Silah olarak açlık: Abluka altında Gazze'nin yavaş ölümü

İzleme zamanı geçti. Sessizliğin her anı, bir başka çocuğun derisinden görünen kaburgalarıdır. Malzeme eksikliği nedeniyle ameliyat masasında kaybedilen bir başka hastadır. Enkazda bir başka cesettir.

Eman Basher & Izzedin Shahin’in palestine-studies’de yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Bu makale, Dr. Izeddin Shahin'in 2025 yılının Haziran ve Temmuz ayları boyunca Filistin Araştırmaları Enstitüsü ile yaptığı yazışmalara, özellikle sesli notlara dayanmaktadır.

Makalenin analizi:

Gazze'ye uygulanan abluka uzun süredir toplu cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyor. Ancak 7 Ekim'den bu yana açlık, stratejik bir savaş aracına dönüştü. Burada açlık bir metafor değil. Bedenleri ve ruhları kırmak için tasarlanmış bir sistem. Yiyecek ve su artık basit ihtiyaçlar değil. Cephe hattı. Her lokma bir savaş. Her yutkunma, ölüme karşı bir meydan okumadır. Açlık, çocukların karınlarında ve yaşlıların kırılgan kemiklerinde her gün patlayan sessiz bir bomba haline gelmiştir.

Her şeye rağmen bakımın sürdürüldüğü Gazze'de kalan hastanelerde, bu politikanın dehşeti açıkça ortaya çıkmaktadır. Dr. Izeddin Shahin sadece bir tanık değildir. Onun tanıklığı, yokluğu bir silah haline getiren sistemi suçlamaktadır. O, soyut kavramlar veya verilerle konuşmaz. Açlığı, hastaların kan tahlillerinde, hemşirelerin yorgun yüzlerinde, boş ameliyathanelerin hayalet gibi sessizliğinde yaşar. Onun sözleri sadece tıbbi değildir. Onlar politik ve acildir.

Boş Pazarlar ve Yardım İllüzyonu

Gazze'ye geçişlerin fiilen kapatılmasının üzerinden üç aydan fazla zaman geçti. Küresel medya, öfkeyi yumuşatmak ve müdahale illüzyonu oluşturmak amacıyla Gazze Şeridi'ne giren yardım kamyonlarının görüntüleriyle kısa süreliğine doldu. Ancak Gazze'nin içinde hiçbir şey değişmedi. Pazarlar boş kaldı. Raflar boşaldı. İnsanlar her zamankinden daha aç.

Yerel olarak yetiştirilen sadece birkaç sebze hala bulunabiliyor. Domates. Salatalık. Kabak. Patlıcan. Biber. Bunların varlığı güven verici değil. Bu acımasızca. Bir kilogram domatesin fiyatı artık 40 şekel (12 dolar). Patates 50 şekel (14,58 dolar). Pirinç 80 şekel (23,50 dolar). Bu ekonomik enflasyon değil. Bu, kasıtlı olarak yapılan kıtlık. Et, tavuk, balık, meyve, hatta limon gibi temel gıdalar bile tamamen ortadan kayboldu. Geriye kalanlar ise neredeyse tüm aileler için ulaşılamaz durumda. Bu bir gıda krizi değil. Bu, kasıtlı olarak oluşturulan bir açlık.

Gıda Yardımının Çöküşü

World Central Kitchen bir zamanlar hastane mutfaklarına can simidi olmuştu. Hem hastaları hem de yorgun sağlık ekiplerini besliyordu. Ancak şimdi haftalardır sessizliğini koruyor. Bu boşluğu dolduracak başka bir kuruluş kalmadı. Bağış yapmak isteyenler bile satın alacak bir şey bulamıyor. Gıda tamamen ortadan kayboldu. Bir zamanlar yoksullar için son çare olarak görülen bir kilogram mercimek, 2 şekelden (0,50 dolar) 30 şekele (9 dolar) yükseldi. Besin kalmadı. Sadece hayatta kalma taktikleri var. Her yemek bir direniş eylemi. Her yudum temiz su, ödünç alınmış bir nefes.

Açlık Çeken Vücutlar

Hastanelerin içinde, bu açlığın fiziksel bedeli acımasızca ortada. Anemi her yerde. Eskiden yetişkin hastaların hemoglobin seviyeleri on dört veya on beş civarındayken, doktorlar artık rutin olarak sekiz veya dokuz seviyeleri görüyor. Bağışıklık sistemleri çökmüş durumda. Vücutlar artık iyileşmiyor. Çocuklarda protein eksikliği belirtileri, uzuvlarda şişlik, çökmüş gözler, kemiklerden sıyrılan deri görülüyor. Bunlar, Gazze'nin kentsel mahallelerinden değil, kıtlık belgesellerinden daha tanıdık görüntüler.

Cerrahi kararlar artık yaralanmaya değil, açlığa göre alınıyor. Günler içinde iyileşmesi gereken yaralar haftalarca iltihaplanıyor. Eskiden onarılabilen bağırsak hasarları artık basitçe kesilip atılıyor. Doktorlar umutlanma lüksüne sahip değil. Shahin, “Kendini yeniden inşa edecek proteini olmayan dokuyu dikmenin bir anlamı yok” diye açıklıyor. 70 yaşındaki bir kadının basit bir kırık geçirdiği bir vakayı anlatıyor. İşleyen herhangi bir sağlık sisteminde, bu kadın iyileşirdi. Gazze'de ise bacağı kesildi. Bir haftalık yetersiz beslenme, küçük bir yaralanmayı kangrenli bir acil duruma dönüştürdü.

Shahin ayrıca bir kolon kanseri hastasını da hatırlıyor. Adam tümörü aldırmak için ameliyat oldu, ancak protein ve vitamin eksikliği nedeniyle yara kapanmadı. İç sızıntı başladı. Ardından enfeksiyonlar geldi. Adam birkaç hafta içinde öldü. Bu münferit bir vaka değil, günlük bir durum. Hastalar, vücutları artık iyileşemeyecek durumda olduğu için haftalarca, bazen aylarca hastanede kalıyor. İnsan vücudu zayıf değil. Kasıtlı olarak bozuluyor.

Tıp Ekipleri Çöküşün Eşiğinde

Hayat kurtarmakla görevli doktorlar ve hemşireler kendileri çöküyor. Açlık, bayılmayı normal hale getirdi. Tıp öğrencilerine resüsitasyon öğreten Shahin, neredeyse her derste bir veya iki öğrencinin bayıldığını söylüyor. “Buna alıştık” diyor. “Bir öğrenci bayıldığında, iki gündür yemek yemediğini varsayıyoruz. Ve dersimize devam ediyoruz.” Bayılmanın normalleşmesi, bu krizin belki de en ürpertici belirtisidir.

Ameliyathanelerde cerrahlar ameliyat sırasında bayılıyor. Hemşireler görevler arasında nefes almak için oturuyor. Bazı sağlık personeli artık kollarında damar yoluyla sıvı alırken, diğerlerini tedavi ediyor. Shahin kısa süre önce kendi tansiyonunu ölçtü ve tedavi ettiği yaralı hastanın tansiyonundan daha düşük olduğunu gördü. “Bu işleyen bir sağlık sistemi değil,” diyor. “Bu bir savaş alanı.”

Yaşam maliyeti absürt bir hale geldi. Bir zamanlar bir şekel (0,30 dolar) olan falafel sandviçinin fiyatı şimdi on beş şekel (4,50 dolar). Sağlık çalışanları iki ayda üç yüz dolar kazanıyor. Bu miktar bir haftalık yiyecek bile almaya yetmiyor. Kahvaltı yapmadan işe geliyorlar. Akşam yemeği yemeden işten ayrılıyorlar. Bulabilirlerse ekmekle, paraları yeterse suyla besleniyorlar.

Çöküşün Eşiğindeki Hastaneler

Gazze'deki sağlık sistemi artık aşırı yüklenmiş durumda değil. Aktif olarak parçalanıyor. Hastaneler işlevlerinin sınırlarını aşmış durumda. Yeterli malzeme, personel veya elektrik olmadan çalışıyorlar. Temel ekipmanlar bozuk. Bir zamanlar antibiyotikler, ağrı kesiciler, cerrahi aletler ve serumların bulunduğu raflar artık boş. Yedek malzeme de yok. Doktorlar imkânsız seçimler yapmak zorunda kalıyor. Son morfin dozunu kim alacak? Son serum torbasını kim alacak? Asla gelmeyebilecek oksijeni kim bekleyecek?

Hastane yataklarının yetersizliği koridorları koğuşlara çevirdi. Hastalar soğuk zeminde yatıyor. Anneler, ameliyat bekleyen travma kurbanlarının yanında yetersiz beslenmiş çocuklarını kucaklıyor. Yaralı erkekler yaşlıların yanında inliyor, hepsi aç, çoğu ölüyor. Yine de insanlar, hastanenin onları kurtaracağı umuduyla gelmeye devam ediyor. “Yerimiz yok,” diyor Shahin, “ama gelmeye devam ediyorlar. Çünkü hastanenin dışında sadece tehlike var. Yiyecek yok. Yardım yok. Merhamet yok.”

Hastaneler artık güvenli değil. Al-Ma'madani (Al-Ahli Arab Baptist) Hastanesi'nin bombalanmasından bu yana, artık kırmızı çizgiler kalmadı. Shahin, tek bir sabah vardiyasında hastanenin üç kez insansız hava araçları tarafından vurulduğunu anlatıyor. “Koştuk,” diyor. “Eğildik. Sonra işimize geri döndük.” Hastanenin bir sığınak olduğu fikri artık geçerliliğini yitirdi. Geriye kalan tek şey kararlılık.

Ahlaki Yük

Açlık, Gazze'deki doktorlar için acımasız bir paradoks oluşturmuştur. Herkesi tedavi etmek zorundadırlar, hatta çöküşün sorumlularını bile. Yağmacılar. Silahlı siviller. Yardım konvoylarına saldıran ve hastane depolarını soyan insanlar. Yaralı olarak gelirler ve yardım isterler. Ve doktorlar onlara yardım eder. Affedildikleri için değil. Tıpta intikam alma ayrıcalığı olmadığı için.

Shahin, başka bir hastaneden tıbbi malzeme çalan bir adama ameliyat yaptığını anlatıyor. Adam, şimdi onu kurtarmaya çalışan sistemi yıkmaya yardım etmişti. “Ona baktım,” dedi Shahin, “ve kendime etik kuralların öncelikli olduğunu hatırlatmak zorunda kaldım. Bu adam bizim çektiğimiz açlığa katkıda bulunmuş olsa bile, yine de yaralarını tedavi etmeliyim.”

Ahlaki zarar çok derindir. Böyle bir davaya harcanan her an, bir çocuktan çalınan zamandır. Bir anneden. Bir yenidoğandan. Bu yıkıma hiçbir katkısı olmayan birinden. Bu, kuşatmanın ölçemediği psikolojik bedeldir. Yıkılan sadece bedenler değildir. Vicdanlardır.

Onur Savaşı

Gazze'deki kriz, doğal bir afet veya kötü yönetimin sonucu değildir. Soyut anlamda bir kıtlık değildir. Politika olarak uygulanan bir kıtlıktır. Buradaki açlık tesadüfî değildir. Kasıtlıdır. İsrail, gıdayı bir kontrol aracı, açlığı ise bir savaş yöntemi haline getirerek, yavaş ve sistematik bir infaz gerçekleştiriyor.

Olanlar hizmetlerin çöküşü değil. Bir stratejinin başarısı. Hayatın kasıtlı olarak çökertilmesi. Çocuklar gıda kıtlığı nedeniyle açlık çekmiyor. Sınırlar kapalı olduğu için açlık çekiyorlar. Yardımlar engellendiği için. Gıda konvoyları hedef alındığı için. Bu savaşla ilgili değil. Bu yok etmeyle ilgili.

Gazze açlık çekmiyor. Gazze aç bırakılıyor. Ve dünya izliyor.

Bakmaktan Kaçınmayan Doktor

Dr. Izeddin Shahin rapor yazmaz. Uyarılar yazar. Onun tanıklığı idari değildir. Acildir. Politik jargonu aşan ve insani gerçeğe ulaşan ayrıntılarla doludur. Öğrencileri açlıktan bayılırken onlara kalp masajı öğreten bir adamdır. Kendi damar yolu takılıyken ameliyatlar yapar. Her saat, sadece hastalarında değil, kendisinde de çöküşle mücadele eder.

Shahin şiddeti açıkça adlandırmakta ısrarcıdır. Bu bir insani kriz değildir. Bu, başka yollarla yapılan sömürgeci saldırganlıktır. Onun sözleri bir direniş biçimidir. Bombalar düşerken ve hükümetler sessiz kalırken, Shahin gibi doktorlar konuşur. O tarafsız değildir. Sakin değildir. Bir soykırımı belgelemektedir.

Bu acıyı normalleştirmek, ona ortak olmak demektir. Shahin'in verdiği mesaj budur. Dünyaya verdiği uyarı budur. Sessizce ölmenin tek seçenek olduğu bir yerde, Shahin sesini çıkarmayı seçiyor.

Dünyaya Bir Çağrı: Gözlerinizi Kapamayın

Hala zaman var. Çok az ama var. Gazze halkı mucize istemiyor. Yiyecek istiyor. İlaç istiyor. Güvenli geçiş istiyor. Yaşamak için gerekli olan en az şeyi istiyor. Ama her şeyden önce, görülmek istiyor. Dünyanın bunun bir trajedi olmadığını kabul etmesini istiyor. Bu bir suç.

Dr. Shahin, anlatımını bir çağrı ile bitiriyor. Kamuoyu baskısı için bir çağrı. Öfke için. Eylem için. “Açlık her saat daha da artıyor” diye uyarıyor. “Yardım kamyonları bir aldatmaca. Kameralar için bir yalan. Bu arada biz ölüyoruz.”

İzleme zamanı geçti. Sessizliğin her anı, bir başka çocuğun derisinden görünen kaburgalarıdır. Malzeme eksikliği nedeniyle ameliyat masasında kaybedilen bir başka hastadır. Enkazda bir başka cesettir. Dünya harekete geçmelidir. Yarın değil. Çok geç olmadan. Şimdi.

Çünkü bu bir kıtlık değil. Bu bir silah. Ve bu silah etkisiz hale getirilmelidir.

* Eman Basher, Gazze'den bir yazar ve şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor.

Dr. Izzedin Shahin, Gazze'de yaşayan bir anestezi uzmanı ve resüsitasyon uzmanıdır. Şuheda el-Aksa Hastanesinde çalışmakta ve aşırı koşullar altında kritik bakım hizmetleri sunmaktadır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş