1. YAZARLAR

  2. Hasan Cemal

  3. Asker sorunu aynı zamanda sivil sorunudur!
Hasan Cemal

Hasan Cemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Asker sorunu aynı zamanda sivil sorunudur!

11 Temmuz 2009 Cumartesi 05:50A+A-

Mehmet Ali Kışlalı benim meslek büyüğümdür. Aynı zamanda Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, yani Mülkiye’den abimdir.

Özellikle 1970’lerin sonlarıyla 1980’lerin başlarında kendisinden gazetecilik konusunda bir şeyler kapmış ve öğrenmiştim.

Kılı kırk yaran, aşırı titiz ve disiplinli bir gazeteciydi. Siyasal eğilimlerinin yanı sıra belki bu yanı da kendisini askere yakınlaştırmış olabilirdi.

Bugün olduğu gibi o zamanlar da Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ayrı bir yere koyar, kurum olarak önemserdi.

Askeri de eleştirdiği olurdu, özellikle kendi tavsiyelerine uyulmadığını düşündüğü zamanlar... Çünkü eskiden beri askere akıl vermeyi severdi.

Ancak, eleştiri okları daha çok dudak büktüğü siyasetçileri hedef alırdı. Zaman zaman belki herkese, hepimize kızardı Mehmet Ali Abi ama herhalde siyasetçilere en çok kızardı.

Belki de aşırı titizliği, o kılı kırk yaran kuralcılığı ve sıkı disiplin anlayışıyla kafasının içinde bir ‘kışla düzeni’ yaratmıştı. Bizim başıbozuk siyasetçinin o düzene çok uymadığını düşünüyor olabilirdi.

Bu nedenle olacak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasete karışmasını işin tabiatına uygun bulan bir zihniyet dünyası vardı. Yalnız Ankara’daki gazeteci milleti değil siyasetçiler de, hatta rahmetli Ecevit gibi bazı liderler de Kışlalı’nın bu yanını iyi bilirlerdi.

Şu da söylenebilir:

Mehmet Ali Kışlalı bu açıdan tipik bir ‘Ankara gazetecisi’ydi, son tahlilde hep askeri haklı, sivili haksız bulan...

Ancak, Mehmet Ali Abi son yıllarda bu çizgisini iyice geliştirdi. Dün Radikal’deki yazısıyla şahikasına erişti denebilir.

Aynen şöyle yazıyordu:

“Eğer 27 Mayıs olağanüstü olayı hariç, daha sonra 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat tarihlerinde ortaya çıkan ve demokratik yönetim tarzına ters düşen olaylara ‘darbe’ adı veriliyorsa, bu yanlış ifade düzeltilmelidir.

Çünkü 27 Mayıs’tan sonra gerçekleştirilmek istenen çeşitli, gerçekten darbe adı verilebilecek girişim hep TSK’nın emir komuta zinciri dışında, kimi görece küçük rütbedeki subayların girişimiyle denenip başarısızlığa uğramıştır. Bu başarısızlıklar TSK içinde artık bir ‘darbe’ olasılığının ciddiye alınamayacağını da göstermiştir.

Bu gerçek durumu en iyi, siyasi hayattaki dikkate değer yaşamı ve deneyimleriyle, Hüsamettin Cindoruk ifade etti; ‘Ülkede cuntalar eliyle bir darbe olmaz. Böyle bir şeye öncelikle TSK izin vermez. Ama gerektiğini düşünürse kendisi yapar (yönetime el koyar)’ demiştir.

Cindoruk’un kullandığı TSK’nın yapacağına ‘darbe’ denmesi, günümüzde verilen anlamına uygun düşmez. Ona (TSK’nın emir komuta zinciri içinde ülkenin yönetimine el koyması) demek gerekir. Konuya doğru yaklaşım bu açıdan olmalıdır.

Türkiye, daha önceki TSK müdahalelerinde olduğu gibi demokratik yöntemlerle yönetilemez de, ülkeye kaos havası egemen olursa, ya da herhangi bir isimle ‘devrim’ adına, özümsediğimiz demokrasi-özgürlükler rejimine karşı, içten ya da dıştan gelecek tehdit önlenemezse,görev TSK’ya düşebilir.

Bunun adına darbe denmeyecektir.‘Sıkıyönetim ilanı’ ve o yoldan da Cumhuriyet’in varlığının muhafaza edilememesi halinde, TSK’nın geleneksel disiplini içinde ‘yönetim üstlenmesi’ gündeme gelebilir.”

Kışlalı böyle diyor.

Anlaşılan o ki, darbeye artık darbe de diyemeyeceğiz.

Türkiye’de asker sorunu aynı zamanda bir ‘sivil sorunu’dur derken, bu açıdan belki de en güzel örneklerinden birini vermiş oluyor, Ankara’dan bir meslek büyüğümüz...

MİLLİYET

YAZIYA YORUM KAT