1. YAZARLAR

  2. Mine Alpay Gün

  3. Ergenekon’un 3. perdesi
Mine Alpay Gün

Mine Alpay Gün

Yazarın Tüm Yazıları >

Ergenekon’un 3. perdesi

07 Ağustos 2009 Cuma 02:00A+A-

Ergenekon örgütünün 3. iddianamesi yine dehşet ifadelerle dolu. Demokrasiye tahammülsüzlerin kurduğu örgüt, her hükümetin ensesinde boza pişirmiş.

Belgesel film meraklılarının bu kadar materyal bereketi karşısında ağızları açık kalmıştır herhalde.

Bu arada enteresan gelişmeler de olmakta.

Başbakan Ecevit'i bile öldürmeye kalkışmış örgütle ilgili Rahşan Hanım, ne kadar sessiz.

İnsan hiç mi hissetmez, eşinin yattığı Ergenekon sanığı Haberal'e ait hastanede kasten iyileştirilmediğini.

O günleri hatırlayanlar şimdi düşünmekte ki; soğuk savaş stratejisini iyi kullanan örgüt, Ecevit hakkında asılsız ne kadar fazla hakarete varacak denli hastalık efsanesi yaymıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer'in, Ecevit'in yüzüne fırlattığı anayasa kitapçığı da, örgütün yazdığı senaryodan bir sahne miydi acaba.

Yoksa 2001 Şubat krizini de mi Ergenekon; yazıp, yönetip, oynamıştı.

Hemen biraz geride Sivas katliamında da örgütün kanlı parmak izlerine ulaşılmış.

1993 Temmuzundaki Refah partili belediyeli Sivas'dan yeterince rahatsız olmuşlar ki, çıkarılacak bir kardeş kavgası ile kanlı hayallerine ulaşabilmeyi denemişler.

Zira hala Madımak otelini yakanlar bulunamadı ama bol mahkûmlu davalar yıllarca sürdü.

Üçüncü perdede ilginç gelişmelerin arkası kesilmiyor.

Yazar Yalçın Küçük, örgütün stratejisti olarak, PKK ile Ergenekon arasındaki koordineyi sağlayan kişi olarak, suçlanmakta.

Yargıtay mensuplarına, Alevi derneklerin başkanlarına, Başbakana, Büyükanıt'a, Ahmet Türk'e, Mutafyan'a suikast yapılacağı bilgileri de İbrahim Şahin'le ilgili dosyalardan çıkmış.

Kim bilir ne kanlı hayallerle yatıp kalktılar.

Alevi Sünni kavgasının getireceği rantla, rüyalarında ne ikbal tahtlarına kuruldular.

Gerçi böyle ön denemeler yapmışlardı.

Gazi olayları ile.

Şemdinli gibi Gazi'yi de karıştıran bir iki bomba ile isyan süsü verdikleri sahnelere polisleri yığıp, halkla karşı karşıya getirmişlerdi.

Ergenekon savcılarının işleri o kadar çok ki.

Uğur Mumcu, Çetin Emeç hatta Abdi İpekçi suikastlarında da, örgütün "tetiği çek" emrini vermediğini kim iddia edebilir ki.

Elbet o günlerin teknolojisi eski idi, bu kadar yoğun haber alma tekniği gelişmemişti.

Ama sahneye konan oyun, ne kadar kardeş kavgasını körükleyen türdendi.

Bazı gizli belgelere ulaşan Uğur Mumcu'yu ortadan kaldırarak bir taşla birkaç kuş vurmuşlardı.

Hem bu erken öten kuşun sesini kesmişler, hem de onun ölüsünü halka karşı kullanarak, " bu çağdaş, ilerici gazeteciyi gerici Müslümanlar öldürdü" suçunu da atarak, halkı töhmet altında bırakmışlardı.

Kenara bile çıkmamış; "kahrolsun Şeriat" diye yürüyerek, bir sopada dine göstererek, ölüden rant devşirme geleneğini sürdürmüşlerdi.

Mutafyan'ın da suikast listesinde olduğunu öğrenince, insanın aklına Hrant Dink cinayeti gelmekte.

Acaba O'nu da mı Ergenekon, bir çocuğun eline silah vererek, katlettirip; ülkeyi uluslararası arenada bir utanç gerilimine sokmuştu.

Danıştay cinayetinin Ergenekon'la birleştirilmesi de göstermekte ki, amaçları; Türkiye karışsın.

Kardeş kardeşten uzaklaşıp kamplaşsın.

Daha fazla nefret iklimi oluşsun.

Daha fazla kan dökülsün.

Hep düşmanlık sürsün.

Dostluk, kardeşlik, huzur; alıp başını gitsin.

Onlarda kanlı, irinli, kirli hayallerine daha çabuk kavuşsun.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum