1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Suriye'nin kuzeyine harekat sinyali
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Suriye'nin kuzeyine harekat sinyali

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Suriye'nin kuzeyine harekat sinyali

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.

23 Mayıs 2022 Pazartesi 22:06A+A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısı sonrasında millete seslendi. İşte Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar:

"Kabine toplantımızda açık cezaevlerindeki hükümlüler için belli şartlarda uygulanan ve 31 Mayıs’ta süresi sona eren COVID-19 izinleriyle ilgili de yeni bir değerlendirme yaptık. Buna göre, açık cezaevlerindeki hükümlülerin COVID-19 izinlerini 31 Temmuz 2023 tarihine kadar uzatıyoruz. Meclisimizin bu hususta gereken yasal düzenlemeyi en kısa sürede hayata geçireceğine inanıyorum.

Aziz milletim, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını sıradan bir tarih geçişi olmanın ötesinde kazanımlarımızın ve hedeflerimizin muhasebe meselesi, vizyonlarımızın noktası görüyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Coğrafyamızdaki hakimiyetimizin birinci yılına yaklaştığımız bir dönemde bu tür muhasebelere ve vites büyütmelere daha çok ihtiyacımız olduğu açıktır. Selçuklu’dan Osmanlı’ya oradan Cumhuriyete miras kalan Anadolu’daki varlığımızı ilelebet kılmak için dünyanın ve bölgemizin değişen şartlarını iyi okumalı kendimizi hep bu coğrafyanın üstünde konumlandırmalıyız. Aradan geçen bunca asra, yaşanan onca hadiseye rağmen bu toprakların hakimiyetimizde olmasını hala hazmedemeyenler olduğu gerçeğini biz değil karşımızdakiler sürekli hatırlatıyor.

Geçtiğimiz 20 yıl eser ve hizmet siyasetinde ülkemizin altın çağı olarak tarihteki yerini almıştır. Tüm bu arka plandan hareketle Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını Türkiye yüzyılı ülküsü ile başlattığımız büyük atılımın sembolü- haline getirmek istiyoruz. İki asırlık demokrasi tarihimizin en köklü yönetim sistemi reformlarından olan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini Türkiye yüzyılının girizgahı ve garantisi olarak addediyoruz. Bu anlayışla Cumhurbaşkanlığı olarak İletişim Başkanlığı’mızın koordinasyonunda kapsamlı bir yüzüncü yıl kutlama programı oluşturduk. Milletimize son iki asırda yaşadığımız kayıpları ve kazanımları hatırlatacak. Ülkemize son 20 yılda nasıl çağ atlattığımızı gösterecek Türkiye yüzyılı iddiamızı tüm boyutlarıyla ortaya koyacak bu programı yüzyılın işini 20 yıla sığdırdık şiarıyla hayata geçireceğiz. Böylece Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yeni bir şevkle yeni bir dinamizmle yeni bir heyecanla başlamayı ümit ediyoruz. Tabii Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına addettiğimiz 2023 hedefleri bizim için kısa vadeli atılımlarımızın ilk istasyonudur. Ardından fethin 600’üncü yılına adağımız 2053 vizyonumuz geliyor. Bu vizyonu teknolojiden savunmaya, çevreden ulaştırmaya kadar tüm unsurlarıyla şimdiden şekillendirmeye başladık.

Gençlerimize emanet edeceğimiz 2053 vizyonundan sonraki hayallerimizi ise Malazgirt zaferimizin 1000’inci yılına atfettiğimiz 2071 vizyonumuzla taçlandıracağız.

2071 vizyonunu da bizden sonraki nesiller ete kemiğe büründürecek, altyapısını hazırlayacak, hedeflerini oluşturacaktır. Görüldüğü gibi biz Türkiye’yi 2023’te hedefleriyle buluşturmanın, 2053 vizyonuna hazırlamanın, 2071 hayallerini şekillendirmenin peşindeyiz. Muhalefet ise maalesef 1908’in bir adım ötesine geçememiş bir ruh haliyle ‘istemezükçülük’ dışında herhangi bir hedefe ve vizyona sahip değildir.

Bizim ülkemizde gerçekleştirdiğimiz büyük demokrasi ve kalkınma devriminin eksikleri hatta hataları da olabilir. Bunları açık yüreklilikle ortaya koyacak, kazanımları kabul edip eksiklikleri tamamlayacak bir muhalefet ile her şeyi konuşmaya hazırız. Sorumluluğumuzun milletimize karşı olduğunun şuuruyla hayırda yarışan eser ve hizmet siyasetini merkeze alan bir yönetim anlayışının gereklerini yerine getirmek için gece gündüz çalışıyoruz.

Buna mukabil karşımızda sadece Türk milletinin bu coğrafyada yaşadığı en büyük felaketlerden birini sahiplenmenin ötesinde siyaset ortaya koymayan arkaik bir muhalefetimiz var. 

Yapılan her yatırıma bir kulp takan, getirilen her hizmete, gerçekleştirilen her projeye karşı çıkan fakat ortaya kayda değer herhangi bir program, hazırlık, teklif ve hatta hepsini geçtim niyet dahi koyamayan sığ bir muhalefetle karşı karşıyayız. Bizim referansımız, geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız hizmetler ve eserlerdir. Muhalefetin referansı ise ülkemizi yüzyılımızın başında felakete koskoca bir imparatorluğu yıkıma sürükleyen yaklaşımdır, söylemdir, zihniyettir. Gerçi henüz kendi yakın tarihini bile doğru okumayı beceremeyenlerin bugünkü dünyayı, aktörleri ve ilişkileriyle kavramasını, ona göre politikalar geliştirmesini beklemenin biraz boş hayal olduğunun farkındayız. Buna rağmen siyaset sayesinde varlık gösterme, söz söyleme ve destek talep etme niyetiyle ortaya çıkanlardan azıcık da olsa feraset, azıcık da olsa onurlu duruş beklemenin bir vatandaş sıfatıyla hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Halbuki bu ülkede ‘siz hele bir oy verin gerisini sonra hallederiz’ diye ortada salınan ‘düşün arkama’ deyip milleti uçuruma sürükleyen siyaset tarzının devri kapanalı çok oldu.

Muhalefete bu cesareti, dünyada ve bölgemizde yaşanan krizlerin, çatışmaların, sıkıntıların ülkemize olan yansımalarının verdiği anlaşılıyor. Biz bu tabloyu onların el yordamıyla fark ettiğinin çok ötesinde tüm boyutlarıyla biliyoruz, takip ediyoruz. Kendi hamlelerimizi planlıyoruz ve adım adım hayata geçiriyoruz. 

Türkiye’nin küresel ekonomik çalkantılardan güvenlik kaygılarından yıpratıcı siyasi çekişmelerden en az hasarla çıkması için her türlü çabayı gösteriyoruz. Buna rağmen, hayat pahalılığı başta olmak üzere çeşitli sıkıntılara maruz kaldığımız bir gerçektir. Türkiye Bugün yaşadığı sıkıntıları elbette hak etmiyor. Fakat bu millet asıl böyle arkaik, gerici, habis bir muhalefeti de hak etmiyor. Ülkemizin bugüne kadarki her meselesini nasıl biz çözdüysek, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle mevcut sıkıntıların üstesinden de yine biz geleceğiz.

Muhalefeti de kendi kısır dünyasıyla kendi iç çekişmeleri ve ayak oyunlarıyla kendi kifayetsiz gündemleriyle baş başa bırakıyoruz. Aziz milletim, Türkiye ve Türk milleti, tarihte geniş bir coğrafyaya yayılan varlığını da bugünkü geniş etki alanını da kendini sürekli yenileyebilme kabiliyetine borçludur. Bu vasfımızın en güzel tarifi, Yunus Emre’nin ‘Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası’ sözüdür.

Kendini yenilemek, başkalaşmak değil aynı mayayla varlığını devam ettirmek, büyümek, çoğalmak demektir. Değerlerimizi koruyarak, kendimizi yenilediğimiz sürece hiçbir fikir, hiçbir teknik, hiçbir farklılık bize tehdit teşkil etmez. Dünya yeni bir dönüşümün eşiğindedir. Bu kritik süreçte en büyük gücümüz ve avantajımız milletimizin en kadim özelliğidir. Ülkemizin demokraside ve kalkınmada ulaştığı ileri seviye bize yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiğimiz yeri alabilme fırsatı vermiştir. Küresel güvenlik ve ekonomi krizine bu gözle baktığımız için geçici sorunlar karşısında paniğe kapılmıyoruz. Pek çok ülke yaşanan belirsizlikler karşısında yalpalarken, biz içimize kapanmak ve kazanımlarımızdan taviz vermek yerine hedeflerimize doğru daha hızlı yol almayı tercih ediyoruz.

Tabii bu arada 85 milyon vatandaşımızın her biri için konjonktürün getirdiği sıkıntıların yükünü azaltacak tedbirleri almaktan da geri durmuyoruz. Bilhassa ücretli, dar gelirli desteğe ihtiyaç duyan vatandaşlarımızı koruyacak bütün bu mekanizmaları kuruyor ve işletiyoruz. Asgari ücret artışı, memur ve emekli maaşlarına yapılan yüksek oranlı zamlar, sosyal yardım yelpazesinin genişletilmesi, destek paketleri gibi uygulamalar bu yaklaşımımızın ifadesidir.

Sağlıktan eğitime, ulaşımdan enerjiye her anlamda altyapı yatırımlarından ülkemizin ihtiyaçlarını önemli ölçüde karşıladığımız için bundan sonraki önceliğimiz insanımızın refah seviyesini artıracak politikalar olacaktır. Önümüzdeki aylarda bu doğrultuda yeni adımlar atarak hayat pahalılığının insanlarımız üzerindeki yükünü azaltmayı sürdüreceğiz. Tabii bir de bu gelişmelerin uluslararası serencamı var. Küresel ekonominin temellerinden sarsıldığı, küresel güvenlik mimarisinde ciddi çatlakların oluştuğu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir süreçte dahi geçmişten beri Türkiye’nin önünü kesmeyi temel politikaları haline getirenlerin aynı tutumlarında ısrar etmesi şaşırtıcı değilse de üzüntü vericidir. Geçmişte ülkemizi vesait güçleri darbeciler, siyasi ve ekonomik tetikçiler vasıtasıyla istedikleri gibi yönlendirenler, kendi içlerindeki çürümeye bakmadan hala ülkemizi hedefte tutmayı sürdürüyor.

Kendi güvenlikleri ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenler, Türkiye’nin bağımsız duruşuna tahammül edemiyor. Bu konuda sergilenen tavırlar ve edilen sözler, karşımızdakilerin hak, özgürlük ve ekonominin kuralları hususundaki hassasiyetlerinden değil, çıkarlarını müdafaa endişelerinden kaynaklanıyor. Güney sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenlik bölgelerinin meşru gayesini sınırlarımızın içinde ve hemen ötesinde yıllardır koruduğumuz her türlü ihtiyaçlarını karşıladığımız milyonlarca insanın sıkıntısını umursamayanların bize verecekleri ne müttefiklik ne de insan hakları dersi olabilir. Lafa gelince herkesin büyük laflar ettiği Karadeniz’in kuzeyindeki savaşta dahi toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına yapılan saldırıyı asla kabul etmediğimizi açıkça belirttiğimiz Ukrayna’ya en ciddi, somut ve işe yarar desteği biz verdik.

Rusya ile ilişki kurduğumuz her platformda ve her seviyede, bu tutumumuzu kendilerine de mertçe söyledik. Krizin çözümüne hiçbir katkısı olmayacak şovlara katılmak yerine Rusya ile siyasi ve insani ilişkilerimizi sürdürerek bölgede önce ateşkesin sağlanması ardından kalıcı bir barış anlaşmasının yapılması hususunda da en samimi çabaları yine biz sergiledik.

NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan ülkeler, tarihlerine bakarlarsa bizim doğudan gelen tehditlere karşı kendilerine de çok büyük katkılar sağladığımızı göreceklerdir. Bizim NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız bağnazlıktan veya düşmanlıktan değil, terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumumuzdan kaynaklanıyor.

Geçtiğimiz cuma ve cumartesi günleri bu çerçevede oldukça yoğun telefon diplomasisi yürüttüm. Hollanda Başbakanı Sayın Rutte ile, NATO Genel Sekreteri Sayın Stoltenberg ile, İngiltere Başbakanı Sayın Boris Johnson ile, İsveç Başbakanı Sayın Anderson ile, Finlandiye Cumhurbaşkanı Sayın Niinistö ile bu konuları enine boyuna konuştuk. Muhataplarımızın tamamına Türkiye’nin NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımını ve terörle mücadele ve müttefiklik dayanışması vurgularıyla açıkça paylaştık.

Her şeyden önce terör örgütlerinin insanlığın güvenliği için bir NATO’da yer almasını biz kabullenemeyiz dedik. Bu yanlışı Türkiye, Yunanistan ve Fransa’nın NATO’dan çıkışı döneminde biliyorsunuz Türkiye o zaman onlara desteği vermişti. Ve ne oldu, şu anda bu Yunanistan bizimle nasıl bir uyum içinde? FETO terör örgütünün Avrupa’ya gidiş güzergahı şu anda Yunanistan değil mi? İçindeki terör örgütlerini besleyen o değil mi? Ve hepsinden öte şu anda 10’a yakın üs var Yunanistan’da. Ve bu üslerle acaba Yunanistan kimi tehdit ediyor? Bu üsler Yunanistan’da niye kuruluyor? Şu anda Avrupa Birliği ülkelerine 400 milyon Euro borcu olan bir Yunanistan var. Kendisiyle görüştük. Kendisiyle yaptığımız görüşmede aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım diye mutabık kaldık. Buna rağmen, işte şurada geçen hafta bir Amerika ziyareti oldu. Ve Senato’da Türkiye’nin aleyhinde ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi, F-16’ları sakın Türkiye’ye vermeyin demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde adeta telkinlerde bulundu. Şimdi biz bu yıl stratejik konsey toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşmeyi de yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz sözünde duracak, şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün. Kimlerle görüşecekse, kimlere nerede nasıl üsler kurduracaksa buyursun kurdursun. Biz bize yeteriz.

F-16’lar konusunda da öyle zannediyorum ki Amerika, herhalde Miçotakis’in ağzına bakarak kararını vermeyecektir. Özellikle İsveç, Finlandiya meselesi bu konudaki kötü siciliyle her iki ülkede de halen devam eden Türkiye karşıtı yaklaşımları kabul edilemez bulduğumuzu ifade ettik. Daha birkaç gün önce Stockholm sokaklarında terör örgütleri, örgüt liderlerinin posterleriyle yürüyüş yaptılar. Ben şimdi sesleniyorum; Sayın Anderson, bak bana neler söyledin ama buyur bak Stockholm’ün caddelerinde teröristler bağırarak yürüyorlar ve senin polisinde onları koruma altına alıyor. Almanya’nın caddelerinde de yine bunlar aynı şekilde bu tür gösterileri yapıyorlar. Ama yeri geliyor bakıyorsunuz, orada bizim vatandaşlarımızdan herhangi birisi bir yanlışlık yaptığı zaman Alman polisi, onlara dayanılmaz acılar çektiriyor. Hatta 15-16 yaşındaki Türk gencine bunu yapıyorlar. Bütün bu olaylardan sonra bizden bazıları hala barış, hala dostluk. Olmaz böyle dostluk. Olmaz böyle bir barış. Siz ancak terör örgütleriyle el ele kol kola yürümeyi başarıyorsunuz. Ancak bunu başarıyorsunuz.

Biz işimizi biliyoruz dolayısıyla atılması gereken adımları nasıl atacağımızı da biliyoruz. Bu ülkelerin, terör örgütlerine fiili ve siyasi destek vermekle Türkiye’den NATO üyeliğine evet demesini beklemek arasında bir tercih yapmaları, bunun da somut emarelerini ortaya koymaları gerektiğini söyledik. Türkiye için tehdit oluşturan terör örgütlerine her türlü desteği vererek teröristleri koruyup kollayanlar önce geçmişten beri bize karşı sergiledikleri hukuksuz, ciddiyetsiz ve kibirli tavırlarından vazgeçmelidir. Somut uygulamalarıyla bu değişimi gördüğümüzde Türkiye olarak üzerimize düşenleri yerine getireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Bu arada, güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımları da yakında atmaya başlıyoruz. Ülkemize ve güvenli bölgelerimize sık sık yapılan saldırıların, tacizlerin, tuzakların merkezi konumundaki alanlar harekat önceliğimizin başında yer almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’miz, istihbaratımız, emniyet güçlerimiz hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz inşallah bu operasyonlar başlayacaktır.

Perşembe günü yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda bu hususları enine boyuna değerlendirecek ve kararlarımızı alacağız. Biz de gereken görüşmeleri yaparak sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesini temin edeceğiz. Ülkemizin güvenlik hassasiyetlerine saygı gösterenler ile kendi çıkarları dışında hiçbir derdi olmayanların ayrımını bu süreçte bir kez daha görecek ve gelecekteki politikalarımızın referansı yapacağız.

Aziz milletim ve sevgili gençler, uzay alanında iddiasını ortaya koyan bir Türkiye için yaklaşık bir yıl önce yine bu kürsüden Milli Uzay Programı'mızı açıklamıştım. Şimdi ekranları başında bizi izleyen gençlerimize sesleniyorum. Ülkemizin uzay alanındaki hak ve menfaatlerini korumak üzere belirlediğimiz, Türkiye’ye ve medeniyetimize yaraşır tam 10 hedefi sizlerle paylaşmıştım. Aya ulaşmaktan uzay ekosistemi oluşturmaya, kalıcı uluslararası birliktelikler kurmaktan insan kaynağı geliştirmeye varan geniş bir yelpazedeki hedef başlıklarımızla adım adım ilerliyoruz.

Bugün hedeflerimizden birine yönelik önemli bir duyuruyu sizinle paylaşmak istiyorum. Artık dünyada siyasi bağımsızlığın teknolojik bağımsızlıktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye olarak teknolojik bağımsızlığımızı tesis etmek üzere gerekli insan kaynağını yetiştirmek, alt ve üst yapı inşa etmek, bu alanda farkındalık oluşturmak için çalışıyoruz. Dünya düzeninin belirleyicisi konumundaki teknolojilerin savunmadan imalat sanayiine, araştırma geliştirmeden bilişme kadar her alanında proaktif bir Türkiye inşa ediyoruz. Bu bakımdan Türkiye için uzay yarışında yer almak bir lüks değil bi mecburiyettir. Teknoloji alanında öncü olabilmek için uzay alanında edinilecek tecrübelerden, doğacak kazanımlardan hak ettiğimiz payı almamız gerekiyor.

Milli Uzay Programı kapsamında gerçekleştireceğimiz her hedef Türkiye’nin yeni yüzyılındaki başarıları için birer mihenk taşı olacaktır. Türkiye’de bir nesil, ülkelerin uzay yarışını siyah beyaz televizyonlardan izledik. Milli teknoloji hamlesi vizyonuyla Türk gençleri, uzay yarışının öncü aktörleri olsunlar istiyoruz. İşte bu yüzden bugün ülkemiz adına tarihi bir ana, yepyeni bir eşiğe hep birlikte adım atacağız. Eminim, bu salondaki basın mensupları aracılığıyla, tüm bakan arkadaşlarım aracılığıyla birçok insan, küçük yaşlarından itibaren uzaya gitme hayali kurmuştur."

HABERE YORUM KAT

1 Yorum