1. YAZARLAR

  2. Vahap Coşkun

  3. CHP'leşen DTP
Vahap Coşkun

Vahap Coşkun

Yazarın Tüm Yazıları >

CHP'leşen DTP

31 Ağustos 2007 Cuma 14:24A+A-

Demokratik Toplum Partisi, AKP'nin yüksek oy almasını, bu partinin sağa-sola bir şeyler dağıtmasıyla açıklıyor. Bu kadar kolay mı?

Seçimlerde başarısız olup umduklarını bulamayan siyasi partiler için seçim mağlubiyetlerinin bir kader olmaması, seçim ertesinde yapacakları değerlendirmelerin niteliğine bağlıdır. Eğer bir seçimin ertesinde oluşan tablonun manasını çözüp bundan gerekli dersleri çıkartabilecek basireti gösterebilirse geleceğe dair bir başarı şansına sahip olabilir, aksi takdirde seçim hezimetleri değişmez bir alınyazısı olarak onları sonsuza kadar terk etmeyebilir.

Türkiye'de siyasi partiler seçim yenilgilerini kendilerinden kaynaklanan nedenlerle bağlamak yerine, genelde dış etkenlere bağlarlar. Böylelikle hem kendi sorumluluklarının üzerine bir perde çekmiş olurlar hem de kafa konforlarına bir halel gelmesine mani olurlar. Bu tür seçim analizlerinin şahı CHP'dir, ama ne var ki son seçimin ertesinde DTP'lilerde de bu yönde bir temayülü görmek mümkün. DTP'nin hakkını yememek için bir hususu belirtelim öncelikle. Seçimin hemen ertesinde DTP Genel Başkanvekili Nurettin Demirtaş tarafından (DTP'nin bir şikâyet partisi olup çözüm üretemediği ve bir Türkiye partisi mi yoksa bir Kürt partisi olduğu konusunda net bir karar verilemeyip ikircikli davrandığı gibi) parti politikalarına yönelik özeleştiriler içeren bir rapor kamuoyunun dikkatine sunulmuştu. Doğru olan; isabetli tespitlere yer veren bu raporun DTP'nin politika oluşturucularınca dikkatlice incelenmesi, tartışılması ve DTP'nin yeni bir politik dil oluşturma sürecine girmesiydi. Maalesef bu olumlu adımın arkası gelmedi. DTP'liler de -aynen CHP'liler gibi- seçimden bekledikleri oyu almamalarını, kendileri dışındaki nedenlerle açıklama kolaycılığını tercih ettiler.

Mesela, Diyarbakır milletvekili Gültan Kışanak ile İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel, seçimden sonra yaptıkları ilk basın toplantısında, Doğu ve Güneydoğu'da umulanın altında oy almalarını, AKP'nin milleti yeşil kartlarını iptal etmekle tehdit etmesi ve halka bedava kömür dağıtmasıyla açıkladılar. Kışanak ve Tuncel'e göre, gerek seçim rüşveti ve gerek sağlık güvencesini kaybetme korkusu, seçmenin AKP'ye yönelmesine sebebiyet vermişti. AKP'nin hem Doğu Anadolu'da hem de Güneydoğu'da yüzde 50'yi geçen bir oy oranına ulaşmasının gerekçesi olarak, sadece bu partinin anılan bölgelerdeki halka yaptığı küçük yardımları ve yeşilkart tehdidini göstermek, Kışanak ve Tuncel'i belki rahatlatabilir ama gerçekleri yansıtmaz.

Bu son derece sığ ve yetersiz analizin, Orhan Miroğlu'nun geçen haftaki (19.08.2007) yazısına temel oluşturduğunu görmek şaşırtıcı oldu. Çünkü Miroğlu, gerçekten yazdıkları ilgiyle okunan, her yazdığından bir şeyler öğrenilen, DTP camiasının entelektüel kalibresi en yüksek birkaç isminden biridir. Bu nedenle Miroğlu'ndan beklenen, daha derinlikli ve kendi partisinin politik yanlışlıklarına da değinen bir seçim kritiği kalem almasıydı, fakat olmadı, Miroğlu da kolay olanı seçti.

Halkın aklını çelmek

Miroğlu, AKP Batman milletvekili Mehmet Emin Ekmen'in Hürriyet-Pazar'ın 12.08.2007 tarihindeki haber-söyleşisinden hareketle, özelde Batman'ın genelde bölgenin seçim sonuçlarını değerlendirmiş. Hürriyet'teki habere göre; AKP'liler 45 derece sıcaklıkta gecekonduları tek tek dolaşmışlar, halkın ihtiyaçlarını tespit edip bunları gidermişler, bu çerçevede oyuna talip oldukları yurttaşlara buzdolabı ve hatta Barbie bebek bile satın almışlar. Miroğlu, seçmenle kurulan bu başarılı iletişimin Türkiye'de iki farklı yurttaş kategorisinin olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyduğunu belirtiyor. Bir tarafa birinci sınıf (özde) yurttaşlar var, diğer tarafta ise ikinci sınıf (sözde) yurttaşlar. "Son seçimler gösterdi ki, bu iki yurttaşlık statüsünün alt sırasında olanın, nerede yaşıyor olursa olsun Mersin'de, Adana'da, Batman'da hiç fark etmez, kapısını çalabiliyor ve çocuklarına Barbie bebek vaat ederek -hatta anında bu bebeği vererek- oyunu alabiliyorsunuz. Al Barbie'yi ver oyunu, al buzdolabını ver oyunu."

Miroğlu'nun bu sözlerinde ifadesini bulan halk, CHP sözcülerinin tanımladığı halktan pek de uzak değil. CHP'liler halkın cahil olması nedeniyle rahatlıkla kandırılabileceğini düşünüyor, Miroğlu ise zor duruma düşürüldüğü için. Yokluk içindeki halk kolaylıkla tercihini değiştirebilir, ufak-tefek hediyeler halkın aklını çelebilir. Şöyle yazıyor Miroğlu: "Son Kürt isyanı nedeniyle cezalandırılmış ve bu yüzden büyük kentlerin varoşlarında bir ekmeğe muhtaç edilmiş, neredeyse kriminal bir hale getirilmiş bir halkın yüzde 25-75 arasında değişen oranlarda oyunu alabilmek işte bu kadar kolay... Demokrasinin değeri artık sadece bir Barbie bebek, bir buzdolabı ve bir yeşil kartla ölçülen bir cumhuriyetin, 29. isyan nedeniyle cezalandırdığı bir halkın payına düşen işte bu: Hayatını değiştirip temel haklarını kullanabileceği ve gerçek bir demokrasiye gidecek yolu açabilecek bir seçimde, oyunu buzdolabı ve Barbie bebek karşılığı birilerine vermek zorunda kalmak".

Bu söylemin, sadece DTP üst yönetiminde değil tabanda da alıcısı var maalesef. Tabanda azımsanmayacak bir kitle, AKP'nin kendilerinin beklemediği derecede yüksek oy almasını, bu partinin sağa-sola bir şeyler dağıtmasıyla açıklıyor ve huzura eriyor. Ama bu kadar kolay mı gerçekten? Bir Barbie bebek ve bir buzdolabı, bir partiye kitleler halinde oy vermeyi sağlayacak kadar güçlü mü? Herhalde değil. Bir kere bu söylemdeki halk anlayışı son derece sorunlu. Binbir çeşit gadre uğramış, hayatta en değerli varlıklarını kaybetmiş, feleğin türlü sillesini yemiş bir halkın bu kadar kolay maniple edilebileceğini düşünmek, herhalde en başta bu halka haksızlık olsa gerek. Bu halkın arasında yaşıyor ve elimden geldiğince onu anlamaya, tanımaya çalışıyorum. Kimse kusura bakmasın ama, oyunun rengini bir Barbie bebek ile değiştirecek birine bugüne kadar rastlamadım, bundan sonra da rastlayacağımı zannetmiyorum.

İkinci olarak, bölgenin hemen her ilinde o denli büyük oy kaymaları yaşandı ki, bu oy kaymalarını Miroğlu'nun argümanlarına dayanarak açıklamanın imkanı yoktur. Miroğlu'nun üzerinde odaklandığı Batman'a bakın örneğin. Bu ilde 2002'de AKP 30.654, DTP ise 70.027 oy almıştı. 2007'de ise AKP 73.713'e çıktı, DTP ise 62.615'e düştü. AKP'nin 43 binlik ve yüzde 150'lik oy artışı var, bunu salt Barbie bebek, kömür ve yeşil kart muhabbetine bağlamak sağlıklı olmasa gerektir. Veya daha çarpıcı bir örnek olarak Diyarbakır'ı ele alın. 2002'de AKP'ye 67.298, DTP'ye 236.689 oy verilmişti. 2007'de AKP bu sayıyı 191.214'e çıkarttı, DTP ise 199 bine düşürdü. Yani DTP'de seçmenlerinden 37 binini kaybederken AKP'nin oyunda 123 binlik ve yüzde 200'lük bir artış geldi. Hem Batman'da hem de Diyarbakır'da yerel iktidarın DTP'lilerde olduğunu hatırlatıp bu sonuçları salt seçmenin seçim hediyelerine tamah etmesiyle açıklamanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir.

Doğu ve Güneydoğu illerinde sandık bazında yapılacak bir inceleme, AKP'nin sadece kentlerin varoşlarından ve burada meskun yoksullardan değil, aynı zamanda kentlerin orta ve üst gelir gruplarının oturduğu semtlerden de yüksek oranda oy aldığını gösterir. Bunun anlamı AKP'nin her kesime seslenebildiği ve her kesimde onların sorunlarına çözüm üretebileceğine dair umut yaratmış olmasıdır. AKP'nin oy patlamasının ardında yatan, halkın bu umuda yatırım yapmış olmasıdır. Bu durumda DTP'lilerin şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri lazım. Seçim mağlubiyetlerinin arkasında, kendi yetersizliklerini ve siyasi hatalarını (bir siyasi hatayı parantez içinde olsa da değinmeden geçmeyelim: DTP'liler İstanbul 1. Bölge'de ÖDP'li Ufuk Uras'ı Meclis'e gönderdiler, ÖDP'liler ise Mersin'de DTP'li Orhan Miroğlu'nu desteklemeyip kendilerine oy verdiler ve böylece Miroğlu'nun seçimi çok az bir oyla kaybetmesine neden oldular) es geçip sonuçtan halkı sorumlu görmelerinin kendilerini götüreceği yer, CHP'nin yanıdır.

Radikal Gazetesi

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum