1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. Artık ne sulandırılır ne de durdurulur
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Artık ne sulandırılır ne de durdurulur

14 Ocak 2009 Çarşamba 14:45A+A-

Cephaneler kazıldıkça, silahlar dizildikçe, listeler çıktıkça daha iyi anlaşılıyor ki Ergenekon, artık duramaz; hiçbir güç de bu soruşturmayı engelleyemez. Çünkü, Türkiye’nin geçmişi üzerindeki örtüyü kaldıracak bu dava artık toplumsal bir meşruiyete dayanmaktadır. Toplum, sıradan insanlar, ilgili, ilgisiz herkes bu filmin sonunu merakla beklemektedirler. Çünkü, yıllardır her cinayette, her bombalamada, her provokasyonda, her sansasyonel cinayette, her PKK eyleminde akla gelen ‘Katil kim?’ sorusunun cevabına doğru yol alınmaktadır.

Gerçek katil kim? Gerçek bombacı kim? Azmettiren kim? Çıkar sağlayan kim?

Sadece Danıştay saldırısı değil, Anafartalar patlaması, Kışlalı, Garih, Hablemitoğlu, Dink cinayetleri, Malatya katliamı, Rahip cinayetleri...

Sadece cinayetler değil...

Atabeyler çetesi, Sauna çetesi, üstü örtülen susurluklar, her şehirde gizlenmiş küçük Ergenekonlar... Saymakla bitmez. Ses bombaları, tetiği düşürülmeden önlenen cinayetler, daha patlamadan bulunan bombalar.

O bile hala aktifse

Şu örnek yeter...

İbrahim Şahin gibi damgalanmış, ceza almış, mimlenmiş, deşifre olmuş bir adam bile hala devlet içinden destek alarak, çete kurup yönetebiliyor. Ölüm listeleri tertip edebiliyor, cephaneliklere sahip olabiliyor. Şahin gibi deşifre olmuş üyelerini bile meşru, normal ve sıradanmış gibi aktif hale getirebilecek kadar cüretkar, küstah ve korkusuz bir örgütle karşı karşıyayız. Deşifre olmamışlarının, ‘muteber’ postla gezenlerinin nereye kadar gidebileceğini varın düşünün.

O yüzden, politika ve medyadaki Ergenekoncuların, ‘O zat çok muteber biri. İbrahim Şahin’le bir arada nasıl gözaltına alınır?’ ağlaşmalarına gülmek geliyor insanın içinden.

Birlikte gözaltına alınmak savcının değil, gözaltına alınanın sorunu çünkü...

Kimse ayrıcalıklı, kimse dokunulmaz değil. Hele, yakın tarihte dökülen kanlar bilinirken, ülkenin nasıl karıştırıldığı ortadayken ve üstelik Ergenekon’da tutuklanan, gözaltına alınan, yargılananların o karmaşadaki rolü hafızalarda hala çok tazeyken kimse ayrıcalıktan söz etmemeli.

İtalya’ya, İspanya’ya, Fransa’ya, Yunanistan’a bakalım...

Orada da çok ‘itibarlı kişiler’ vardı. Bakanlar, başbakanlar, işadamları, generaller, yargıçlar, Cumhurbaşkanları çete üyesi çıktı.

İtibarlılar çete olmaz mı?

O itibarlı kişiler sabah bellerine silah takıp, akşama kadar üç-beş kişiyi öldürmüyorlardı. Tam tersine elleri görünürde tertemizdi. Gayet itibarlı bir şekilde işlerini yapıyor, toplumun önünde tebessümler saçıyor ama örgüt kendilerine görev verince aktif hale geliyor, işlerini yapıyor sonra normal hayatlarına devam ediyorlardı.

Herkes, tetikçi herkes bombacı değildi. Bazıları adam öldürüyor, bazıları bomba düzenekleri kuruyor, bazıları da mesela siyaseti etkileyecek işler yapıyor, yüksek yargıda operasyon tertipliyor veya darbe planlıyordu. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi.

İtibarlı görünenle görünmeyen arasındaki fark da bu.

Aslında hepsi aynı yolun, aynı hedefin yolcusu. Belki bazıları birbirini tanımıyorsa bile hepsi Ergenekon’un üyesi...

Nasıl geçmişte yüzlerce kişi birbirini tanımadan İtalyan, Yunanistan, İspanya Gladyosu’nun üyesi olarak yıllarca eylem yaptıysa...

Kaçamak yollarda da artık çıkış yok.

Ankara’da ard arda bulunan cephanelikler Ergenekon’u yeni bir boyuta taşımıştır. Türkiye’nin yeraltında örgütlenen, devletten destek gören gizli bir örgütü var. Belki yüzlerce hücresi olan bir örgütün adı Ergenekon’dur.

Bu örgütün asker-sivil bürokraside, politikada, iş dünyasında ve medyada üyeleri ve destekçileri var.

Artık çok geç

Ergenekon soruşturmasının başladığı günden beri olanları izleyin, hangi politikacılar, hangi gazete ve gazeteciler olayı nasıl sulandırmaya ve küçümsemeye çalışmışlar. Hemen anlarsınız. Hangi işadamları sessiz sedasız kenardan izliyorlar, fark edersiniz.

Hiçbir şey gizli değil, istense de kalamaz.

Ergenekon’a göğsünü siper eden, soruşturmayı sulandırmaya çalışan, ‘Şu adam çok itibarlı, orada ne işi var? Öteki kafadan çatlak niye tutuklandı? Bu da çok yüksek yerlerde görev yapmıştı, terörist olamaz’ diye mazeret üretmeye çalışanlar.

Meclis kürsüsünden ve gazete köşesinden aynı basit kelimelerle Ergenekon’u zayıflatmayı umanlar.

Büyük fotoğrafı perdeleyerek gözaltı detaylarına takılanlar.

Hele de ilk cephane eski çetecide çıkınca hevesle ‘Aaa, ne güzel. Bu Ergenekon değil, Susurlukmuş’ diye el çırpanlar.

Hasılı, işin aslının ne olduğu çok iyi bildikleri halde Ergenekon’a fasa-fiso deyip kendilerini yakanlar için tablo dramatiktir. Açın arşivlere bakın, yakın tarihimizde medyada bu kadar çaresizlik ve çırpınış görülmemiştir.

Ama artık çok geç. Bu saatten sonra ne Ergenekon sulanır, ne de ona bulaşanlar sıyırabilir.

Türkiye’nin yakın geçmişinin ve geleceğinin tarihi yazılmaktadır. Yazılmadan geri de dönülmeyecektir. Durum bu kadar mühimdir.

STAR

YAZIYA YORUM KAT