karşıtı siyasetçi Frits Bolkestein ile 1990’da yolları kesişen Wilders, uzun yıllar Bolkestein’ın asistanlığını yaptı.

Bolkestein, Wilders’e sadece fikirlerini değil, konuşma ve siyaset yapma tarzını da miras bıraktı.

Milletvekili olduğu 1998’de çok fazla dikkat çekmeyen ve ön plana çıkamayan Wilders, 2000’li yılların başında artan Müslüman ve göçmen karşıtlığının ardından sert çıkışları ile ülke gündeminde yer işgal etmeye başladı.

Somali doğumlu Hollandalı aktivist Ayaan Hirsi Ali’nin yazdığı ve Müslüman kadınları aşağılayan Submission adlı kısa filmin yapımcısı Theo van Gogh’un öldürülmesi sonrası Wilders, İslam’ın "faşist bir ideoloji" olduğunu savunarak aşırı sağın önde gelen seslerinden biri haline geldi.

Widers, Utrecht'te yaşadığı sırada Hollanda’ya göçmen olarak gelen Türk ve Faslıların ülkeyi işgal edeceği iddiasının Hollandalılar üzerindeki etkisini görerek bunu kullanmaya karar verdi.

Kardeşi Paul, “Mahallesine Türk ve Faslıların taşınmasına alışamadı. Bunu kamuoyuna taşıdığında siyasi olarak boşluk olduğunu gördü ve kendisini Müslüman karşıtı olarak tanımladı.” dedi.

Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarak partiden ayrıldı

Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımına destek vermesinin ardından 2004’te protesto olarak partiden ayrılan Wilders, 2006’da Özgürlük Partisini (PVV) kurdu.

Wilders’in kurduğu PVV’nin tek üyesi Greet Wilders’tir. Bu nedenle PVV'nin yerel örgütü veya departmanı yok. Parti, Hollanda hükümetinden destek almayarak bağışçılarla ayakta duruyor.

Wilders, İslam, göçmen ve Türk karşıtlığının oy kazandırdığını partisini kurduğu ilk sene parlamentoda dokuz sandalye kazanarak göstermiş oldu. Wilders’in bu başarısının ardından Hollanda siyasetinde sağ siyasetçiler arttı.

Söylemlerinde daha da radikalleşen Wilders, 2007’de Kur’an-ı Kerim’i Hitler’in otobiyografisi Mein Kampf gibi “faşist bir kitap” olarak gördüğünü ve yasaklanması gerektiğini savunarak, “Eğer Müslümanlar Hollanda’da yaşamak istiyorlarsa Kur’an-ı Kerim’in yarısını yırtıp atmalılar.” diyerek ülkede tansiyonu yükseltti.

Müslüman karşıtı nefretin ülkedeki gençler arasında yayıldığını gören Wilders, Müslüman kadınlardan “başörtü vergisi” olarak 1000 avro alınması gerektiğini ve gelen paranın Müslüman kızların başörtüsünden kurtulması için kullanılması gerektiğini söylediği bir proje başlattı.

Wilders daha da ileri giderek, Müslümanlara bir miktar para vererek ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini ifade ederek, “Hollandalılar olarak artık kendi ülkenizde yaşıyormuş gibi hissetmiyorsunuz. Bir savaş var ve kendimizi savunmalıyız. Siz nasıl olduğunu anlamadan daha fazla kilise cami olacak.” dedi.

Avrupa siyasetini Müslüman karşıtlığında birleştirmek istedi

Wilders, 2009’da sadece Hollanda’da değil bütün Avrupa’da Kur’an-ı Kerim’in yasaklanması için “Fitne” adlı kısa bir film çekti. Hollanda mahkemesi Wilders’i Müslümanlara karşı nefreti körüklemekle suçladı. İki yıldan fazla süren dava, Haziran 2011'de Wilders’in tüm suçlamalardan beraat etmesiyle sonuçlandı. 

Wilders, Batı’daki aşırı sağ siyasetçilerle ittifak yaparak bütün ülkelerde göçmen ve Müslüman karşıtlığına karşı harekete geçilmesi için 2012’de Fransız aşırı sağ siyasetçi Marine Le Pen ile ittifak yapacağını açıkladı.

Mayıs 2014'teki seçimlerde Le Pen, partisini Fransa'da tarihi bir zafere taşıdı ancak Hollandalı seçmenler Wilders’in göçmen karşıtı ve kemer sıkma politikasını cezalandırdı.

Wilders, seçim hezimetinin ardından daha fazla göçmen ve Müslüman karşıtlığına sarılmasının sonucunda 2016’da ülkede nefret ve ayrımcılığı arttırma suçundan ikinci bir davayla karşılaştı ama yeterli delil bulunamadığı için beraat etti. 

Wilders, Hollanda’da 2017 seçimlerinde 20 sandalye kazanmasına rağmen “aşırı sağ ve radikal” olduğu gerekçesiyle koalisyona dahil edilmedi. 

Hollanda’daki koalisyonun Kovid-19 salgını ile yara alması ve ülkede yükselen trend olan aşırı sağın oylarını almak isteyen koalisyon partilerinin göç konusunda bölünmesi Wilders’i tekrar siyaset sahnesinin önemli aktörü haline getirdi.

Ülke tarihinde en uzun başbakanlık yapan Mark Rutte’nin görevi bırakması sonrası 22 Kasım 2023'te Hollandalı seçmenler ana akım partilere şaşırtıcı bir yenilgi yaşattı. Wilders ve PVV oyların neredeyse dörtte birini ve 37 sandalyeyi aldı. 

Koalisyon görüşmelerine başlayan Wilders, diğer parti liderlerinin kendisini desteklememesi nedeniyle başbakan olmayacağını ve bu talebinden vazgeçtiğini açıkladı.

HABERE YORUM KAT