1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Bartın'da ‘Müslüman ve Gündem’ Paneli
Bartında ‘Müslüman ve Gündem’ Paneli

Bartın'da ‘Müslüman ve Gündem’ Paneli

Bartın Özgür-Der Temsilciliğinde bu hafta ‘’Müslümanın Şahsiyeti ve Gündemle Olan İrtibatımız’’ konulu panel etkinliği düzenlendi.

29 Nisan 2013 Pazartesi 19:34A+A-

Özgür-Der Bartın Konferans Salonundaki programın yöneticiliğini Nihat Maden, sunum açılımını Mustafa Gökdağ ve Aydın Kuloğlu gerçekleştirdiler. Nihat Maden niçin bu konuyu ele aldıklarını, konunun bugün Müslümanların içinde yaşadıkları ortamlarda ele alınmasının niye önem arzettiğini, Müslümanın çevresinde olan bitenler karşısında hangi tavra sahip olacağının konuşulması gerektiğini, gündemle irtibatımızın zaruret arzettiğini ve ortak tavırlar geliştirerek sorumluluklarımızı yerine getirebileceğimizi, üzerimize düşen Mümince tavır ve duruşlarımızın bizleri aynı amellerde birleştireceğini, Rabbimizin bizlere kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma, dua ve hüsnü zan yönelimler içinde ahlaki bir duruş ve eylemlilik yüklediğini, birbirimizle plan ve program alışverişlerinde dinamik zeminlerimizin mevcudiyetinin şart olduğuna dikkatleri çekerek, Müslümanların toplumsal görevlerinin Kuran’da tanımlandığını ve sosyal alanlardaki şahitliğimize e ve iç bütünleşmemize muhtaç olduğumuzu örnekler vererek anlatmaya çalıştı. Konuyla ilgili şu ayetler çerçevesinde açılımlar yaptı. Hayat Mümine çok yönlü sorumluluklar yükler; İnsanlar iman ettik demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar. (Ankebut Suresi 2) Yoksa siz sizden önce gelip geçenlerin hali, uğradıkları sıkıntılar başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız. (Bakara Suresi 214). Birtakım insanlar (Allah’ı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. (NUR/37). Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir. (MAİDE/54)

Müminler kulluklarını yerine getirirken engeller karşısında pes etmezler. Mücadeleci, kararlı tavırlarını ve aralarındaki birlikteliklerini pekiştirerek yola devam ederler; Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır. (MAİDE/49).

Her daim sosyal amel sahalarındadırlar, bir bütün olarak İslamca tutumlarını çekinmeden yalnızca Rablerine beğendirmek için ortaya koyarlar; Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (NİSA/135)

Ölçülü, adil, süreci gözeten, merhale ölçülerini Allahın kurallarına göre tanzim eder ve ilişkilerde maslahatı gözetirler; Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. (MÜMTEHİNE/8) Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever. (HUCURAT/9)Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (MAİDE/8)

Özetle Müslümanlar; insanları, toplumları derinden etkileyen ve kıskacına alan bu mevcut gündeme gözünü kapatıp yokmuş gibi davranamazlar. İçinde yaşadığı dünyaya-topluma ve sorunlarına karşı ilgisiz kalamazlar. Vahyin ona kazandırdığı feraset ve basiretle gündemi gözden geçirmeleri, vahyin penceresinden olan biteni okumaları gerekir. Ancak hayata ve hadiselere vahyin penceresinden bakan Müslümanlar, mevcut gündemi değerlendirmekle yetinemezler. “Gündem öneren” bir noktaya ulaşmayı da hedeflemelidirler.

İman ettik demekle, namaz kılmakla oruç tutmakla hacca gitmekle, zekat vermekle sorumluluğumuzdan kurtulmuş olamayız. Öyle olsaydı peygamberler tebliğ görevlerini ifa ederken bu kadar sıkıntıya katlanmazlardı. Kendi ailemizle çocuklarımızla annemiz babamızla, arkadaşlarımızla yakın çevremizle hayra davet etmeye, imanımızı diri tutmak, kuvvetlendirmek, gündelik hayattan gelen ve Allah’ın yolundan sapmamıza sebep olabilecek hertürlü vesveselerden kendimizi korumak için Kur’ an’ı anlamaya ve hayatımıza tatbik etmeye çalışmalı ve yardımı da Rabbimizden beklemeliyiz. Rabbimiz ne diyor Muhammed suresi 7. Ayetinde Ey iman edenler Allahın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sağlamlaştırır. Gündemimiz bazen zor durumda kalan bir komşumuz, bazen ihtiyaç sahibi bir öğrenci, bazen işyerimizde mağdur olan bir arkadaşımız olabilir. Dün gündemimiz Bosna ve Filistin idi bugün ise Suriye‘dir, Mynmar’dır, Açe‘dir. Kısaca En’am suresi 162. Ayetinde buyrulduğu gibi “De ki benim namazım da, ibadetlerimde her türlü hayatım ve ölümüm de alemlerin Rabbi olan Allah içindir” olmalıdır.

