1. HABERLER

  2. HABER

  3. Doğruluğundan şüphe etmediğimiz hakikatleri haykıramamak...
Doğruluğundan şüphe etmediğimiz hakikatleri haykıramamak...

Doğruluğundan şüphe etmediğimiz hakikatleri haykıramamak...

Mehmed Göktaş inşa edilmiş olan algıların insanları nasıl "sessizleştirdiğine" dikkat çekerken herkesin hakikatleri haykırmasını sağlayacak bir zemine sahip olmasını gerektiğini ifade ediyor.

09 Aralık 2022 Cuma 12:30A+A-

Mehmed Göktaş / Doğruhaber

“Dağlara çıksam, şöyle bağıra bağıra türkü söylesem!”

“İçinden ne geliyor, en çok ne yapmayı özledin?” diye sormuştum köydeki çocukluk arkadaşıma, o da böyle söylemişti. Buraya bir nokta koyalım.

Padişahın birine hiç berber dayanmıyormuş, en fazla yaşayan bir sene yaşıyor, sonra bir karın ağrısıyla birlikte ölüveriyormuş. En son göreve başlayan berber bir sene geçtiği halde ölmemiş, iki sene olmuş, üç sene olmuş ölmemiş. Padişah bir gün merak edip sormuş; “Senden önceki berberler göreve başladıktan bir sene sonra ölüyordu, maşaallah sen hala yaşıyorsun, bunun hikmeti ne ola?” diye sormuş, berber demiş;
“Devletlü padişahım, malumunuz sizin başınız kel, başınızda kavuk olduğu için bunu kimse bilmiyor. Eğer sizi tıraş edenler bunu dışarıya söylese hemen boynunu vurursunuz. Adamcağızlar bu sırrı kimseye söyleyemediklerinden içlerine dert oluyor, zamanla karınlarında çatal çatal ağaç olup çatlatıp öldürüyordu onları…”

“Peki, senin karnında böyle bir şey olmadı mı şimdiye kadar, diye sorunca berber padişahı hemen yol üzerindeki bir kuyunun başına getirir, kuyuya eğilir ve bağırır:

“Ey ahali, duyduk duymadık demeyin, padişahımızın kafası keldir!” işte ben seni her traş edip evime giderken bu kuyunun başına gelip eğilerek bu şekilde defalarca bağırırım” der. Rivayet odur ki bu müddet içinde kuyunun dibinde bir ağaç büyümüş.

Söylenmesi gerektiği halde söylenmeyen şeyler zamanla insanın içine dert oluyor. Özellikle insanın doğruluğundan hiç şüphe etmediği şeyleri söyleyememesi acı bir şeydir.

Köydeki çocukluk arkadaşımı şimdi daha iyi anlıyorum. Dağ başında bağıra bağıra türkü söyleyerek boşalıyordu, bunun yanında ciğerleri de açılıyor, birçok yönden rahatlıyordu. Az da olsa benim de öyle zamanlarım olmuştu, çeşitli makamlarda ezan okur, ezgi ve ilahiler söyler sevdiklerimi taklit ederdim. Daha hala aracımda yalnız olduğumda aynı şeyleri yaparım. 

Fakat şu bizim berberin kuyuya bağırması biraz daha farklı bir şey. İnsan bazen bildiklerini, doğruluğundan şüphe etmediği şeyleri söyleyemiyor, yazamıyor veya berberin kuyusu gibi küçücük bir odadakilere içini boşaltıyor, onunla yetiniyor.

Hepimizin aklına “peki niçin?” sorusu geliyor. İster korkaklık deyin buna, ister “her doğru her yerde söylenmez” kuralı deyin, ister ümmetin maslahatı, Müslümanların menfaati deyin.

Bazen de insanların buna hazır olmadığını da söyleyebiliriz.

Fakat siz siz olun mutlaka yolunuzun üzerinde içinizi boşaltacağınız bir kuyunuz olsun derim. Cumanız mübarek olsun.

HABERE YORUM KAT

3 Yorum