1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ey servet sahibi!
Ey servet sahibi!

Ey servet sahibi!

Mustafa Kutlu, maddi durumu iyi olan kimselerin mallarını infak noktasında daha fazla gayret göstermesi gerektiğini ifade ediyor.

03 Nisan 2024 Çarşamba 13:30A+A-

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

Ver kurtul

Adam zengin, beş-on kere hacca gitmiş.

Öyle ki serveti yedi sülalesine yeter.

Gidip kapısına dayanıyor: “Efendi şurada bir hayırlı iş vardır, yüz lira verirseniz bitecek” diyorsun. Değil yüz lira, yüz milyon lira verse bir şeyi eksilmeyecek olan adam size dünyaları bağışlıyormuş gibi kasılarak elini cebine atıp bir on lira çıkarıyor.

Yahu şimdi ben bu adama ne diyeyim.

En iyisi Allah’ın emrini bildireyim:

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“...Altın ve gümüşü (genel olarak parayı ve serveti) biriktirip saklayarak Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, işte onlara acı bir azabı müjdele” (Tevbe 9/34).

Hadi bakalım ne yapacaksın şimdi.

Ey servet sahibi, mal-mülk sahibi insanlar şunu unutmayın: Hz. Peygamber’den bir şey istenilip de “Hayır” dediği vaki olmamıştır. Ayrıca cömert olmak için illâ zengin olmak da gerekmez. Elbette ki beş parmağın beşi bir değil. Her kişi cömertlikte aynı seviyeyi tutturamaz. Cömertliğin ilk derecesi sehâ’dır; sonra cûd gelir; en son mertebesi ise îsâr’dır.

Malının bir kısmını verip bir kısmını kendine ayıran sehâvet sahibidir. Malının çoğunu bağışlayıp az bir kısmını alıkoyan cûd sahibidir. Kendisi muhtaç olduğu hâlde elinde bulunan imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanan fedakâr kişi ise îsâr sahibidir.

Manevî değerlerin aşınıp yok olduğu, maddiyatın öne çıktığı, bencilliğin hoyratlığa dönüştüğü günümüz dünyasında cömertlik neredeyse enayilikle bir tutuluyor. Modern hayat insanın insanla münasebetini kesiverdi. Araya âletleri, kurumları, yasaları koydu. Adam bu gibi işleri devlete, hükumete, belediyeye havale edip işin içinden sıyrılıyor.

“Öyle ya, madem vergileri topluyor, yoksulun hakkını da ödeyiversin” diyor.

Hâlbuki ahlâk ferdin içinde cereyan eden bir şey. Tıpkı inanç gibi. Kişinin kendi nefsi ile cebelleşmesi. Nefis dediğimiz şey dokuz canlıdır. Tepeledim, sesini kestim dediğin an başını kaldırıp “Zekâtı tapon mallardan ver gitsin” diye kışkırtır seni.

Kişi utanma duygusu, kanun emri, devlet zoru, çıkar hesabı, sınıf menfaati, korku belası ile cömert olamaz.

İnfak dediğimiz şey gönül rızasına bağlıdır.

Verdiği malda gözü kalan vermesin daha iyi. Cömertliğe karşılık bir hizmet, bir mükâfat, övgü hatta teşekkür bile beklenmemelidir. Öyle ki cömertlik bizde bir huy, bir meleke haline gelsin; ruhumuzun asaletini beslesin.

Dünya bir misafirhanedir; bir gölgelik.

İnsanoğlu göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir ömrü yaşıyor.

Cenab-ı Hak “Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim” buyuruyor. Seni dünyaya zincirleyen bağlardan, ağırlıklardan kurtul, verdikçe ferahlayacak, hafifleyeceksin.

“Veren el alan elden üstündür” denilmiş. Burada cömert zenginler için bir müjde var.

Hz. Peygamber “Her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır” buyuruyor. Bunu bir köşeye yaz. Unutma.

Vay ki mal hırsı ile yanıp-tutuşana.

Kul “malım, malım” der durur. Hâlbuki onun malından kendisine düşen sadece şudur: Yiyip tükettiği, giyip eskittiği, verip kurtulduğu.

Hadi be birader:

Ver kurtul.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum