1. HABERLER

  2. HABER

  3. MAVİ MARMARA

  4. Adana B. Belediyesi’ne Açık Mektup
Adana B. Belediyesi’ne Açık Mektup

Adana B. Belediyesi’ne Açık Mektup

“Onlar bizleri öldürsün, esir alsın, Adanalı işadamları da gidip oradaki hapishanelerin masalarını, ranzalarını yapsın, olur mu?” İbrahim Sediyani, pek bilinmeyen bir konuyu gündeme taşıdı.

14 Ağustos 2010 Cumartesi 10:27A+A-

Mavi Marmara katliamının uyandırdığı infial elbette dinecek gibi değil. Kardeşlerimizin maruz kaldığı vahşi saldırı İsrail'e karşı artan kini ve öfkeyi asla dindirmeyecek. Bu çerçevede konu ekseninde daha önce bahsi geçmeyen kimi konular da gündeme gelmiyor. Bunlardan biri de yazarımız İbrahim Sediyani tarafından dile getirildi.

İbrahim Sediyani, son yazısında pek bilinmeyen bir konuyu gündeme taşıdı. Mavi Marmara'da esir edilen kardeşlerimiz götürüldüğü Be'er Şeva ile Adana ili 2001'de "kardeş şehir" olmuşlar. Adana'dan şehidimiz ve yaralılarımızın da olduğu kanlı baskın sonrasında bu gerçeği dile getiren İbrahim Sediyani, Adana Büyükşehir Belediyesi'ne aşağıdaki açık mektubu yazdı:

Adana Büyükşehir Belediyesi'ne Açık Mektup

İbrahim Sediyani / Haksöz-Haber

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin değerli başkan ve yöneticileri;

 

Öncelikle sizlere çalışmalarınızda başarı ve muvaffakiyetler diler, bütün Adana halkını en içten duygularımla selamlarım.

 

4 yıldır haksız ve acımasız bir ambargo altında bulunan ve kutsal Filistin topraklarının bir parçası olan Gazze coğrafyasına insanî yardım götürmek amacıyla geçtiğimiz Mayıs ayında uluslararası 6 sivil toplum kuruluşu, merkezi İstanbul'da bulunan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsanî Yardım Vakfı, merkezi Brüksel'de bulunan The European Campaign to End the Siege on Gaza, merkezi Atina'da bulunan The Greek Ship to Gaza Campaign, merkezi Stockholm'da bulunan The Swedish Ship to Gaza, merkezi Lefkoşa'da bulunan The Free Gaza Movement ve merkezi yine Brüksel'de bulunan The International Committee to End the Siege on Gaza tarafından "Filistin'e Yol Açık" adıyla ve "Rotamız Filistin Yükümüz İnsanî Yardım" parolasıyla 9 gemilik bir filo oluşturulmuş, çeşitli sebeplerden dolayı yolculuğa devam edemeyen üç geminin filodan ayrılmasıyla birlikte, sözkonusu girişim, geriye kalan 6 gemiyle bu kutlu ve ulvî yolculuğu tamamlamaya çalışmıştır.

 

Sayın başkan, saygıdeğer yöneticiler;

 

İçinde gıda maddeleri, yiyecek ve içecek, tekstil ürünleri (giyecek, havlu, yatak takımı, ayakkabı, kumaş, halı, mutfak eşyası, yorgan, battaniye, mobilya ve yataklar), tıbbî araçlar (ultrason tarayıcı aletleri, X – ray aletleri, elektrikli hasta yatakları, dişçilik üniteleri, dişçilik aletleri, doppler ekokardiyografi aletleri, tekerlekli sandalyeler, elektrikli tekerlekli sandalyeler, elektrikli engelli hareket araçları, sedyeler, yürüteçler, otoklav, mamografi aleti, mikroskoplar, kan sirküle makineleri, hemodiyaliz makineleri, radyoloji aletleri, koltuk değnekleri, ENT üniteleri, tomografi makineleri, ameliyat masaları, jinekolojik muayene koltuğu ve çeşitli tıbbî gereçler), ilaçlar, 750 ton demir, 100 ünite prefabrik evler, inşaat gereçleri (tuğla, kereste, sunta, inşaat iskelesi, boru tesisatı gereçleri, elektrikli aletler, plastik pencere çerçeveleri, cam, çelik tel, ölçü aletleri, el arabaları, çivi, monte aletleri, banyo armatürleri, boya, güç dağılım üniteleri, merdiven, izolasyon materyalleri), 3 bin 500 ton çimento, 50 ton seramik tuğla yapıştırıcısı, 16 ünite çocuk oyun alanları, 2 konteyner tahta, 2 elektrik güç jeneratörü, donanım gereçleri (elektirkli el aletleri, makineler, fırınlar, güç üniteleri (5 ünite 85 KWS, 2 ünite 145 KWS, 6 adet 150 KWS, 3 adet 165 KWS, 1 adet 100 KWS, 1 ünite 35 KWS ve 80 ünite 1 – 2 – 5 KWS), ETC, 2 adet tuz arıtma ünitesi ve 20 ton kâğıt bulunan bu "insanî yardım ve dayanışma gemileri", dünyanın farklı dînlerinden, 6 kıt'âdan ve 50'den fazla ülkeden gelen yüzlerce "gönüllü" yolcusuyla birlikte 27 Mayıs Perşembe'yi 28 Mayıs Cuma'ya bağlayan gece, saat 00:30'da "Vira Bismillâh" diyerek Akdeniz'e açılmıştır.

 

Değerli başkan ve yöneticiler;

 

Gerek bu kutlu ve ulvî girşimi başlatıp öncülük eden sivil toplum kuruluşlarının kimlikleri, gerekse gemilerin taşıdıkları yüklere bakıldığında, yıllardır haksız ve acımasız bir ambargo altında tutulan ve nüfûsunun yarısı 15 yaşın altında, dörtte üçü de 25 yaşın altında olan 1, 5 milyon insana insanî yardım götürmek ve sözkonusu haksız ve acımasız ambargonun kaldırılmasına vesile olmak dışında hiçbir amacı olmayan bu 6 gemi, MV Mavi Marmara, Defne Y, Gazze, Challenger – I, Eleftheri Mesogios ve Sfendoni adlı gemiler, 31 Mayıs Pazartesi sabahı saat 04:30'da, gemideki yolcuların henüz cemaatle sabahı kıldıkları bir esnada gözü dönmüş, insanlıktan nasibini almamış İsrail adlı bir terör örgütünün kanlı ve vâhşî saldırısına uğramıştır.

 

Saldırıya uğrayan filonun "amiral gemisi" olan, Komor Adaları bandıralı, 93 m uzunluğunda ve 20 m genişliğinde, 1080 yolcu kapasiteli, 16 deniz mili / saat seyir hızına sahip, su altındaki derinliği 5, 70 m olan, Türkiye Gemi Sanayiî A. Ş. tarafından üretilen ve imalatı 9 Kasım 1994 tarihinde tamamlanan, 1 Mayıs 2010 tarihinde Komor Adaları bayrağı takılan, imâlat numarası 302, üretim kodu D6FU2, IMO kod numarası 9005869 ve MMSI kod numarası 616952000, BRZ ölçüm numarası 4142, ağırlığı 525 ton olan ve bir seferde 512 ton yük taşıyabilecek kapasitede olan Mavi Marmara gemisinde en küçük yolcusu 1 yaşında, en büyük yolcusu da 88 yaşında olmak üzere, dünyanın 36 farklı ülkesinden 587 yolcu bulunmaktaydı.

 

Sayın başkan, saygıdeğer yöneticiler;

 

İçinde bir tane bile silâh olmayan ve tamamen insanî bir amaçla yolculuk yapan, içinde 36 farklı ülkeden ve farklı dîn ve kökenlerden 587 yolcunun bulunduğu bir sivil yardım gemisine, uluslararası sularda, açık denizlerde, 72. milde siyonist İsrail terör örgütü 4 savaş gemisi, 3 savaş helikopteri, 2 denizaltı ve 30 zodyakla saldırarak 9 gönüllüyü hunharca şehîd etti, 23'ü ağır olmak üzere 54 gönüllüyü de yaraladı.

 

Gazze'ye insanî yardım götüren ve uluslararası sularda korsan saldırıya uğrayan "onur ve izzet yolcuları", siyonist teröristler tarafından esir alınarak zorla siyonist işgal altındaki topraklara götürüldü.

 

Aşdod limanında karaya indirilip sorgudan geçirilen ve tutuklanan gönüllüler, kutsal toprakların güneyinde, Negev Çölü üzerinde kurulan Be'er Şeva kentine götürülerek, Ortadoğu'da "İsrail'in Guantanamosu" namıyla ün yapmış olan Ela Cezaevi'ne kondu.

 

İsrail'in elinde üç gün esir olarak kalan ve bunun iki gününü Be'er Şeva kentindeki Ela Cezaevi'nde geçiren gönüllüler, başta Türkiye olmak üzere dünya kamuoyunun ayağa kalkması ve duyarlı bir tepki ortaya koyması sonucu, Türkiye tarafından gönderilen ve Türk Hava Yolları şirketine ait "Anadolu", "Adıyaman" ve "Kütahya" adlı 3 uçağa bindirilerek, 3 Haziran Perşembe sabahı saat 02:00'de Tel Aviv'den İstanbul'a getirildi ve 14 farklı ülkeden 466 gönüllüyü taşıyan uçaklar saat 03:45'te İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na indi. Gönüllüler böylece hürriyetlerine yeniden kavuştular.

 

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin değerli başkan ve yöneticileri;

 

Dünyanın ve insanlık ailesinin uyuyan vicdanını, erdem ve fazilet duygularını harekete geçiren Mavi Marmara gemisinde Çukurova'nın incisi, zengin mutfağı ve "yere düşen bulutlar" olarak nitelediğimiz pamuk tarlalarıyla meşhur Adana ilimizden de 8 yolcu vardı: Dünya Taekwondo Şampiyonu Çetin Topçuoğlu, Avrupa Taekwondo Şampiyonu Çiğdem Topçuoğlu, tekstilci Cihangir Pakdil ve eşi Fatma Pakdil, öğretmen Fevziye Şenoğlu, Star Gazetesi muhabiri Halil Bilek, reklâmcı Muhittin Yıldırım ve Suat Koşmaz.

 

Mavi Marmara gemisine Adana'dan katılan 8 yolcudan dünya şampiyonu millî sporcumuz ve kıymetli hocamız Çetin Topçuoğlu siyonist askerler tarafından şehîd edilirken, aralarında eşi Çiğdem Topçuoğlu'nun da bulunduğu diğer 7 kişi, tüm gönüllülerle birlikte zorla İsrail'e kaçırılmış, Be'er Şeva kentindeki Ela Hapishanesi'nde demir parmaklıklar ardına konulmuştur.

 

Sayın başkan, saygıdeğer yöneticiler;

 

O günlerde tüm ülke çapında haklı olarak siyonist katillere karşı bir öfke ve tepki birikmesi oluşmuş, ülkemizin dört bir yanındaki duyarlı halkımız bu haklı öfke ve tepkisini kitlesel miting ve gösterilerle ortaya koymuş, Be'er Şeva kentindeki hapishaneden kurtulup özgürlüğüne kavuşan Adanalı gönüllüler de memleketlerine döndüklerinde Adana Şakirpaşa Havaalanı'nda coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanmıştır.

 

Ancak ne hazindir ki, aralarında hepsi de biribirinden değerli Adanalı 7 hemşehrinizin de bulunduğu yüzlerce insan Be'er Şeva kentindeki bir hapishanede demir parmaklıklar ardına konulurken ve bu yüzden bütün Türkiye ayağa kalkıp sokaklara dökülmüşken, hiç ama hiç kimsenin, hatta Be'er Şeva'da esir olarak tutulan Adanalı gönüllülerin ve yakınlarının bile farkında olmadığı bir gerçek vardı: Adana şehrimiz ile İsrail'de gönüllülerin hapishaneye atıldığı Be'er Şeva kenti 2001 yılından beri, tam 9 yıldır "kardeş şehir" idiler.

 

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin değerli başkan ve yöneticileri;

 

Öncelikle 2000 ve 2001 yıllarına dönük birkaç müphem noktayı gündemleştirmek, ardından günümüze gelmek istiyorum:

 

1 – Adana ile Be'er Şeva kentlerinin "kardeş şehir" olmaları talebi bildiğim kadarıyla ilk olarak 1999 yılında İsrail tarafından gelmiş ancak Adana Büyükşehir Belediye Meclisi'ne takılmıştı. Adana Büyükşehir Belediye Meclisi nasıl oldu da 2001 yılında tam aksi bir kararla bu talebi onayladı?

 

2 – Be'er Şeva kent belediyesinin o zamanki talebi önce Dışişleri Bakanlığı'na, ardından İçişleri Bakanlığı'na gönderilmiş, dosya burada incelendikten sonra Adana Valiliği'ne gelmişti. Hatırladığım kadarıyla o zaman Adana Valiliği bu konuda yekili merciînin Adana Büyükşehir Belediyesi olduğuna karar vermiş, Belediye Meclisi'nde görüşülen dosya, yanlış hatırlamıyorsam Fazilet Partili Cemal Oğuzhan'ın karşı çıkmasıyla onaylanamamıştı. Konu ile ilgili yapılan görüşmelerden sonra 2000 yılındaki Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan basın açıklamasında, tarihe geçecek gariplikte bir ifade kullanılmış ve dosyanın "ilgili komisyona sevkedildiği" bildirilmişti. Ancak belediye, "ilgili komisyon"un hangisi olduğunu, basın mensuplarının tüm ısrarlarına rağmen söylememişti. 28 Şubat post – modern darbe sürecinin garabet örneklerinden biri olan ve dünyada ancak bizim ülkemizde yaşanabilecek bu "tuhafın da ötesi" olayda, insanın aklına ister istemez şu sorular takılıyor:

 

a ) Dünyanın bütün ülkelerinde, bir belediyenin başka bir ülke belediyesiyle "kardeş" olmasına o belediyenin kendisi karar verirken, bizde bu tür işlere de bakan böyle bir "komisyon"un varlığı, belediyecilik açısından oldukça garip değil midir?

 

b ) Bu nasıl bir "komisyon"dur ki, Büyükşehir Belediye Meclisi, Valilik, hatta İçişleri Bakanlığı ve hatta Dışişleri Bakanlığı'nın bile karar veremediği bir konuda karar verebiliyor, onların hepsinin de üzerinde bir "komisyon" olarak dosya en son oraya gidiyor? Türkiye'de İçiçleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın bile üzerinde olan bu "komisyonun" ismini öğrenmek isteriz doğrusu.

 

c ) Be'er Şeva kentinin Adana kentiyle "kardeş" olma talebi Adana Büyükşehir Belediye Meclisi, Adana Valiliği, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından, bunların hiçbiri tarafından onaylanmadığı ve kabul edilmediği halde, aradan sadece bir yıl geçtikten sonra, 2001 yılında iki kent arasında iş bu "kardeş kent antlaşmasının" imzalanması, dosyayı en son teslim alan "komisyon"un kimliği hakkında daha çok merak uyandırıyor ister istemez. Ve şunu merak ediyor insan: Bu komisyon sivil mi yoksa askerî mi?

 

3 – Be'er Şeva kenti, dünyada ve Türkiye'de onlarca şehir varken, neden özellikle Adana ile "kardeş" olmak istedi? Hatta Adana ile "kardeş" olmayı o kadar bir "dâvâ" haline getirmişlerdi ki, hatırladığım kadarıyla teklifi ilk olarak Adana Büyükşehir Belediyesi'ne yapmamışlar, "daha üst merciîlere" iletmişlerdi ve Adana Büyükşehir Belediyesi, Be'er Şeva kentinin kendileriyle "kardeş" olmak istediklerini bu kentten değil, Türkiye'deki "üst merciîlerden" aldığı bir tebliğ vasıtasıyla öğrenmişti. Bu bir iddiâ değil, gerçektir. O günlerde Belediye Meclisi'nde konu görüşülürken, Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak'ın "Keşke isteklerini direk bize gönderselerdi; dosya bu kadar gezmezdi" diye yakındığını, Fazilet Partili Cemal Oğuzhan'ın ise "Neden ısrarla 'kardeş' olmak istiyorlar? Neden Adana'yı seçtiler?" diye sorduğunu ama kimsenin bu sorunun cevabını bilemediğini kimse inkâr edemez, sanırım.

 

Sayın başkan, saygıdeğer yöneticiler;

 

Yukarıdaki paragraflarda hatırlattıklarımız, elbette ki geçmişe dönük bir "hafızâ tazeleme" babındadır ve hiç birinden siz değerli yöneticiler mes'ul değilsiniz.

 

Ancak günümüze gelirsek, ne yazık ki yine hiç de içaçıcı olmayan gerçeklerle karşılaşıyoruz. 

 

Aralarında 7 Adanalı'nın da bulunduğu yüzlerce insanî yardım gönüllüsü Be'er Şeva kentindeki Ela Hapishanesi'ne konulduğunda, ülkemizin hemen hemen tüm illerinde olduğu gibi Adana'da da büyük bir infiâl gerçekleşmiş, gönüllülerin Be'er Şeva'da "esir" olarak tutulmasına karşı kitlesel tepkiler gerçekleşmişti ki bu tepkiler yalnızca halk bazında değil, bizat hükûmet ve devlet bazında da ortaya konmuştu.

 

İşte tam da o günlerde "gizli bir el", adetâ yangından mal kaçırırcasına bir iş mi yapıyordu?

 

Mavi Marmara gemisinin yolcularından olan bir gazeteci olarak, bu gerçeği ifşâ etme sorumluluğu hissediyorum: Gönüllülerin Be'er Şeva kentinde "esir" olarak tutulduğu o infiâl günlerinde, "meçhul bir el" tarafından, Adana ile ilgili tüm tanıtım yayınlarında, Adana şehrinin Be'er Şeva kentiyle "kardeş kent" olduğu bilgisi silindi mi? Adeta yangından mal kaçırırcasına silindi mi bu bilgiler?

 

Adana ile Be'er Şeva kentlerinin "kardeş" olduklarına dair bilgiyi haliyle şu anda hiçbir Türkçe kaynakta bulmak mümkün değil. Ancak bu iki şehrin 2001 yılından beri "kardeş şehir" oldukları bilgisi, bütün İbranîce kaynaklarda olduğu gibi duruyor. Bunun "İsrail propagandası" olduğunu söylemek de hayli güç! Zira aynı bilgi, İngilizce ve Almanca kaynaklarda da olduğu gibi duruyor.

 

Adanalı değilim ama bir "gazeteci refleksiyle" şunu merak ediyorum: Bu bilgiler apar topar silindi mi yoksa hiç mi yoktu?

 

Sayın yöneticiler, saygıdeğer yetkililer;

 

Yukarıdaki paragraflarda bahsettiklerimizin ilk kısmı geçmişle, ikincisi de günümüzle alakalıydı. Hadi biz yine de "olan olmuş" diyelim ve konunun fazla da üzerine gitmeyelim. Sadece geleceğe bakalım.

 

Gelecekle ilgili olarak, şu soruları sormak istiyoruz:

 

1 – Adana Büyükşehir Belediyesi, 7 tane Adanalı hemşehrisini haksız yere zindana atan Be'er Şeva kentinin belediyesiyle "kardeş kent" olmaya devam mı edecek?

 

 2 – Hayat arkadaşı İsrail tarafından öldürülen Çiğdem Topçuoğlu ve Be'er Şeva'da hapis yatan diğer Adanalılar için, bizzat Be'er Şeva ile "kardeş" olmak nasıl bir duygudur acaba? Sizce bu durum o 7 Adanalı hemşehrinizi rahatsız etmez mi? Bu "kardeşliğin" sürdürülmesine razı olurlar mı?

 

3 – Dünyada yüzlerce güzel şehir varken Be'er Şeva ile yine de "kardeş" olmaya sahiden devam mı edilecek? İki belediye arasındaki bu anlaşmayı iptal etmeyi düşünmez misiniz? Bu anlaşma, dünya şampiyonumuz ve hocamız Çetin Topçuoğlu'nun hayatından, 7 Adanalı'nın gaspedilen hürriyetlerinden, çiğnenen onur ve haysiyetlerinden daha mı önemlidir?

 

4 – İsrail'in bütün bu yaptıklarına karşılık kınama mesajlarının yeterli olduğunu mu düşünüyorsunuz?

 

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin değerli başkan ve yöneticileri;

 

Çukurova'nın incisi, zengin mutfağı ve "yere düşen bulutlar" olarak nitelediğimiz pamuk tarlalarıyla meşhur Adana ilimizin Be'er Şeva ile "kardeş belediyeler" olması bizi son derece üzmekte, müteessir etmektedir. Ayrıca, kırıcı ve onurumuzu rencide edici bir durumdur da.

 

Bunun ne derece kırıcı ve rencide edici olduğunu anlayabilmeniz için, "kardeş" olduğunuz Be'er Şeva kentindeki Ela Hapishanesi'nde yaşadıklarımızdan bir anekdot aktarayım:

 

Be'er Şeva'daki Ela Hapishanesi'ndeyken, İsrail polisi bize su ve yiyecek ikrâm etmişti. Aramızdan bazı arkadaşlarımız, "Ben sizin suyunuzu içmem" diyerek İsrailliler'in ikrâm ettikleri suyu reddettiler. Bunun üzerine İsrail polisleri dalga geçercesine kahkahalar attılar ve arkadaşlarımıza şu cevabı verdiler: "Bizim suyumuz mu? Bizim suyumuz değil. Bu su, sizin suyunuz."

 

Suya baktık, Türkiye'den gelen suydu; Türk malıydı. Aynı şekilde, hapishanedeki koğuşlarda bulunan bütün masalar, oturaklar, ranzalar, hepsinin üzerinde Türk şirketlerinin imzası vardı.

 

Adanalı hemşehrileriniz Be'er Şeva'da haksız yere hapsedilirken, o belediyeyle "kardeşlik" ilişkisini sürdürmeniz mümkün değil. Onlar bizleri öldürsün, esir alsın, Adanalı işadamları da gidip oradaki hapishanelerin masalarını, ranzalarını yapsın, olur mu? Bu hak mıdır? Bu revâ mıdır?

 

Neden? Yarın daha çok gönüllü hapsedilsin, daha çok insan öldürülsün, kelepçelensin, esir tutulsun diye mi? 

 

 Sayın başkan, saygıdeğer yöneticiler;

 

Elbette her kurumun yetkili olduğu alanlar vardır ve yetkilerinin belli bir sınırı vardır. Sizden İncirlik üssünü kapatmanızı talep etmiyoruz, çünkü bu sizin yetkinizde olan bir husus değil. Fakat Be'er Şeva ile "kardeş kent" anlaşmasını yırtıp çöpe atmak, tamamen sizin yetkinizde ve gücünüzde olan bir konudur.

 

Sizin duyarlı ve erdemli bir tavır ortaya koyacağınıza ve aranızdaki "kardeş kent" ilişkisine son vereceğinize yürekten inanıyoruz.

 

Bu müjdeyi de en kısa zamanda sizlerden duymayı diliyoruz.

 

Saygılar sunar, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

İbrahim Sediyani

Mavi Marmara yolcusu, Elâzığlı

14.08.2010, Frankfurt

[email protected]


İsrail esaretinden kurtulan Çiğdem Topçuoğlu, memleketi Adana'ya ayak basarken... Ancak ne hazindir ki, aralarında hepsi de biribirinden değerli Adanalı 7 gönüllünün de bulunduğu yüzlerce insan Be'er Şeva kentindeki bir hapishanede demir parmaklıklar ardına konulurken ve bu yüzden bütün Türkiye ayağa kalkıp sokaklara dökülmüşken, hiç ama hiç kimsenin, hatta Be'er Şeva'da esir olarak tutulan Adanalı gönüllülerin ve yakınlarının bile farkında olmadığı bir gerçek vardı: Adana şehrimiz ile İsrail'de gönüllülerin hapishaneye atıldığı Be'er Şeva kenti 2001 yılından beri, tam 9 yıldır "kardeş şehir" idiler.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum