1. YAZARLAR

  2. Mücahit Bilici

  3. Antisemitizm: Yahudi düşmanlığı neden İslâmî değildir?
Mücahit Bilici

Mücahit Bilici

Yazarın Tüm Yazıları >

Antisemitizm: Yahudi düşmanlığı neden İslâmî değildir?

02 Eylül 2007 Pazar 16:09A+A-

Yahudilere sırf Yahudi oldukları için düşman olmak doğru mu? Yahudiler, yekpare bir millet mi? Antisemitizm olarak bilinen tarihsel Yahudi düşmanlığı ile Müslümanların ilgisi nedir?

Bir Müslüman olarak antisemitizm karşısında nasıl bir tavır almalıyız? Biz hak dinin İslam olduğuna inanıyoruz. Her dinin müntesibi kendi dinini hak, diğerlerini batıl veya muharref (sonradan bozulmuş) görür. Fakat bu, dinî-vicdanî bir pozisyondur, siyasî veya toplumsal bir pozisyon değildir. Nitekim, Müslümanlar Yahudilerle anlaşmalar yapmış, aynı devleti paylaşmışlardır. Ehl-i kitap olmak noktasında ortak tarafları tanımakla birlikte, Müslümanlar inançlar noktasında dost edinmedikleri kitap ehli Yahudi ve Hıristiyanlarla, ticarî, siyasî ve sosyal anlamda dostâne ilişkiler kurmuşlardır. Tarihsel olarak ilişkilerin her zaman dostâne ve barış içinde olduğu söylenemez. Fakat Yahudilerin öldürüldüğü (Beni Kurayza kabilesinin erkeklerinin öldürülmesi örneğindeki gibi) çok nadir durumlarda bile bu cezalandırmaya, onların Yahudiliği değil, toplumsal sözleşmeye ihânetleri sebep olarak gösterilmiştir. Yani Müslümanlar "öteki"ni yok etme üzerine değil, öteki ile sınırlı da olsa ahlâkî ve anlamlı ilişki (akit) kurmaya dayalı bir yol izlemişler.

Tarihsel antisemitizm ve İslam

İsrail-Filistin çatışmasını bin yıllık bir çatışma gibi göstermek isteyen, böylelikle siyasî ve modern bir çatışmayı ezelî bir dinî çatışma olarak göstermek sûretiyle ortalama (başta Amerikalı) vatandaşa 'senin aklın ermez' telkininde bulunan kimi propagandist söylemlerin Müslümanlar arasında yankı bulmasını nasıl açıklayabiliriz? Nasıl oluyor da her üç dinin mensuplarından bir kısmı aynı ilginç noktada buluşuyorlar: Evet, bu çatışmanın ezeliyetine hem Yahudi milliyetçileri, hem Müslüman milliyetçileri hem de Hıristiyan kıyametçileri (Evanjelikler) inanıyor. Halbuki Müslümanların Yahudilerle problemi son derece yenidir ve Filistin meselesi ile ilgilidir. İsrail Devleti'nin işgal ve zor yoluyla kurulmasının ardından (başta Arap) Müslümanların hissettikleri zaaf ve çaresizlik, eskiden Hıristiyanların tarihsel olarak kullandıkları ve Nazi döneminde Avrupa'da modern versiyonları üretilmiş bir dizi batıl inanç ve şablonu, Müslümanların da tedrici olarak benimsemesine yol açmıştır. Hatta bu, sadece modern şablonlarla sınırlı kalmamış, yer yer eski İsrailiyata dayanan; ama Kur'an'a dayanmayan birtakım hikâyelerin marjinal olmaktan çıkıp merkezî bir konum kazanmasına yol açmıştır.

Şüphesiz, durumu içinden çıkılmaz hale sokan şey Müslümanların Hıristiyan Avrupa'ya ait bu tarih ve evveliyattan hiç haberdar olmamalarıdır. İsrail, savaşlar ve işgaller yoluyla Müslümanların bu tür bir tepkiselliğe girmelerine katkıda bulundukça Müslümanlar da kendilerine ait olmayan ve üzerinde büyük bir tarihî bagaj ve ahlâkî yük bulunan bir söylemi farkına varmadan kullanmaya başladılar. Bu ahlâkî yük ve tarih, ortaçağ Hıristiyanlarının cehalet ve taassupla yoğrulmuş (Yahudilere yönelik) kimi zulümlerinden tutun İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya'sının (sayısı önemli değil) küllî miktarda Yahudi'yi sırf Yahudi oldukları için insaniyetin ve İslâmiyet'in hilafına olarak katletmesine kadar uzanan çirkin bir tarihtir. Adı geçen tarihin ürettiği bu devasa ahlâkî yük ve günaha Müslümanların kendilerini bulaştırmaları ancak bilgisizlik ve sorumsuzluk ile açıklanabilir.

İslam dini Yahudilik ve Hıristiyanlıkla ilişkisini bir tamir, yenileme olarak tanımlamıştır. Bu ilişki bir tahrip ilişkisi değildir. Şüphesiz Kur'an'da Yahudileri şiddetle uyaran ayetler ve yine kader eliyle tokat yemeyi hak ettiklerine dair ayetler vardır. Ancak bu, doğru yola çağırma ve doğruyu gösterme sadedindedir. Ve bir davranışlar bütününe ilişkindir. Nasıl ki Yahudi bir Müslüman olabiliyorsa, Yahudiliğin yanlış olan taraflarının benzerini üreten Müslümanlar da olabiliyor. Günümüzde Müslümanların gözden kaçırdığı bir husus var. O da Yahudilere ilişkin genel geçer şablonun arkasında İslam tarih ve geleneğinden çok bir Hıristiyan tarih ve geleneğinin bulunduğudur.

Tarihsel antisemitizm Avrupa kökenlidir ve Hıristiyan bir karakter taşımaktadır. Hıristiyanların Yahudi düşmanlığının başlangıcını, Hıristiyanların Tanrı olduğuna inandıkları Hz. İsa'yı Yahudilerin öldürdüğü (Tanrı kâtili oldukları) yolundaki inanç oluşturur. Katolik Kilisesi bu fikirden resmî olarak yakın bir zamanda vazgeçmiştir. Ortaçağ Hıristiyanları aralarında azınlık olarak yaşayan Yahudiler hakkında çeşitli batıl inançlar geliştirdiler. Bunlardan biri Yahudilerin özel bayramlarında bir Hıristiyan çocuğunu kesip kanıyla yoğrulmuş ekmekten yedikleri inancıdır. Yine Ortaçağ'da Yahudilerin kuyulara zehir attıkları inancı yaygınlaşmıştı. Eğer bir beldede bilinmeyen bir hastalık vuku bulursa civardaki Yahudiler bundan sorumlu tutulur, kimisi öldürülürdü.

Bunun dışında başka peşin hüküm ve ezber imajlar vardır. Meselâ, Yahudilerin meşhur faiz ve parayla ilişkileri konusu gerçekten de sanılandan farklıdır. Hıristiyan kralları Hıristiyanlıkta da faiz haram olduğu için ve kendileri faiz ve para ile uğraştıkları için bu işi etbaları içindeki Yahudilere yaptırırlardı. Yani, Yahudiler faizle ve muhasebecilikle isteyerek değil -en azından başlangıçta- istemeyerek uğraşmışlardır. Ticaretin ve paranın pest bir uğraş olduğu eski zamanlardan paranın ve ticaretin iktidar ürettiği yeni zamanlara gelinince, Yahudiler hakkındaki bu tarihî durumdan çok da doğru olmayan bir imaj ortaya çıktı. Yahudiler, Hıristiyan coğrafyalarda bir yere ait olmalarına izin verilmediği için hep ticaretle ve mobil kaynaklarla (kuyumculuk vs.) uğraştılar. Zamanla çok zenginleştiler. Avrupa'da Yahudi zenginlerin kiminin devletlerarası savaşları finanse ettikleri ve ekonomik bir güç oldukları doğrudur. Dağıldıkları ve azınlık oldukları için güçlü bir ağ geliştirmeleri ise kaçınılmaz bir şekilde onlara bazen sahip olduklarından daha büyük güçler atfedilmesine sebep olmuştur. Modern zamanlarda Yahudilerin azınlık olmaktan neşet eden teyakkuz ve çalışkanlıklarının neticesi olan güçlerine karşı gelişen çoğunluk hazımsızlığından tutun Rusya kaynaklı, Yahudilerin gizli bir cihan hâkimiyeti komplosu içinde olduklarını ileri süren meşhur efsaneye kadar pek çok inanış ve iddianın bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bakış açısı var. Bu ruh hâline 'antisemitizm' deniyor. Avrupa'da Yahudi sorunu olarak gelişen bu genel düşmanlık Nazi Almanya'sının Avrupa Yahudilerini kamplarda toplayıp katletmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır. Antisemitizm olan Yahudi düşmanlığı, çok spesifik bir durumdur. Yahudiliğini bırakmış, tamamen Almanlaşmış ve Hıristiyanlığı benimsemiş insanları bile çoluk çocuk katleden bu söylemin Müslümanların dünyasında karşılığı olamaz, olmamalı. Türkiye'de Hitler'in kitabını basan ve okuyanlar dindarlar değil, milliyetçilerdir. Buna Müslüman milliyetçiliğini de eklemek lazım. Hatırlatmak gerekir ki; bu stratejik bir problem olmaktan çok, ahlâkî bir problemdir. Müslümanlar Yahudi milliyetçiliğine (Siyonizm, İsrail Devleti) Müslüman milliyetçiliği (El-Kaide, intihar bombacılığı) ile karşılık verdikçe bu türden ahlâkî olarak savunulamaz durumlara düşmekte, kendilerine ait olmayan suç ve günahların hesabını vermek durumunda kalmaktadırlar.

İsrail'i eleştiren Yahudiler...

Siyonizm'in (Yahudi milliyetçiliğinin) bu suçta hissesi büyüktür. İsrail Devleti'ni zorla her Yahudi'nin gündemi haline getirmek ve Yahudilik ile İsrail Devleti arasında özdeşlik kurmak sûretiyle İsrail Devleti'ne yönelik Müslüman tepkisinin zamanla antisemitik unsurlar içermeye başlamasına büyük ölçüde Siyonizm sebep olmuştur. Müslümanların Siyonizm'in bu tuzağına düşmelerinde öfke ve yenilgi psikolojisinin büyük rol oynadığını düşünüyorum.

Mesela, Batı'daki Yahudilerin her zaman Müslümanların aleyhinde oldukları tezini ele alalım. Bu tez doğru değildir. Çünkü erken dönem Yahudi oryantalistler Hıristiyan Avrupa'ya İslâm medeniyetini anlatırken (kendilerinin de içinde bulunduğu Doğu medeniyetlerinin hiç de Avrupalılardan geri olmadığını imâ edercesine) övgü dolu ve takdir edici bir yaklaşım göstermişler. Bu yaklaşımın İsrail'in 1948 yılında kurulması ile değiştiği ve günümüzde ise en kötü örneklerini verdiği şüphesiz doğrudur. Bugün Amerika'da İsrail'in çıkarları için Arapların aşağılanmasını (terörist olarak gösterilmesini) ve Arapların aşağılanması için de bütün bir İslâm'ın terörizmle özdeşleştirilmesini sağlamak için gece gündüz çalışan kimi gazeteci veya yazarlar Yahudi'dir (örnekler; D.Pipes, S.Emerson). Buna rağmen unutmamak gerekir ki; böylesi tetikçi adamların hareket noktaları İsrail tarafgirliğidir. Nitekim böyle tetikçiler her İsrail veya Siyonizm eleştirisini Yahudi düşmanlığı (antisemitizm) olarak yaftalarlar. Bu, İsrail Devleti'nin ve İsrail'in çıkarları için her şeyi feda etmeyi göze alan Yahudi milliyetçilerinin kullandıkları bir taktiktir. Bu yüzden İsrail hakkında özgür tartışma yapmak imkânsızlaştırılmış, İsrail özellikle Amerika'da bir tabu haline getirilmiştir. Yakınlarda bu tabuyu kırma yönünde adım atan saygın iki bilim adamı, Mearsheimer ve Walt'ın yaptıkları araştırmanın ortaya koyduğu üzere İsrail lobisi, Amerikan dış politikasını İsrail'in menfaatleri istikametinde yönlendirmektedir. Hatta bunu ABD'nin çıkarlarının rağmına yapmaktadır. Onların da işaret ettiği gibi İsrail lobisinin bugünkü gücünün arkasında sadece Yahudiler değil, başka gruplar vardır. Son dönemde Hıristiyan Evanjelik köktendinciliğinin körü körüne olan ve İsrail lobisince desteklenen İsrail tarafgirliği ABD'deki İsrail lobisinin gücünü devasa bir hale sokmuştur. Bunların hiçbiri Müslümanların antisemitik söyleme tenezzül etmelerini meşru kılamaz. İsrail'in zulümlerine kızıp İsrail'le hiç ilgisi olmayan, İsrail doğmadan önce ölmüş olan veya şimdi İsrail Devleti'nin bütün ısrar ve iddialarına rağmen onunla bir ilgisi olmayan onca Yahudi'nin hukukunu görmezden gelerek, mesela "Oh, Hitler iyi yapmış" demek büyük bir zulümdür. Hem zulmü onaylamak anlamında zulümdür hem de İsrail'in zulmünden (gelmiş geçmiş) bütün Yahudileri sorumlu tutma anlamında zulümdür. Said Nursi'nin en çok zikrettiği ayet olan "birinin hatasıyla başkası mesul olmaz" ilkesi son derece açıktır. Hazreti Ali'nin mesleği olan mutlak adalet ilkesi, masumların hukukunu, sayıları ne kadar az olursa olsun muhafaza etmeyi öngörür.

Unutmamak gerekir ki 'bir millet olarak Yahudiler' ile 'bir din olarak Yahudilik' arasında bir fark vardır. İsrail ile Yahudilerin tamamı arasında bir fark vardır. Her iki durumda da Yahudilerin kendileri bile bir fark olmadığına inansalar veya olmadığını iddia etseler bile Müslümanlar bir fark olduğuna adalet ve İslamiyet gereği inanmışlar ve inanmalılar. Bugün Amerika'da dindar olmayan bazı laik, kimi zaman solcu Yahudiler var. Yine dindar Yahudi olup İsrail'i tenkit eden ve zalim bulan pek çok Yahudi grup var. Siyonist söylem her ne kadar Yahudilik ve İsrail arasında bir eşitlik kurmaya çalışsa ve Amerika'daki İsrail lobisi Amerikan dış politikası üzerinde hakimiyet tekeli kursa bile bunların hiçbiri bu insanların haklarının çiğnenmesini, görmezden gelinmesini meşrulaştıramaz. Netice itibarıyla antisemitizm Müslümanlara ait olmayan bir Avrupalı tarihin utanç verici bir ürünüdür. Müslümanların bazı Yahudilerin (İsrail Devleti aracılığı ile) yaptığı zulümler karşısında sahip çıkmaya kalkışamayacakları bir toptancı, haksız ve zalimane bir söylemdir. Antisemitist söylemi farkında olmadan benimsemekle Müslümanlar, karşısında öfkelendikleri Siyonizm'in ahlâkî seviyesine düşmüş olurlar ve ahlâkî olarak kaybederler.

(*) Sosyolog; Michigan Üniversitesi'nde ders vermektedir.

Zaman Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT