1. YAZARLAR

  2. Vahdettin Işık

  3. "Zulüm" Kavramı

"Zulüm" Kavramı

Ocak 1997A+A-

"Zulümat'la nâr bir olur mu?"(13/Rad, 16)

"Allah'tan gelen şehadeti gizleyenden daha zalim kim olabilir" (2/Bakara. 140)

Zulm, sözcük olarak "bir şeyi yerine koymamak", "bir şeyi uygun olmayan yere koymak" anlamında kullanılmaktadır. Başka bir şekilde söylersek; "yolun üzerinde dosdoğru gitmemek, haddi aşmak, sapmak" zulmün temel özelliğidir1.

Araplar, belli bir yolda sebat etmeyi, o yoldan katiyyen ayrılmamayı ifade ederken lezimu'tarik felem-yezlimuhu derler. Bu ifadeyle, yola zulmetmedi, yolun üzerinde dosdoğru gitti, sapmadı" demek istenir.

Yine, "ehaze fi'l-tarik, fe-ma zaleme yeminen ve la şimalen" derken de, "yola koyuldu, sağa sola sapmadı" demek istenir.2

Esasen bu anlatılanları A'raf Suresi'nin 44 ve 45. ayetlerinde özet olarak görebilmekteyiz:

"... Aralarından bir seslenici "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun" diye seslenecektir."(7/Araf, 44)

"O (zalim ola)nlar ki, Allah' in yolundan alıkoyup onu eğriltmek isterler..." (7/Araf,45)

Kur'an'da bu kullanımın karşıtı olarak kist sözcüğü kullanılmaktadır: "Rasulleri geldiğinde kist ile hükmeder onlara zulmedilmez." (10/Yunus, 47)

Kist çoğu kez adaletle eş anlamda kullanılmaktadır. Kist, hakları yerli yerinde takdir etmedir.

Yinelersek zulüm "yerli yerine koymamak, sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak" gibi anlamlara gelmektedir. Bu yüzden, Adem(a)'in Allah'ın yasağını dinlemeyip şeytana uyduğu için yasak ağaçtan yemesi Kur'an'da "zulüm" ile tanımlandığı gibi, İblis'in Allah'a karşı gelerek direnmesi de "zulüm" olarak tanımlanmaktadır. Buradan hareketle denilebilir ki, insanın her türlü yanlış, yersiz, zamansız, eksik ve fazla hareketi zulm olarak tanımlanabilir.

Bütün bu anlamlarla yüklü olan zulmün dayandığı temel "nûr'dan yoksun olmaktır. Çünkü her varlığı kendi gerçekliğine uygun bir yere koyabilmek için öncelikle o varlığın gerçekliğini hakikate uygun bir şekilde algılayabilmek gerekir. Algılamanın doğru olması ise doğru duyumlara/verilere ve doğru değerlendirme yapabilecek salim bir akla bağlıdır. Biliyoruz ki, eksik ve/veya yanlış verilerle doğru değerlendirmeler yapılamaz. Keza, doğru veriler (duyumlar)e sahip olmak da yetmez; çünkü bu verileri anlamlandırma çabası değer sistemimize göre şekillenmektedir. O halde, verileri anlamlandırmamızı doğru ilkeler/ölçüler (değerler) belirlediği oranda doğru algılama sağlanabilir.

Söz konusu durumu iki vurguyla özetleyebiliriz:

i- Doğru anlamlara ulaşabilmek için gerçeğe/vakıaya uygun veriler gereklidir.

ii- Verileri anlamlandırırken doğru değerlere/ilkelere sahip olmak gerekir.3

Bu öncüllerden sonra zulüm ile nûr arasındaki ilişkiyi tanımlayan önermemize yeniden dönebiliriz. "Zulm"ün varlık bulması "nûr"dan yoksun olmaya dayalıdır demiştik; şimdi bu konuyu biraz açıklayabiliriz.

Kur'an-ı Kerim defalarca Nûr'un karşıtı olarak Zulumet'den bahseder: "Allah mü'minlerin velisidir, onları zulûmat(zulmetler )dan nûr'a çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nûr'dan zulümat'a çıkarır..." (2/Bakara, 257)4

Nûr'un karşıtı olarak kullanılan zulmet, karanlığı ifade eder. Karanlıkta kalan insan neyi nasıl yapacağını ve neyi nereye koyacağını bilmez. El yordamıyla, hareket eder, yapılmaması gerekenleri yapar. En'am Suresi'nin 39. ayeti bu durumu açık bir şekilde bize bildirmektedir: "Ayetlerimizi yalanlayanlar zulümat içinde kalmış sağır ve dilsizdirler" Allah, kendisine karşı taahhütlerini bozan fasıkların nurlarını ellerinden alarak onları zulümata terk etmiştir. Bu nedenle onlar varlığı doğru olarak algılayamazlar: Çünkü "Onların hali, ateş yakan öyle kimselerin hallerine benzer ki; (o ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah, (çevrelerini) göremesinler diye onların nurunu alıp zulümat (zifiri karanlık)a gömer. Onlar sağır, dilsiz, kördürler ve artık geriye dönemezler... Allah hakikati inkar edenleri (kudreti İle) kuşatır" (2/Bakara, 17-18)5

Doğal olarak Allah insanı durup dururken zulümat (karanlık)a terk etmez: "İçlerinden sana kulak veren var. Akletmiyorlarsa sağırlara sen mi duyurucaksın? İçlerinden sana bakan var. Gör umuyorlarsa, körleri sen mi yola getireceksin? Allah hiçbir şekilde insanlara zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmetmektedirler." (12/Yunus, 42-44)

Görüldüğü gibi Allah'ın ve Rasûlü'nün hayat veren çağrılarına kulak asmayan, kulakları varken onları duymayan, gözleri varken görmeyen yani, akletmeyen kör ve sağır insan zulm, yani karanlık içindedir. Yani insan kulaklarını tıkayıp, gözlerini kör etmekle kendi kendisine zulmetmekte, kendi karanlığını kendisi oluşturmaktadır.6

İnsanı sarmalayan bu karanlık, insanın Rabbi ile, insanın toplumla, insanın tabiatla, nihayet insanın kendisi ile ilişki süreçlerinde şekillenmektedir.

Bütün zulümlerin temelinde ise insanın Allah ile olan ilişkisini yerli yerine oturtmaması (kist üzere sürdürememesi) vardır. Bu nedenledir ki, şirk, küfr, yalanlama, fısk ve cehaletin her türlüsü Kur'an'da zulm olarak tanımlanır.7 Üstelik şirk ve küfr gibi zulümler içerisinde bulunan insanların günahlarını da Allah bağışlamayacaktır.8 Çünkü şirk ve küfr büyük bir zulümdür. Biliyoruz ki, ilah, Rabb ve melik olma Allah'ın hakkıdır ve insan yalnızca Allah'ı rabb, ilah ve melik olarak tanıması gerekir. Bu hakkı sahibine vermeyen insan birinci derecede, yani en büyük zalimdir. Lokman Suresi'nin 13 ayeti de buna dikkat çekmektedir: "Allah'a şirk koşma. Muhakkak şirk büyük bir zulümdür." (31/Lokman, 13)

Allah'la, ilişki boyutundaki zulüm, Allah'a iftirada bulunmak, indirmediğine indirdi, indirdiğine indirmedi demek, emrini, yasağını ve Kitap'ta bildirdiklerini gizleyip değiştirmek, ayetlerinden yüz çevirmek, mescitlerde adı'nın anılmasını yasaklamak ve insanları bundan alıkoymak" şeklinde de tezahür edebilir.9

Bu ölçüsüz tutum, insan hayatının her alanına yansıyarak hayatı zulmete boğacaktır. Sözgelimi, faizli muameleler zulümdür (2/279), yetimlerin mallarını haksız yere yemek zulümdür. (4/10), yeryüzünde fesat çıkarıp refahla şımarmak zulümdür. (11/116), karşılıklı, ilişkilerde Allah'ın çizdiği sınırların dışına taşmak zulümdür. (5/29), insanlar arasında hüküm verme mevkiine geçildiğinde, bu mevki ister küçük ister büyük olsun, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulümdür. (5/45) Mü'minler ise zalim de mazlum da olmamalıdırlar. Allah Bakara Suresi'nin 279. ayetinde bunu açık olarak bildirmektedir. "Ne zulmedersiniz, ne de zulme uğrarsınız."

Buna karşın, mü'minler şayet zulüm sayılan bir davranış sergilerlerse, hemen tevbe eder ve halini düzeltirler: "Kim zulmettikten sonra tevbe eder ve halini düzeltirse, Allah da tevbesini kabul eder" (5/Maide, 39).10 Oysa mü'minlerin aksine kafirler ve müşrikler zulümlerinde ısrar ederler.11

Kur'an böyle bir ısrar içerisinde olan zalimleri şiddetle eleştirir. Özellikle toplulukları yok oluşa götüren en önemli sebeplerden birisinin insanlar arasındaki ilişkilerde adaletin yerini zulmün alması olduğu üzerinde durulur.

"De ki: Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse zalimlerden başkası mı yok olur, bana bildirin." (6/En'am,47)12

Zalimler yalnızca bu dünyada değil kuşkusuz ahirette cezaya müstehak olacaklardır.

"Onları ateşe çağıran önderler kıldık, kıyamet günü yardım görmezler." (28/Kasas,41)

Zulmün nasıl bertaraf edilebileceğine yönelik olarak Kur'an'ın yol gösterici olan mesajına atıfta bulunarak yazımıza son verebiliriz:

"Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip durmaktadırlar. Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylemektedirler. Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir." (26/Şuara, 225-227)13

Dipnotlar:

1- Örnek kullanım için bkz. Talak, 65/1

2- Lisanü'l Arab, c.12, s.373

3- Bkz. Kur'an-ı Kerim, 24/Nur, 40, 27/Neml, 63

4- İlgili ayetler için Bkz. 13/Ra'd/16; 6/En'am,1; 5/Maide, 16; 14/İbrahim, 5; 2/Bakara, 17-18...

5- "Allah'ın insanın nûr'unu alması"nın anlamı için bkz. Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, c.2,s. 499, dipnot 4.

6- 2/Bakara, 54; 3/Al-i İmran,117; 10/Yunus, 42-44; 16/Nahl, 33.

7- 6/En'am, 68, 93; 9/Tevbe. 23; 21/Enbiya, 2, 3, 5; 22/Hac. 52-53; 39/Zümer, 32; 11/Hud: 18-19; 2/Bakara, 114; 4/Nisa, 168

8- 4/Nisa, 168

9- 2/Bakara,114, 140; 6/Enam, 19-21

10- Bkz. 3/Al'i İmran, 50; 4/Nisa, 64, 5/Maide, 39

11- Bkz. 3/Al'i İmran, 151

12- Bkz. 10/Yunus,13; 17/İsra, 59; 14/İbrahim, 13; 28/Kassas, 40-41; 29/Ankebut, 31.

13- Ayetin bağlamını daha iyi anlamak için bkz. M. Esed age. c.ll, sy. 756-760.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR