1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Çuvalla gelen para' ve örtülü ödenek meselesi
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Çuvalla gelen para' ve örtülü ödenek meselesi

16 Mayıs 2009 Cumartesi 04:48A+A-

"Yeşil" kot adlı karanlık kişinin oğlunun yazdığı kitapta, "Babamın ödeneği vardı. Devlet şeker torbalarıyla, un torbalarıyla babama para veriyordu" şeklinde bir bilgi de yer alıyormuş. Oğul mübalağa etmiş olabilir; "şeker torbası, un torbalarıyla para" söz konusu yıllar enflasyonun yüksek olduğu bir döneme rast gelse de insana "Yok daha neler?" dedirtebilir.

Ama şurası bir gerçek ki, "Yeşil" kod adlı "devlet memuru" kişi aldığı haraçların yanı sıra "örtülü"den de nasiplenmiştir.

"Örtülü" dediğim, tahmin ettiğiniz gibi "örtülü ödenek".

Yani 5018 sayılı kanunun 24. maddesinde ifade edildiği gibi "kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devletin itibarının gerekleri, siyasi ve kültürel amaçları ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek"ten söz ediyoruz. 24. maddenin şu cümlesi de önemli: "Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabilir."

Bu "ödenek" ile ilgili "kullanılma yeri, giderin kimin tarafından yapılacağı, hesapların tutulma ve kapatma yöntemi, gideri yapanın değişmesi halinde yeni yetkiliye hangi belgelerin aktarılacağı"nın Başbakan tarafından belirlendiğini de hatırlatalım.

Unutmadan şunu da hatırlatayım: 24. maddesini kısmen aktardığım 5018 sayılı kanun, cumhuriyetin ilk yıllarından beri yürürlükte olan 1050 sayılı "Muhasebe-i Umumiye Kanunu"nun yerini almak üzere 24.12.2003 tarihinde kabul edilmiştir. Bu kanunun "örtülü ödenek" ile ilgisi maddesi de –5018'in 24. maddesiyle hemen hemen aynı şekilde- 77. maddedir.

İsterseniz burada biraz duralım:

Ne demektir "Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları"?

Tamam, diğer ülkelerin benzer "ödenekleri"nde olduğu gibi "kapalı istihbarat" bu işin olmazsa olmazı. Peki ya (yukarıdaki cümlede aktardığım") arkası, o neyin nesi? Devlet, "itibarının gerekleri" ve arkasından gelen fasıllar "örtülü" olarak "örtülü ödenek" vasıtasıyla mı yerine getirilecek?

Besbelli ki, 1050 sayılı kanunun tek parti döneminin (1927) otoriter-totaliter ruhunun taşıyıcısı bu ifadeleri 2003 yılında (bile) sakıncalı görülmemiş.

Neyse biz asıl işimize dönelim:

Demek ki, "örtülü ödenek" denilen fasıl başbakanların "belirlediği" gerek ve amaçlar doğrultusunda kullanılan, yapılan harcamalardan kimsenin haberdar olmadığı ve olamayacağı bir kaynaktır.

Bu üzerine "sır perdesi" örtülmüş fasılla ilgili olarak yakınlarda bir "ilk" gerçekleşti. Başbakanlık, ilk kez, örtülü ödenekten 290 milyon 900 bin lira harcama yapıldığını açıkladı.

Söz konusu "ilk"in yapılan harcama tutarına ilişkin olduğunu, söz konusu miktarın dökümünün belirtilmediğini hatırlatmaya gerek yok herhalde. Yapılan bu harcama, eskiden olduğu gibi "kapalı istihbarat ve kapalı savunma, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri…" için yapılmış oluyor.

"Örtülü ödenek" meselesinin 27 Mayıs ertesinde Demokrat Parti yöneticilerine açılan davalarda karşımıza çıktığını da hatırlıyorsunuzdur. Ancak Adnan Menderes, bu konuda da yargılanırken, kendisine yöneltilen suçlamalar bazı gazeteci ve yazarların (mesela Necip Fazıl Kısakürek) söz konusu ödenekten yararlandırıldıkları çerçevesindeydi. Yoksa, 1050 sayılı kanunun 77. maddesinde belirtilen "Devletin itibarının gerekleri…" için yapılan harcamalara ilişilmemişti. (Bu konuya ilişkin bir köşe yazısı önerebilirim: Beşir Aşvazoğlu, "Pek muazzez efendim", Zaman gazetesi)

Fakat kim ne derse desin, ülkemizdeki "örtülü ödenek" ("fonds secrets" diyor frenkler) meselesine ilişkin en "bomba" gelişme Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde yaşandı.

Medyaya "Parsadan olayı" olarak düşen gelişme yani…

Selçuk Parsadan adlı dolandırıcılıktan sabıkalı birisi dönemin başbakanı Çiller'in özel kalemini arayıp eski Kara Kuvvetleri Komitanı Org. Necdet Öztorun'un sesini taklit ederek, "Kemalistler Derneği" hayrına kullanılmak üzere örtülüden 5,5 milyar lira istemiş, muradına da erişmişti.

Son derece ilginç, ilginç olduğu kadar çokça sözü edilen "devletin itibarının gerekleri"ne de uygun hikaye idi bu. "Köprü'yü satan Sülün Osman"dan "Kemalizm pazarlayan Selçuk Parsadan"a geçiş yapmıştı ülke.

Çiller'in olayın açığa çıkması sonrasında yaptığı açıklama, "örtülü ödenekten yapılan harcamaların açıklanmasının yasa uyarınca yasak olduğu" şeklindeydi. (Memleketin haline bakın!)

Sıkılmadıysanız bu hikayeye ilişkin hoş bir bilgi daha var:

Çiller'in Parsadan davasından beraat etmesine rağmen, Başbakanlık, Çiller ile özel kalem müdürüne karşı tazminat davası açtı. Ancak dava bilirkişinin "tazminat isteminin zamanaşımına uğradığı" yolundaki raporu üzerine zaman aşımına uğradı. Başbakanlığın temyiz başvurusu da işe yaramadı; Yargıtay 4. Hukuk dairesi Çiller'in beraatına karar verdi. İşin bu yönüne ilişkin mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda yer alan şu değerlendirmelerden de mahrum olmayın isterim:

"Telefon görüşmelerini sağlayan personelin de kusurlu oldukları söylenemez. Zira Türkiye'de askerliğe duyulan yüksek saygı, asker kişilerin şahsına da yönelmektedir. Emekli de olsa eski bir Kara Kuvvetleri Komutanı'nın telefonu karşısında bütün vatandaşlar fevkalade yüksek bir saygı davranışına girerler ve bu tür davranış toplumda yadırganmaz. Hiç kimse yüksek rütbeli bir komutanın adını kullanarak sahtecilik yapma gibi bir olayın içine giremez, bunu düşünmeye bile cüret edemez..."

Ne memleket ama!

Bitmedi, "örtülü"ye ilişkin karaladığım başka notlarım da var.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT