1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. 367, 368, 369...
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

367, 368, 369...

19 Şubat 2010 Cuma 19:00A+A-

Bir kez daha görülerek anlaşıldı ki tarihi günler yaşıyoruz, bir tarihin yeniden yapılışına şahit oluyoruz. Otokrasiye karşı demokrasinin tarihi...

Bu yüzden de o tarihi sürecin içinde olmak, katkı vermek ve hatta sadece izlemek bile kolay değildir; acılıdır, sancılıdır. Yakın ve uzak tarihten biliyoruz ki böyle süreçler sabır tüketir, sinir bozar. Sonuçta soğukkanlı olan, sinirlerine hakim olan ve illa da meşruiyetten sapmayan kazanır...

Daha düne kadar varlıkları ve isimlerini bile bilinmeyen kurumların aslında sistemin gerçek sahipleri olduğu görüyoruz. Kim, egemen ise onun adına sistem sahipliğini garanti eden kurumlar bunlar. Hükümet değil, Meclis değil, asker değil, bakanlar kurulu değil, hariciye değil, meteoroloji idaresi değil, yargı var bu ülkede. Yargı da bilinmekteydi ama öyle bilindiği gibi mahkeme değil, hakim değil, savcı değil bambaşka şekillerle tezahür eden bir yargı.

Karşımıza, bir akşam Meclis’te 367 sıfatıyla, bir sabah hakimler savcılar kurulu şekliyle çıkan dediği dedik bir yargı. Herkes; hükümetler, bakanlar, başbakanlar, askerler, sokaktaki insanlar, medya patronları, yargının vaz’etitği hukuka uymak zorundadır ama o değildir. Zira, her istediğinde kendi hukukunu yeniden tayine ve ilana muktedirdir. Mesela dün, devam eden dava hakkında görüş belirtmek bile suç iken, bugün devam eden davanın heyeti hokus pokus yok olabilir. Yarın, devam edene davaya müdahale etmek yeniden suç olabilir. Dün, hakim teminatı en vazgeçilmez hak iken bugün olmayabilir. Yarın yine tersi olabilir. 

Dün 367 olur, bugün 368, yarın 369.

Yüksek yargı neyi nasıl yorumlarsa hukuk da odur hak da...

Lafı uzatmayalım, ona güvenelim ve onu asla yıpratmayalım. O kendini yıpratsa da...

Peki bu bir çıkmaz mıdır? Değildir. Esasen yargı da aldığı her kararla, verdiği veya vermediği her hükümle yeniden yapılanmaya, her şeye rağmen giderek hızlanan demokratikleşmeye muazzam katkılar sağlamaktadır.

Toplum, demokrasinin alternatifinin ne olduğunu başka türlü anlayamazdı çünkü...

Son vak’a apaçık göstermiştir ki, Ergenekon davası hepimizin zannettiğinden çok daha mühim, çok daha elzem, çok daha derinlikli ve selamete ulaşması hayati öneme haiz bir davadır. Bu dava doğru yere dokunmuş, doğru izi yakalamıştır.

Görülmüştür ki, darbe belgeleri, darbe teşebbüsleri ve bunları destekleyen planlar, andıçlar, ıslık-kuru imzalı kağıtlar, DVD’ler, VCD’ler, her birinin ortaya çıkması, konuşulması, yazılması, çizilmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi için yine zannettiğimizden çok daha mühim hadiselerdir.

Yine görülmüştür ki, bu ülkenin cesur hukuk insanları faili meçhullerin kapağını açmakla fevkalade iyi bir iş yapmışlardır.

Şimdi bir daha görülmektedir ki kozmik odanın sırrına kadar dayanan hukuk doğru bir iş yapmıştır.

Yeraltındaki silahları kazınması, yer üstündeki planların deşifre edilmesi sayesinde yıllardır sadece lafla yürüyen demokrasi gemisine tam yol almaya başlamıştır.

Ergenekon doğru yere dokunmasa, darbe planları gerçek olmasa, o planlar, o silahlar kapıdaki bir tehlikeyi anlatmasa, faili meçhuller, sırlar bu ülkenin ruhuna çöken karanlığı kaldırmak için önemli adımlar olmasa, emin olun önceki gün yaşananlar yaşanmazdı.

Arınma, temizlenme, aydınlanma bu kadar mesafe almamış olsaydı hiçbir şahıs ve hiçbir kurum kendini inkara kadar varan bir telaşa kapılmazdı. 

O yüzen düne kadar kimin neyi yargılatmadığı, kimin neyi örtbas etmeye çalıştığı önemliydi belki ama bugün değildir. Zira, değişimi isteyenler güçler henüz gerçek demokrasiyi getirememiş olsalar da bilerek veya bilmeyerek bütün maskeleri düşürmeyi başarmışlardır.

Hal böyle olduğundan kimse, “gerilim var” bahanesiyle demokrasiden ve hukuktan kısmaya kalkmasın. Gerilim var çünkü, değişim isteyenler kadar değişime direnenler var.

STAR

YAZIYA YORUM KAT