Ahmet Kerim Artuk/Haksöz Haber
Richard Weikart'ın 2004 yılında yayımlanan "Darwin'den Hitler'e: Evrimsel Ahlak, Irk Arıtımı ve Almanya'da Irkçılık" adlı eseri, modern entelektüel tarihin en karanlık kavşaklarından birini aydınlatan titiz bir çalışmadır.[1] Kitap, Kasım 2024’te Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin İbrahim Çağrı Kurt’un editörlüğünü yaptığı “Bilim ve Toplum Serisi”nin ilk kitabı olarak Türkçeye kazandırılmıştır.
Weikart, bu çalışmasında, Darwinci evrim teorisinin, onun etik ve sosyal alana uygulanmasıyla ortaya çıkan evrimsel ahlakın ve Sosyal Darwinizm'in; Almanya'da öjenik (ırk arıtımı) hareketinin yükselişindeki ve nihayetinde Nazi ideolojisi ile soykırım zihniyetinin oluşumundaki rolünü detaylı bir şekilde incelemektedir. Kitap, “bilimsel” bir fikrin laboratuvardan çıkıp toplumsal bir silaha dönüştüğünde nasıl yıkıcı bir sonuç doğurabileceğini gözler önüne seren önemli bir entelektüel tarih çalışmasıdır.
Evrimsel Ahlakın Yıkımı: İnsan Hayatının Değerini Yeniden Tanımlamak
Weikart'ın temel tezi, Charles Darwin'in doğal seçilim prensibinin, biyolojinin ötesine geçirilerek ahlaki ve etik alana uygulanmasının, Batı medeniyetinin iki temel direği olan geleneksel Yahudi-Hristiyan ve Aydınlanma etiğini yerle bir etmesi üzerine kuruludur. Özellikle "tüm insanların eşitliği" ve "insan hayatının kutsallığı" ilkeleri bu süreçte tümüyle aşınmaya uğramıştır.
Weikart’a göre Darwinci düşüncenin yayılmasıyla, birçok Alman düşünür arasında insan hayatının doğuştan gelen bir değeri olmadığı, bunun yerine değerin biyolojik uyum ve toplumsal fayda ile belirlendiği fikri baskın hale gelmişti. Ahlak, artık ebedi ve aşkın ilkelere değil, bütünüyle türün evrimsel ilerlemesine hizmet etme zorunluluğuna dayanıyordu. Bu bağlamda, "güçlünün hayatta kalması" ve "zayıfın elenmesi" sadece doğal bir yasa değil, aynı zamanda ahlaki bir gereklilik olarak görülmeye başlanmıştı.
Bu yeni evrimsel ahlak, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Almanya'da filizlenen öjenik hareketinin entelektüel zeminini oluşturdu. "Tüm insanların eşitliği" ilkesinin yerini alan "biyolojik eşitsizlik" kavramı, zayıf, hasta ve "uyumsuz" bireylerin korunmasının doğal seçilimi engelleyerek türün "yozlaşmasına" neden olduğu inancını güçlendirdi. Weikart, bu düşünce yapısının, zayıf ve "değersiz" hayatların ortadan kaldırılması fikrine kapı araladığını, ötanazi, bebek katli ve zorunlu kısırlaştırma gibi uygulamaların evrimsel ilerleme adına "bilimsel" ve "ahlaki" çözümler olarak önerildiğini ve uygulandığını aktarmaktadır.
Entelektüel Kökler ve Hitler'in Karşı-Ahlakı
Hitler'in dünya görüşü, bu sosyal Darwinci etik ilkeler üzerine kuruluydu. O, hayatı güçlü ile zayıf arasındaki sürekli bir mücadele olarak görüyordu, nihai amacın ise en uyumlu ırkın (Aryan ırkı) zaferi ve evrimsel olarak daha aşağı görülen ırkların elenmesi olduğuna inanıyordu. Nitekim, Madison Grant'in The Passing of the Great Race adlı ırkçı eseri, Hitler tarafından "kutsal kitabım" olarak adlandırılmış ve Nazi ırkçılığını beslemiştir. Grant'in eseri, "Nordik ırkın" biyolojik üstünlüğünü ve diğer ırklarla karışmasının Batı medeniyetini yok oluşa sürükleyeceğini savunuyordu.
Weikart kitabında, Nazilerin geleneksel ahlakı tamamen reddeden, kendi içinde tutarlı ve ölümcül bir "karşı-ahlak" sistemi inşa ettiğini gösterir. Bu Sosyal Darwinist ahlakın merkezinde, Ari ırkın bekası ve üstünlüğü hedefine hizmet eden eylemlerin "iyi" , merhamet, eşitlik ve zayıfı koruma gibi değerlerin ise doğanın acımasız seçilim yasasına aykırı olduğu için "kötü" kabul edildiği bir anlayış yatar.
Yazara göre bu radikal kopuş, Yahudi-Hristiyan etiğinin öğretilerini ve Kant'ın evrenselci ahlakını doğrudan hedef almıştır. Kant'ın evrensel ahlak yasası, tüm insanların eşit ahlaki değere sahip olduğunu ima ederken, Nazi ahlakı bu fikrin tam zıddıydı; ahlak, evrensel değil, tamamen ırka özgü ve ırk içindi.
Bu çarpık ahlak sisteminin inşasında, Darwin'i popülerleştiren ve fikirlerini radikal bir materyalizmle birleştiren Alman biyolog Ernst Haeckel kilit bir rol oynamıştır. Haeckel, Darwin'in teorisini basitleştirerek ırksal hiyerarşiler kurmayı kolaylaştırmış ve bu düşünce, Fritz Lenz ve Eugen Fischer gibi öjenikçilerin eserleriyle bilimsel bir kılıfa bürünmüştür.
Haeckel ırk arıtımı için sadece “aşağı” ırklara mensup kişilerin katledilmesini değil, bebek öldürmeyi, kürtajı, intihara yardımcı olmayı desteklediği gibi fiziksel ve zihinsel engellilerin de katledilmeleri gerektiğini savunmuştur. Kitapta Haeckel’in yanısıra pek çok yazar ve düşünürün “çürük olanları katletmek” ile ilgili ortaya koyduğu düşüncelerine de yer verilmektedir.
Sosyal Darwinizm'in Silahı: "Uygulamalı Biyoloji"
Kitap, bu evrimsel ahlakın, Hitler ve Nazi propagandacılarına meşru bir bilimsel zemin sağladığını ve soykırımın (Holokost) uygulanmasına olanak tanıyan bir zihniyeti nasıl yarattığını titizlikle belgeliyor. Nazi rejiminin en dehşet verici özelliği, işlediği insanlık suçlarını soğukkanlı bir bilimsel meşruiyet perdesinin arkasına gizleme çabasıydı.
Nitekim Hitler’in dünyaya ırkçı bir gözle bakarak gerçekleştirdiği katliamların ardında sadece kendi vahşiliği değil, yaşadığı dönemde Almanya ve Amerika başta olmak üzere tüm dünyada revaçta olan “saygın” bilimin “nesnel” bulguları yer almaktaydı.
Önde gelen Nazi ırk teorisyenlerinden Profesör Fritz Lenz'in, rejimin eylemlerini basitçe "Uygulamalı Biyoloji" olarak tanımlaması , Sosyal Darwinist mantığın nihai ve en ölümcül sonucudur. Bu zihniyette toplum biyolojik bir organizma olarak görülüyor, Yahudiler ve engelliler gibi "istenmeyen" gruplar ise bu organizmayı tehdit eden virüsler veya parazitler olarak konumlandırılıyordu. Bu bakış açısıyla soykırım, bir cinayet değil; toplumsal bedeni "sağlığına kavuşturmayı" amaçlayan tıbbi bir operasyon gibi sunuluyordu. Bu, vahşeti bürokratik, "temiz" ve bilimsel bir süreç gibi gösterme çabasının zirvesiydi.
Teoriden Pratiğe, Darwin’den Hitler’e
Weikart'ın çalışması, Darwinizm'i doğrudan Nazizm'in nedeni olarak göstermekten ziyade, Darwinci natüralizmden beslenen entelektüel bir akımın, geleneksel etik değerleri nasıl aşındırdığını ve Nazi rejiminin korkunç politikalarına zemin hazırlayan yeni bir ahlaki çerçeveyi nasıl oluşturduğunu detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kitapta yazar, her ne kadar “Yahudi soykırımı nedeniyle yalnızca Darwinizmi suçlamak ahmakçadır” diyerek Hitler’in dünya görüşünün oluşmasının sadece Darwin’le sınırlı olmadığını belirtse de, Darwin’in de Hitler’den aşağı kalmayan bir ırkçı olduğu açıktır. Zira Darwin, “İnsanın Türeyişi ve Cinsel Seçilim” kitaplarında “Yakın bir zamanda medeni insan ırkları, barbar ırkları tüm dünya yüzeyinden şüphesiz yok edecektir.” demekte, ayrıca “Embesillere sığınaklar inşa ediyor, hastaları kurtarmak için elimizden geleni yapıyor ve fakirleri koruyacak kanunlar çıkartıyoruz. Hayvancılık yapan herhangi bir insan bunun insan ırkı için müthiş derecede zarar verici olduğunu anlayacaktır.” demektedir. Hitler’in sadece Yahudileri değil farklı pek çok ırktan siyasi azınlıkları, zihinsel ve fiziksel engellileri ve ideal ırkın çerçevesinin dışındaki tüm diğer grupları da katlettiği göz önünde bulundurulduğunda, Darwin’in hayallerini gerçekleştiren bir nefer olduğu daha da net anlaşılmaktadır.
Evrimsel Ahlak’ın Ahlaksız Evreni
"Darwin'den Hitler'e" sadece Nazi dönemini anlamak için değil, aynı zamanda günümüzde insan hayatının değerine dair süregelen tartışmaların köklerini anlamak için de başvurulması gereken önemli bir eserdir.
Darwinci bakış açısı günümüzde insani tüm ahlak ve erdemleri biyolojik süreçlere indirgeyerek yorumlamakta, insanın iradesini ve izzetini alaşağı etmektedir. Sözgelimi bu bakış açısı insanın bir yoksula edeceği yardımı “ilerde ondan gelecek olası saldırıları bertaraf etmek” için, insani değerler uğruna yapacağı fiziksel mücadeleleri ise “karşı cinsi etkilemek için” yapacağını savunur. Evrimsel ahlak anlayışı, evrimin sadece insan fizyolojisinin ve biyolojisinin değil, tıpkı bir din gibi insan davranışlarının da temelinde yer aldığını savunmaktadır. [2]
Kemalizm Hakkında Bir Parantez ve Sonuç
Sosyal Darwinizmin politik çıktılarının en belirgin örneklerinden birini erken Cumhuriyet döneminde yapılan kafatası ölçümlerinde gözlemlemek mümkündür.
19. yüzyılda evrim teorisiyle birlikte ortaya çıkan “güçlünün hayatta kalması” ilkesi, ırklar hiyerarşisini meşrulaştırarak Arî üstünlüğü gibi kavramları doğurmuş; bu çerçevede antropoloji, farklı insan gruplarını kafa yapısı, deri rengi gibi fiziksel ölçütlerle kategorize ederek milliyetçiliklerin ulus inşasında araçsallaştırılmıştır. Türkiye'de ise Mustafa Kemal’in talimatıyla kurulan ve 1925-1939 arası yayımlanan Türk Antropoloji Mecmuası, bu evrimci-ırkçı paradigmayı devletin tepeden inme millet kurgusuna uyarlamış; binlerce vatandaşın kafatası, boy, göğüs gibi ölçümleriyle “bilimsel” veriler üretmiş, brekisefal kafa tipini entelektüel üstünlükle eşleştirerek Türkleri Alpin ırkının zirvesine konumlandırmıştı. Böylece evrim anlayışı, hayatta kalma mücadelesini ırksal determinizme indirgeyerek Kemalist rejimin “saf Türk kanı” lehine ayrımcılığını bilimsel (yahut bilim-kurgusal) bir elbise ile dokunulmaz kılmıştır.[3] Kemalizm, bu elbisenin dışına taşan tüm unsurları ise çeşitli şekillerde sindirmiştir.
Sonuç olarak hem ahlaki hem siyasi hem de tarihsel düzeyde sosyal darwinist anlayışın kabarık günah defteri bizlere, gelecek konusunda da önemli bir uyarı niteliği taşımalıdır. İnsanın haysiyetini, yaratılışını, iradesini, eşref-i mahlukat oluşunu bir kenara atarak duygu, düşünce ve davranışlarını genetik kadercilikle, evrimsel süreçlerle izah eden ve neredeyse bir din gibi şümullü anlatılarla donatılan darwinizmle mücadele bugün öncelikli gündemlerimiz arasında yer almalıdır.
1- Darwin’den Hitler’e Evrimsel Ahlak Irk Arıtımı ve Almanya’da Irkçılık | Richard Weikart | Mütercim: Mustafa Ocak
2- Konuyla ilgili daha detaylı bilgi edinmek için, aynı zamanda incelediğimiz kitabın seri editörü olan İbrahim Çağrı Kurt’un evrim konulu sunumları izlenebilir. Yazının muhtelif yerlerinde bu sunumlardan istifade edilmiştir. “Yaratılış Serisi” başlıklı ilgili seminerler için link: https://www.youtube.com/playlist?list=PLImYV3k1rRzMM9t6jErI4smDBPbKWd6l4
3- Konu hakkında ayrıntılı bir okuma için kaynak önerisi: Türklüğü Ölçmek/Bilimkurgusal Antropoloji ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi 1925-1939 I Nazan Maksudyan I Metis Yayınları