1. HABERLER

  2. HABER

  3. MEDYA

  4. Bunun Adı Esed Vahşetini Örtmektir!
Bunun Adı Esed Vahşetini Örtmektir!

Bunun Adı Esed Vahşetini Örtmektir!

Suriye’den bahseder gibi yapıp, lafı dolandırmak ve işlenen korkunç cürümleri anonimleştirmek nasıl bir vicdanın ürünüdür?

24 Ocak 2014 Cuma 22:32A+A-

HAKSÖZ-HABER

Suriye’de yaşanan zulmün boyutu her geçen gün biraz daha büyürken, birileri ısrarla mızrağı çuvala sokma çabasını sürdürüyor. İşte Yeni Şafak’tan bir köşe yazısı! Süleyman Gündüz güya Suriye’deki vahşeti yazıyor! Ama ne yazmak!

Ortada korkunç bir manzara var. İşkence belgelenmiş, tescillenmiş. Birileri, İslamcılık iddiasındaki birileri tüm bu vahşet karşısında dünyanın bir ucundan girip öbüründen çıkıyor ama lafı, sözü bir türlü Baas zalimliğine getiremiyor. Düşünün ki, Suriye’den yansıyan işkence fotoğraflarına dair güya upuzun bir köşe yazısı yazıyorsunuz ama içinde tek kelimeyle kurban ile kasabı ayrıştıran bir ifade kullanmıyorsunuz. Adeta işlenen cürmü anonimleştirip, faili meçhul hale getiriyorsunuz.

Bu ilginç taktiğin nedeni ne acaba? İran’ın katliam ortaklığının tespiti endişesi mi sizi bu şekilde dağ tepe dolaştırıp sadede bir türlü getiremeyen şey? “İnsanlık adalet bekliyor” diye bitirmiş yazar yazısını. Evet çok doğru ve aynı zamanda biraz dürüstlük, biraz samimiyet de! 

Size sadece Allah’tan korkun diyoruz! Allah’tan korkun ve adaleti gözetin, bu tür garip ve çirkin tutumlarla hakkaniyetin ırzına geçmeyin!


Süleyman Gündüz’ün Yazısı:

Dile kolay 40 yıl

Suriye ile ilgili yayınlanan fotoğrafları görünce 1974'dan beri görsel ve yazılı medyada savaşların, terörün ve devletlerin işkenceleri sonucu yaşamlarını kaybetmiş insanların fotoğraf ve filmlerini görerek güne başladığımızı düşündüm.

Gençlik yıllarımız Afganistan, Filipinler Moro, Filistin, Lübnan, Eritre, Burma, Tayland Patani'de... Müslümanlara yönelik şiddet uygulamalarını görerek geçti. Buna birde ülkemizde ideolojik ve etnik temele dayalı çatışmaları da eklemeliyim.

Güney Afrika'da apartheid uygulamasına karşı siyahi isyan, Etiyopya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire), Sierra Leone, Liberya, Somali'de iç savaşlar... listeyi uzatabilirim.

Asya'da ise; Sri Lanka'da Tamil Kaplanları, Hindistan Keşmir, Çin Doğu Türkistan ve Nepal sorunu.

Nikaragua, Kolombiya, El Salvador, Bolivya, Arjantin, Şili, Peru, Angola'daki sosyalist kalkışmalar, Afrika'daki bağımsızlık hareketleri ve iç savaşlarla; Sovyetler Birliği'nin çözülmesi ve Yugoslavya Sosyalist Halk Cumhuriyeti'nin dağılması ve soğuk savaş döneminin ortadan kalkmasıyla başlayan süreci de hatırlamalıyız.

Soğuk savaş döneminin ardından Kafkaslar ve Balkanlarda ortaya çıkan iç savaşlar yüzbinlere ulaşan ölümleri beraberinde getirdi. Kafkaslar 'da Ruslar Çeçenistan'da Çeçenlerle, Ermenilerin Karabağ'da Azerbaycan Türkleriyle, Balkanlar'da Sırplar Hırvat, Boşnak ve Arnavutlarla savaştılar.

Sadece Bosna Hersek'te 198 bin kişi hayatını kaybetti. Aynı dönemde Afrika'da Ruanda'da kabileler arası çatışmalarda 70 günde aşırı uç Hutular 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu'yu katlettiler. Bugünlerde ayni durum Orta Afrika Cumhuriyeti'nde yaşanıyor.

Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi II. Dünya Savaşında Yahudilere yapılan soykırımın yanına Ruanda'da Tutsilere ve Bosna Hersek'te Boşnaklara yapılanı soykırımları da ekledi. Azerbaycan Karabağ'da Ermenilerin Azeri Türklerine yaptıkları vicdanlarda soykırım olarak karşılık buldu.

Soğuk savaşın oluşturduğu denge bozulunca dünya yeni bir kaotik döneme girdi. Bu dönemin en ağır bedelini Müslümanların yaşadığı coğrafya ödedi/ödüyor. Rusların Afganistan'dan çekilmesi önce kanlı bir iç savaşa ardından NATO öncülüğünde müdahale yapıldı. Müdahale iç savaştan daha ağır bir tablo ortaya çıkarttı.

İran İslam devriminin ardından Irak, İran'a saldırması için kışkırtıldı. Savaşın sonucunda 1 milyondan fazla insan öldü. Şehirler yakıldı ve yıkıldı. Dönemin Irak Devlet Başkanını Saddam Hüseyin Halepçe'de kimyasal silahlarla ve Enfal operasyonuyla yüzbinlerce Kürt Müslümanın ölümüne neden oldu.

Sonuç; Irak parçalandı, uluslararası müdahale yapıldı ve Saddam öldürüldü. İsrail, Filistin ve Lübnan'a yönelik yıkıcı bir savaşa girişti.

Sudan yıllarca süren bir iç savaş sonucu ikiye bölündü. Halen iç savaş farklı bir eyalette Müslümanlar arasında devam ediyor. Sudan'dan ayrılan ve Güney Sudan olarak bağımsız ülkeler kategorisine dâhil olan bölgede sükûnet kısa sürdü. Bu kez kabileler arasında yeni bir iç savaş başladı.

Bu kez Arap dünyasında Arap baharıyla başlayan süreç yeni ayrışmaları ve çatışmaları beraberinde getirdi. Arap baharının en dramatik süreci Yemen, Libya, Mısır, Bahreyn, Mali, Filistin, Lübnan ve Suriye'de yaşanıyor. Suriye süreci en yıkıcı ve can yakıcı olanların başında bulunuyor.

Birkaç gündür medyada yer alan görüntüler insanın kanını dondurur mahiyet arz ediyor.

Açlık, işkence ve katliamlar...

Ülkelerin ve siyasilerin ihtiraslarının, din, mezhep, kabile ve aşiret asabiyetlerinin insanlığı taşıdığı nokta bu maalesef.

Dünya'da bir taraftan totaliterleşme eğilimleri artarken, öte yandan da hak ve özgürlükler anlamını kaybediyor, yeni polis, asker ve istihbarat devletleri kuruluyor.

Böylesi bir dünyada insan olmak ve insan kalabilmek ne kadar zor.

Her gün barışın ve esenliğin (selam) dilini kullananlar sözlerinin idrakine varmalı.

Yeni bir medeniyet tasavvuruna ihtiyaç var. Şüphesiz bu selamda saklıdır.

İnsanlık adalet bekliyor.

Dile kolay 40 yıl. Tanık olduğum 40 yılın özeti bu

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum