1. YAZARLAR

  2. Demiray Oral

  3. Balyoz hatırası
Demiray Oral

Demiray Oral

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyoz hatırası

20 Aralık 2010 Pazartesi 16:09A+A-

Bir yandan kucağımdaki deftere yazımı yazmaya çalışıyorum, bir yandan bu devirde hâlâ F klavye bağımlısı olduğum için yaşadığım bilgisayar krizine saydırıyorum, bir yandan da olan biteni takip etmeye çalışıyorum.

Olay Balyoz davasının yapıldığı duruşma salonunda geçiyor.

O esnada basına ayrılan bölümün yanında birisi belirdi.

“Pardon siz Taraf’tan mısınız?” deyince başımı yazıdan kaldırıp, “evet” manasında salladım.

Adımı sordu, söyledim.

“Ben sizinle uygun olduğunuzda bir çay içmek istiyorum” dedi.

Boynunda asılı “sanık” yazılı kartı o zaman fark ettim ve sormayı akıl edebildim: “Siz kimsiniz acaba?”

Cevap verdi ama sadece soyadını duydum: “Türkşen.”

O anda hiçbir şey ifade etmedi bu soyadı benim için ve işime döndüm.

Duruşmanın bitimine doğru yeniden karşılaştık.

“Ali Türkşen” diyerek kendisini tanıttı ve kısa bir sessizlik oldu.

Anladığım kadarıyla bu esnada benim bir şeyler hatırlamam gerekiyordu. Fakat boş bakmaya devam edince, o topa girdi.

“Benimle ilgili bir yazı yazmıştınız... ‘O bombalar gerçekten patlasaydı bakalım yanında durabilir miydin’ diyerek alay etmiştiniz.”

Çok silik bir şeyler hatırlamaya başlamıştım ama mevzunun tam olarak ne olduğunu, ne yazdığımı hiç hatırlamıyordum.

Sadece, “Alay etmek sözkonusu olmaz esprili bir dille yazmışımdır” kıvamında kem küm edebildim bu nedenle.

Türkşen tekrar konuşmaya başlamıştı “tavuklar” diyordu, “bombalar” diyordu; kopuk kopuk duyuyordum onu, çünkü kafamda yoğun bir hatırlayamama faaliyeti sürüyordu.

Sonunda, “Yine iddia ediyorum, patlatsınlar o patlayıcıları yakınında dururum!” diyerek yanımdan ayrıldı.

Konuşmamızdan sonra mahkeme salonunda sadece iddianameye bakabilmiştim ve orada 120 numaralı sanık Ali Türkşen’le ilgili bölümü bulmuştum.

O dönemde Kurmay Yarbay olan Türkşen’in adı, Balyoz Planı’nın Suga ayağında “Deniz Kuvvetleri Çalışma Grupları” bölümünde geçiyordu.

Ege’de Yunanistan ile kriz yaratıp sıkıyönetim ilan edilmesini sağlamaya çalışmakla suçlanan çalışma
gruplarıydı bunlar.

İddianamede şöyle deniyordu: Tuğamiral Kadir Sağdıç’ın başkanı olduğu grupta Dnz. Kur. Yb. Ali Türkşen isimli bir subayın olduğu ve “İcra safhası ve öncesinde gerekli operasyonel faaliyetleri yürütecek personel listesinin oluşturulmasında” görevli olduğu görülmektedir.

İddianamede aynı bölümün sonunda Türkşen’in kendisine verilen görevi yerine getirdiğinin anlaşıldığı vurgulanıyordu.

Ama tüm bunlar derdime deva olmuyordu. Nihayet eve ve F klavyeli sevgili bilgisayarıma kavuştum.

O yazımı bulmuş, eski Türk filmlerindeki gibi “hatırlıyorum, her şeyi hatırlıyorum” olmuştum.

Artık Kurmay Albay olan Türkşen, bu yılın temmuz ayında hâkim karşısına çıkmıştı. Kafes Eylem Planı ile birleştirilen Poyrazköy davasında yargılanıyordu.

Hani Koç Müzesi’nden çıkan ve çocukların müzeyi ziyareti esnasında patlatılacağı yönünde belgeler bulunan patlayıcılar var ya, Türkşen onlarla ilgili mahkemeye şöyle diyordu: “Orada bulunan malzemelerin 82 metreden sadece gürültüsünü duyarsınız. Ben 40 metre yakınında duracağım bakalım ne olacak? Hatta 300 tavuk alalım parasını ben vereceğim, kümesin tam ortasında patlatalım bunları. 300 tavuğu sadece yumurtadan kesersiniz başka da bir şey olmaz.”

Böyle bir mevzuda böyle bir savunma yapılır da naçizane yazarınız bunu kaçırır mı?

Kaçırmamışım zaten ve şöyle yazmışım o zaman: “Pes artık değil mi? Ama biz pes etmeyip nisyan ile malul hafızalar için albayımın niye müzeden çıkan patlayıcıların ortasında Rambo tadında takılmaya hazır olduğunu açıklayalım. Çünkü ortada böyle bir deneme yapabilecek patlayıcı kalmadı da ondan. Çünkü müzede TNT kalıbı ve çeşitli patlayıcılar bulunduktan sonra durum Emniyet’e haber verilmedi ve hepsi askerî yetkililere teslim edildi. Sonra da Kafes Eylem Planı’nda adı ‘Başkan’ olarak geçen Koramiral Feyyaz Öğütçü’nün emriyle imha edildi. Bir şey daha var. Malum, albayım parası neyse verip tavuklar üzerinde deney yapmaya razı. Ama galiba küçük bir ayrıntıyı atlıyor. Koç Müzesi’nde öyle bir patlama olsaydı eğer denekler tavuklar değil çocuklar olacaktı!”

Bu Balyoz hatırasından anladığım kadarıyla, Kurmay Albay Türkşen hâlâ o patlayıcıların tavukları bile öldürmeyeceğinde ısrarlı.

Ben de duruşma günü hafıza kaybı nedeniyle soramadığım soruyu sormakta ısrarlıyım: İyi de albayım, bu patlama deneyini neden tavuklarla değil de çocuklarla yapmaya kalkıştınız?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT