1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Alnında yıldızlı bere elinde ‘Hürriyet’iyle
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Alnında yıldızlı bere elinde ‘Hürriyet’iyle

19 Nisan 2011 Salı 16:24A+A-

Bugün henüz yirmili yaşlarının başında olan kardeşlerimin çoğu, Hürriyet’in dün tam yarım sayfasını Grup Yorum güzellemesine ayırmasını ya da Vatan’ın “Yorum farkını gösterdi” şeklindeki sayfa manşetini garipsememişlerdir.

Çok değil 10 yıl kadar önce İstiklal’e çıkan annelerimizi yerlerde sürükleyip coplayan polise “gaz veren” merkez medyadaki bu değişimin hikmetine kafa yorduklarını da sanmıyorum.

Hatta aralarında şimdi bu mecralarda boy gösteren vicdan simsarı yazar ablalarının, ağabeylerinin Galatasaray Lisesi önünde kendilerini cep telefonlarıyla fotoğraflayıp twitter’dan yayınlamalarına alkış tutanlar olduğunu bile biliyorum.

Kızmak mümkün mü?

Ne yapsınlar, etrafları, yakın tarihi anımsatıp kıyas yaparak değişimin kodları üzerine analitik değerlendirmeler yapanların altında AKP arayan serbest radikallerle dolu.

Yorum’un konserinde sahne alan Ramiz Dayıları ya da diğer ağabeyleri gibi “biton” bıyığım yok, kahramanlık şiirleri de okumayacağım ama söyleyeceklerim var elbette.

1990’ların başıydı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevini yürütürken bir suikast sonucu yaşamını yitiren Gaffar Okkan’ın Eskişehir’deki devrimcilere göz açtırmadığı yıllardı.

Sadece ve sadece Arı Sineması’ndaki bir Grup Yorum konserinin tertip komitesinde oldukları için iki ağabeyimin tutuklanıp aylarca cezaevinde kaldığını hatırlıyorum.

Gece yarıları evimizin basılıp “delil” diye yorum kasetlerine el konulduğunu, bizlerinse ertesi gün balkona teybi çıkartıp, adına şimdilerde CHP milletvekili adaylığından aşina olduğumuz Hilmi Yarayıcı’nın “Alnında yıldızlı bere”sini çaldığımızı da, sonrasında olanları da...

Ama “bir Allah’ın kulu duymazdı çığlımızı”.

Suç ortaklarıysa hazır ve nazırdı. Hürriyet’i mürriyeti, “teröristler” diye anonsladıkları Grup Yorum’un konserleri sonrasında tutuklanan “müzikseverleri” bile örgüt üyesi yapıverirdi.

Kirli savaşın en netameli dönemleri boyunca merkez medya yargısız infazlarda katledilen öğrencileri, 1996 ve 2000 yılındaki ölüm oruçlarında yaşamını yitiren gencecik insanları, Kürtleri sayfalarından hedef göstermekte tereddüt bile etmedi.

Derken AKP diye bir parti çıkageldi.

Bu kez “farklı” olduğunu, birliklerini şortla denetleme cüreti gösteren Turgut Özal’a karşı “alışamadım” tişörtleri giydirmeyi başardıkları ahaliyi artık kolayca kandıramayacaklarını anladılar.

Erken teşhis koyup embedded’leriyle birlikte “Tehlikenin farkında mısınız” kampanyasına başladılar.

Bu ittifakın amacı, yeni siyasal iktidarın emekli maaşlarına zam yapmasını “e iyi ya işte” diye yorumlayan Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk’a, “AKP’nin iyi bir icraatının bile övülmemesini, çünkü Kartaca’nın mutlaka yıkılması gerektiğini” öğütleyerek ayar veren Oktay Akbal’ın mantığında gizliydi.

Ayrıcalıklarını kaybetme tehlikesini ensesinde hisseden şer ittifakı beş benzemezle çekeceği restler için kurbanlarına göz dikti. Alevilere göz kırptı, ulusalcı sola göz kırptı, sekter devrimci sola göz kırptı, ülkücülere göz kırptı, PKK ve çevresine göz kırptı.

Kuşkusuz AKP ve aslında ülkedeki dünya konjonktürüne uygun dönüşüm sürecine karşı örgütlenen bu şer ittifakı yola, halk arasında “darbeci” diye anılan İstanbul Barosu’nun adına ödül de verdiği, Türkiye Cumhuriyeti Halk Partisi’nin 1930’lardaki Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un önermeleriyle devam edemezdi.

Hâlâ “Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyecek halleri yoktu elbette. Söylemde revizyon, Kemalizm’e cila şarttı.

“Onuncu Yıl Marşı’nı bırakalım, Yüzüncü Yıl Marşı yazalım” diyerek zinde Kemalizm ihtiyacına dikkat çeken bir CHP-PM üyesinin “denişimciliğini” gözümüze soktular. Kimilerimiz de yedi.

Oysa fikri, Ergenekon sanıklarının partisinden aday gösterilmesini “Ne var yani dolandırıcı değiller ya” diye savunan genel başkanı Kılıçdaroğlu gibi lapsuslarında gizli bir statükocuydu bu abi de. Tıpkı Yorum gibi, son dönemlerde merkez medyanın gözdesi haline gelen gazetesindeki köşesinde Ceylan Önkol’dan bahsederken “leş” diye dilinin sürçmesi, liberallere karşı kinini “Cihangir’in, kıçına kadar eteğini sıyırmış hatunları” şeklindeki cümleleriyle kusması henüz hafızlarımızdaydı.

“Ne var yani, ülke değişiyor, darbeciler, statükocular, elitler ve hatta CHP bile değişiyor” diyen ve “Bir daha asla” deyip bu değişime temkinli yaklaşanları kötü niyetli karamsarlar ilan eden güvercin görünümlü “danışmalar” bir kez daha düşünmeliler.

Bu iyi niyetlerine delil olarak “Tam bağımsızlık” şiarıyla Aydın Doğan sponsorluğundaki Grup Yorum konserlerini ya da steril ekranında Cihanerlerle, Ayatalarla AKP karşıtı ne kadar Kürt ya da solcu varsa yan yana getiren artı Banu Güven’i falan örnek gösteriyorlarsa vay hallerine.

Bu ülkenin demokratları, punduna getirip ayaklarını kaydıracak hasımlarının, kitleleri zaaflarından vuracak daha etkili silahlarla donanmasını kazanım sayacak, alkışlayacak kadar saf değil artık.

Unutmayın, Hürriyet bazen statükonun bekası uğruna alnında yıldızlı bere olanlara bile yanaşmaktır.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT