Seküler ahlak oluşturmalıyız!

Ahmet Kurucan

Bir okuyucumuz böyle diyor: "Seküler bir ahlak anlayışı oluşturmalıyız."

Hay hay, canı gönülden, nasıl oluşturulacaksa yollarını da gösterin hemen oluşturalım. Şaka veya ironi yaptığımı düşünmeyin; ciddiyim ve samimiyim. Eğer böyle bir şey mümkünse hemen yapalım.

Niçin böyle düşünüyorum? Her şeyden önce seküler ahlak anlayışının ne olduğu üzerinde anlaşmamız lazım. 'Seküler' kavramının Batı ile bizim dünyada farklı şekillerde anlaşıldığı ve kullanıldığının bilinci içindeyim. Bu bir tarafa, bizde din karşıtlığı şeklinde özetlenebilecek algıyı esas alarak seküler ahlak adına şöyle bir tarif denemesi yapabilirim: Seküler ahlak, herhangi bir dinî öğretiden bağımsız ama son tahlilde dini değerler sistemi içinde kendine yer bulan öğretiler demek.

Bu tarifi bana yaptıran, geçen aylarda yapmış olduğum Japonya seyahatinde gördüklerim oldu. Japonya her ne kadar Şintoizm'in merkezi ve dolayısıyla Japon halkı Şintoist olarak bilinse de, hakikat böyle değil. Şintoizm'in merkezi olmasında bir problem yok. Çok Şintoist mabedleri var hemen her yerde. Ama halk gerek Şintoizm'e gerekse İlahi ve gayri İlahi dinlere inanç noktasında oldukça mesafeli. Bunu ifade etmekten de katiyyen çekinmiyorlar. Herhangi bir kutsalım yok diyorlar.

Bununla beraber İslam ahlakının ortaya koymuş olduğu değerlere büyük oranda bağlılar. Temizlikten tüketim de israfa, çalışma disiplinlerinden büyüklere saygıya kadar hayatın her alanında İslam ahlak anlayışının, adına İslam ahlakı demeden hayat bulduğunu görüyorsunuz. İşte bu sebeple diyorum ki dinî öğretilerden bağımsız öğretilere seküler ahlak deniyorsa, bunu kabullenmekte ne mahzur var ki?

Yeri gelmişken ifade edeyim: M. Akif yıllar önce aynı durumu şu dizeleri ile anlatıyor. Rahmete vesile olsun düşüncesiyle aktarayım:

"Siz gidin, saffet-i İslam'ı Japonlar'da görün!

O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün,

Müslümanlıktaki erkanı sıyanette ferîd,

Müslüman denmek için, eksiği ancak Tevhid.

Doğruluk, ahde vefa, va'de sadakat, şefkat;

Acizin hakkını i'lâya samimi gayret"

Fakat; dini değerlerden bağımsız seküler ahlak mümkün mü? Mümkün diyelim; böylesi bir ahlakın hayata tatbikinde süreklilik sağlanabilir mi? Ferdi inanç seviyesinde kalıp hayat tarzına ve dünya görüşüne intikal etmeyen, etse bile toplumun büyük çoğunluğuna mal olmayan bir anlayış, insanı da toplumu da yolda bırakmaz mı? Yol esnasında görülecek ferdi veya milli maddi menfaatler, inançtan gücünü almayınca yol ve yön değiştirmez mi? Bence esas cevaplandırılması ve seküler ahlak teklifi yapılırken üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gerekli olan hususlar bunlar.

Şunu diyorsanız kabulleniyorum; ahlakın tek kaynağı din değildir. El-cevap; evet; doğrudur. Ama din ahlakın en önemli kaynağıdır. Hatta benim ahlaka bakış açıma göre din ahlakın olmazsa olmazıdır. İslam harici dinler adına bu ölçüde net ve kesin konuşamam; fakat İslam ve Müslümanlık adına böyle olduğuna eminim. Efendimiz'in (sas) "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." hadisi tek başına din-ahlak ilişkisini açıklayan ve her ikisine ait temelleri yerli yerine oturtan bir beyandır. Hz. Aişe Validemizin Efendimiz'in ahlakını kendisine soran sahabiye verdiği cevap tam da bunu ifade etmektedir: "Kur'an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur'an'dı."

İçinde dindarı ile dinsizi ile birlikte yaşadığımız ve yaşamak zorunda olduğumuz bir dünya var. Ahlakın kaynağı sadece dindir deme, hem hakikate karşı saygısızlık hem de tasvirine çalıştığımız dünya içinde dışlayıcı bir dil manasını taşır. Halbuki Hocaefendi'nin tabirleri ile "herkesi kendi konumunda kabul" temel bir ölçüdür.

Seküler ahlak oluşturmalıyız deniliyordu. Keşke!

ZAMAN