Nihat Maden giriş konuşmasından sonra sözü Aydın Kuloğluna verdi. Kuloğlu kısaca şunları ifade etti; İslami şahsiyetimiz ve kulluk ilişkimiz bütünlük arzetmelidir.Şahsiyetimizin tutarlılığı İslamla kurulan bağların sıhhatine, Kitabımızdan öğrendiğimiz yükümlülüklerimiz karşısındaki içtenliğimize ve izhar ettiğimiz amellerimize bağlıdır. İslami kimlik nedir; islami kimliğin çerçevesi ilk sözleşmemizle çizilmiştir. Kimliğimiz kulluğumuzla belirginleşir… Tüm peygamberler kimlik tahribatını tashih ve tahkim etmek için gönderilmişlerdir. İslami kimlik fıtratımızla mutabakattır. Vahiy ekseninde hayatımızı anlamlandırmaktır. Şahsiyetinin meşruiyetini Kur’ana arzetmeyen, vahiyden beslenmeyen kişi ve toplum cahili kuşatmaya açıktır, İslami şahsiyet, aidiyeti gerektirir, bu anlamda insan kimden olduğunu yada kimlere karşı olduğunu ortaya koymalıdır. Kim olduğunun bilincine, kimlere karşı durduğunun bilgi/eylem bütünlüğüyle ulaşır. Mümin için bu Hakla batılı ayrıştıran tahkiki tavırlar akidevi bir gerekliliktir. Mümince duruşumuz netleşmeyi ve ayrışmayı da beraberinde getirir. Mümtehine Suresi 4. Ayette İbrahim (as ) vurgusu buna güzel bir örnektir.”İbrahim ve onunla beraber olanlar da, sizin için gerçekten güzel örnek vardır.Onlar kavimlerine demişlerdi ki; biz sizden ve taptıklarınızdan uzağız,sizi tanımıyoruz,siz bir tek Allaha inanıncaya kadar , sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir…” Müslümanlar aralarında iç bütünleşmeyi, istişareyi, ortak tavırlarıyla birbirlerini hayırlarda denetleyebildikleri, aynı zamanda amellerini beraberlikleriyle ortak tecrübe zemininde tanımlı ve iş yapar hale getirdikleri oranda bu tıtarlılığı yakalayacaklardır. Ortamlarımızı İslami ortamlara dönüştürmek durumundayız zira insan yaşarken hayatına birçok yabancı tasavvurlar akıyor ilkin bunlara dönüp bakmıyor ancak onlar hayatına akmaya tüm hızıyla devam ediyor ve önceleri itibar etmediği bu düşüncelere, sonraları acaba diyerek yakınlaşabiliyor. İşte değişimin ilk başlangıç yer burasıdır. İnsan bunu zihninde pek önemsemez ancak burası önemli kırılma noktasıdır. Bu olumsuzlukları kontrol edecek ve İslami ölçülere göre dizayn ettiğimiz beraberliklerimizle inşa edeceğimiz zeminlerimiz olacaktır. Ortamlarımızın her birisi aslında bizleri yansıtan parçalardan oluşuyor.Gündem algımız bizi ele veren ,ilişkilerimizi resmeden, bakışaçılarımızı nüksettiren ameller yekunu,yani bağımsız hesabı sorulamayan hiçbir pratiğimiz yok, her şey bizi yansıtıyor,sorumlusu olduğumuz amelimize dönüşüyor, kısaca İslam ve Hayat bütünleşiyor; “Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahidlerine sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi Adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedirler. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini-özlerini) değiştirmediler” (Ahzâb- 23). Rahman bizi kitab’ına sımsıkı sarılarak yaşayanlardan eylesin.Ayakları ve kalbleri o’nun (cc) yolunda sabit olanlardan eylesin. Âmin!

Mustafa Gökdağ, Müslümanın gündem algısının hangi sınırlar içerisinde olacağını,birbirimizle irtibatımızın hangi ilkeler ve hüsnü kabuller üzerine oturduğunu,birbirimize güvenmek zorunda olduğumuzu,birlikte ortak bakışaçılarımızla tavırlar geliştirmek durumunda olduğumuzu,Müminlerin komplocu saplantılar içerisinde olamayacağını,gündemi sağlıklı değerlendirmemizin Vahyin öngörüleriyle ve Müslümanların tarihten bu yana gelen İslami teamüller üzerinde yol alan bir işleyişe ve ortaklaştırabildiğimiz bakışaçılarına sahip olmamızdan geçtiğini şu cümlelerle dile getirdi; İslam Dünyasındaki komplo teorilerinin özü ise, İslam’a ve Müslümanlara karşı olan güçlerin gizli plan ve programlar yapmaya devam ettikleri, çeşitli yollarla dünya hâkimiyetini hedefledikleri, Müslümanları ekonomik, siyasi ve maddi bütün yollarla parçalamayı, uyuşturmayı ya da yok etmeyi temel bir hedef olarak benimsedikleri düşüncesidir.Müslümanlar olarak bizlerin, sosyal ve siyasal olaylara, açık ya da gizli güçler ve komplo teorileri merkezli değil, Allah ve kitabı merkezli bakmamız gerektiğini; Allah’ın mutlak kudretini merkeze alarak Kitabi ilke, emir ve hikmetlere göre ve nebevi sünneti gözeterek hareket etmek durumunda olduğumuzu vurgulamaktır. Kur’an’da kâfirlerin hakkın ortaya çıkışı ve egemenliğini önlemek ile dünyevi çıkarları için mekr kurdukları anlatılırken; Allah’ın hakkın ortaya çıkışı ve egemenliği ile kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarmak için mekr kurduğu ifade ediliyor Al-i İmran suresi 54. Ayette, Yahudilerin İsa(a) için tuzak (mekr) kurdukları, buna karşılık Allah’ın da tuzak kurduğu ve tuzak kuranların en hayırlısının Allah olduğu bildiriliyor. (vemekeru ve mekerallah vallahu hayrul makirin) Buradaki tuzağın Yahudi din adamlarının Hz. İsa’yı Romalı yöneticilere gerdirmek suretiyle öldürtmek için düzenledikleri bir komplo olması muhtemel, ilgili ayette komplonun bizzat Yüce Allah tarafından boşa çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Nisa Suresi 76. Ayette, iman edenlerin Allah yolunda, küfredenlerin ise tağut yolunda savaştıkları, mü’minlerin şeytanın velileri ile savaşmaları gerektiği, zaten şeytanın İslam’ı engellemek için kurduğu planların(keyd) zayıf olduğu bildirilmektedir.Ayetlerden anladığımıza göre, mü’minler plan ve komplolara göre değil Allah’ın kitabına göre hareket etmek durumundadırlar. Mü’minler Allah’ın kitabının kendilerine sosyal ve siyasal alanda nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda gösterdiği yolu araştırmak, anlamak ve bilahare uygulamakla yükümlüdürler.Tarihte büyük yenilgiler yaşamış, bunun neticesinde psikolojik yılgınlık yaşayan toplumlarda komplo teorilerine daha çok itibar edilmektedir.

 Yüce Allah, Uhud savaşında yenilgiye uğramış olan, mü’minlere, Ali- İmran Suresi 139. Ayette “ Gevşemeyin ve üzülmeyin, eğer mü’minler iseniz en üstün sizlersiniz” diyor. Enfal Suresi 60-66. Ayetlerde ise inanmış bir mü’minin iman seviyesine göre 10 ya da 2 kafire bedel olduğunu belirtiyor. Ayetlerde kâfirlere karşı hazırlıklı olunması, onların hilesinden çekinilmemesi ve Allah’ın yardımının mü’minlere kafi olduğu da bildiriliyor.Komplo teorilerine gereğinden fazla itibar etmek, tevhid anlayışına da zıttır. Çünkü böyle abartılı bir bakış, bilinçaltında birtakım gizli ya da açık güç odaklarını olduklarından çok kudretli, adeta kusursuz yarı ilahi insanlar ve gruplar olarak görmeye yol açar. Geri kalışımızın, başarısızlığımızın ve çöküşümüzün açıklaması dış güçlere ve gizli komplolara bağlanmaya devam edildiği sürece bilmeliyiz ki, hala sağlam bir çıkış noktasından uzağız demektir.Sonuç olarak, komplo vardır, yapılmaktadır. Yapılmaması da beklenemez. Ve kesinlikle komplolar dikkate alınmalıdır. Vurgulamaya çalıştığımız gerçek komploların geçiştirilmesi değil, komploculuk hastalığıdır. Çünkü bu tutum bizi çıkmaz bir sokağa götürmekte, güvensiz, zayıf, edilgen yılgın kişilikler ortaya çıkarmaktadır. Olaylar karşısında hiçbir olumlu tavır almaya yöneltmediği gibi, sağlıklı bir tahlil için gerekli düşünsel ortamı da köreltmektedir.

 Ve hiçbir zaman şunu unutmamalıyız;“ Kâfirlerin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır.”

 

HABERE YORUM KAT

5 Yorum