Sosyolojik problemler var

Ahmet Selim

Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal İsyan ve Kutsal Barış adlı kitapları 15 cilttir.

Sağ pek okumamıştır bunu. Kutsal Barış'ın son cildinde de 70 sayfalık bir bölümde Dersim anlatılır. Benim gördüğüm ilk "tahkiye" tarzında anlatımdı bu. Baştan sona ayrıntılar verilerek hikâye ediliyor. Tabii bu bir tarih kitabı değildir, belgeler zikredilmemiş, gösterilmemiştir. Ama yine de bir önemi var. Nazım Hikmet'in Atatürk'e "Ben, Deniz Kızı Eftelya değilim" diye davet reddinde bulunduğu Nazım'la ilgili her kitapta yer alır. Hasan İzzettin Dinamo, bu konuyu Nazım'a sorduğunu, "yok öyle bir şey" cevabını aldığını açıklar o kitapta. Yani bir efsaneyi bitirir. Böyle de önemli bilgiler vardır o ciltlerde.

Bir şeyin varlığını ispat için, başka hususların varlığını reddeden bir abartmaya gitmek doğru da değildir, faydalı da. Siviller bir araya toplanıp üzerlerine ateş ediliyorsa, bu yeteri kadar vahimdir. "İsyan yoktu, hiçbir şey yoktu, Fransızlar yoktu, İngilizlere mektup yazılmadı" demenin, bunları ispatlamaya çalışmanın, anlamı yok. Çünkü onların varlığı, sivillerin, kadınların, çocukların ziyan edilmesini asla mazur göstermez; bu başka bir konudur. Böyle bir şey yapılmışsa, bunun yazılı belgesi, yetkisi olmaz zaten. Benim kanaatime göre, üst seviye yetkililerinden gelme böyle bir sözlü emir de olmaz. Mareşal'in bilgisi dışında "askerî-hiyerarşik" bir emir akışı söz konusu olamazdı; Mareşal gibi bir insan da, "çoluk çocuğun halli"ne asla onay vermezdi. Böyle bir şey olmuşsa, alt seviyelerin sapmasıyla olmuştur. Tarihte bunun çok örnekleri vardır.

... Tunceli'de 1954 ve 1957 seçimlerini CHP kazanmıştır. Bu nasıl oluyor? Tekrar CHP gelsin istiyor, İnönü CHP'sine oy veriyor. 1965'te de veriyor. 1973'te, 1977'de açık farkla oy veriyor. Hadi bunlar Ecevit'in CHP'siydi diyelim, İnönü CHP'sine de oy vermiş. Demek ki, başına gelenlerden CHP'nin öz varlığını sorumlu tutmuyor. Başka bir açıklama getirmek çok zor. Maziyi düşünerek söylüyorum; benim ailemde değil, sülalemde CHP'ye oy veren yoktu. "Pozitivist-seçkinci-baskıcı" bir görüntü verdiği için yoktu.

Ben, 1950 seçimlerinde CHP'nin "yüzde 39,5" oranında oy almasını çok önemli bir sosyolojik mesele olarak görüyorum. Bu kadar çok oy almasını izah etmekte zorluk çekiyorum. 1957'de aldığı oy "yüzde 41"dir. DP yüzde 47; o yüzde 41. Başa baş sayılır. Yüzde 3 o tarafa gitse, eşitlenecek.

O günlerde bilinmeyip de bugün yeni öğrenilen hangi tarih gerçeği var? Bugün bilinenler o günlerde de, hatta yakın bir kronolojiyle biliniyordu. 1950 seçimlerine, millet, Türkçe ezan ile girdi. Yine de yüzde 40 oy aldı CHP.

Bir not daha: CHP'ye en büyük tepki oyu Doğu'dan değil, Batı'dan geldi. Açın seçim sonuçlarını inceleyin. Bu parti Doğu'ya zulmettiyse (kendi zamanında da değil DP iktidarı zamanında; yani baskıyla değil) Doğu'dan nasıl oy alıyordu?

Bizim meselelerimiz oldukça karmaşıktır (komplekstir).

O zamanki halk kanaati bence şuydu: "Tunceli'de isyan vardı. Devlet haklıydı fakat sert davrandı. Bazı uygulamacılar da daha ileri giderek insanlık dışı şeyler yaptı." CHP'ye oy vermeye devam etmelerindeki faktörlerden biri de herhalde bu kanaattir. Tek izah bu değil elbette; daha nice faktörler var ve analiz bekliyor.

Nazım Hikmet'in hapis yatması, Sabahattin Ali'nin öldürülmesi gibi olaylar da İnönü zamanındadır. Ama onları sevenler, İnönü CHP'sini de severler. Nazım Hikmet, 27 Mayıs'ta bayram yapmıştır; Menderes'e hakaretler yağdırmıştır. Bunun sosyolojik izahı nedir? Düşünülecek çok şey var. Bazen, görünen meseleler onların kendisi değil, dış yüzüdür.

CHP, pozitivist, seçkinci, devletçi, oligarşik bir karaktere sahipti. Sol, onu neden tercih etti, onun bağrında gelişti? "Sınıfsal" açıdan bakarsan, ki onlar öyle baktığını söyler, DP sola daha yakındı! Çünkü asıl belirleyici olan, sınıfsallık değil muhafazakârlıktı. DP'nin liberalliğinin yanında muhafazakâr özgürlükçülük de vardı. Bir radikal solcu; pozitivist duruşu, muhafazakâr-demokratlığa tercih eder.

Kavramlardaki belirsizlik, sosyolojik meseleleri de muğlak hale getiriyor.

ZAMAN