Toplumsal barış için affedebilmek

Serdar Demirel

Kusur, suç ve hatayı bağışlamak, bunlardan dolayı cezalandırmaktan vazgeçmek anlamına gelen af, İslâmî öğretilerde ve bu öğretilerin şekil verdiği Müslüman algı dünyasında önemli bir yere hâizdir.

Bireyin başka bir bireyi, toplumun başka bir toplumu yaptıkları haksızlıklardan ötürü bağışlaması şeklinde insan hayatında işlev gören af, insan kalbini tamir eden ve toplumda meydana gelecek husûmetleri ortadan kaldıran üstün ahlâkî bir meziyettir.

Affetmek içten gelen duygularla, gönül rizasıyla yapılır ancak. Bu yüzden affetme makamında olup da affedebilmek kolay değildir. Zorla yaptırılan af ise adalet duygusunu zedeler, buna af gömleği giydirilmiş olsa da, af denemez.

Af, öncelikle affeden kalbi rahatlatır, çünkü öfke biriktiren kalp biriktirdiği öfkenin ruhunu zehirlemesine pek mâni olamaz, sonra da bunun yön verdiği duygularla orantısız ceza verme peşinde koşar. İntikam almayı yüce bir davaya bile dönüştürebilir.

Affedebilen insan ve affedebilen bir toplum sağlıklı bir bünyeye sahiptir. Affetmek bir zayıflık göstergesi değil güçlü bir iradenin sonucudur.

Müslüman algısında bu ulvî ahlâkî vasfın temel dürtüsünü, yaratanın affına mazhar olma arzusu besler ve büyütür. Bu da bu dünyada vuku bulmuş bir kusur ve suçu maddi karşılık beklemeden metafizik dünyada karşılığına ulaşma inancıyla yapılır. Allah için bağışlamak, affetmenin en yüce olanıdır.

Dünyevî karşılık için de insan bağışlayabilir. Ancak bu dünyada bir menfaat karşılığında bağışlamakla âhiret yurdunda bunun karşılığını bekleyerek affetmek arasında şekilsel birliğe rağmen içerik olarak ciddi farklılıklar vardır.

Bu dünyaya has olan bağışlamak maddi bir karşılık, yahut toplumsal bir övgüye mazhar olmak, en azından kendi iç dünyasında bir sukûnete kavuşmak gibi fayda sağlamak amaçlarıyla yapılır. Bu tarz bir bağışlamanın bu dünyada maddi ya da psikolojik bir pozitif girdiye sebep olduğu açıktır. Bağışlamanın karşılığı âhirete ertelenmeden bu dünyada alınır neticede.

Diğeri ise bu dünyaya ait kavramlarla açıklanamaz. Hem kavramsal çerçeve hem umulan ödül gayb dünyasıyla ilgilidir çünkü. Bu gaybî beklentinin özünde ise iki ödül vardır; birincisi, Cennete girme arzusu, ikincisi de, İslâm tasavvurunda ondan daha önemli olan Allah’ın (c.c) rızasına erişme temennisidir. Bu ikisinin de taalluk ettiği ve beslendiği hakikat, güçlü bir Allah inancıdır. Allah inancı da özünde gaybî olana imandır.

İslâm tasavvurunda affetmeyi bilenler bağışlanmayı beklemelidir. Al-Afüv (çok affeden) ve El-Ğafûr (affı ve mağfireti pek çok olan) Allah’ın (c.c) güzel isimlerindendir. Esmâül Hüsna’nın beşer hayatında ve beşer gücü nisbetinde tecellisi de hayata dirlik ve anlam katmaktadır.

Affetmek, dolayısıyla Allah’ın kadîm sıfatıdır. Bu sıfatın taalluk ettiği sınır ise çok geniştir. “Allah kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez. Ancak ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder.” (Nisa: 4/48)

Toplumsal barışın en önemli kurucu unsuru affetmektir denebilir. Özellikle de karşılıklı bedeller ödemiş aynı coğrafyayı paylaşan toplumlar için.

“Olur ki Allah sizinle düşman olduklarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Müntehine: 60/7)

Bütün kışkırtmalara rağmen bu coğrafyada bir Kürt-Türk çatışması çıkmadıysa eğer, bunu kader birliği etmiş bu halkların affedebilme becerisinde aramak gerekir. Bu yüzden öfke biriktirenler, bize, affetme erdemini boşuna unutturmaya çalışmıyorlar.

YENİ AKİT