Nadera Raied Mushtha’nın WANN’da yayınlanan yazısını Zeynep Nursel Boyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Savaş başladığından beri, birkaç güne biter diye düşünüyorduk. O birkaç gün de geçtikten sonra, birkaç haftaya biter dedik, ama katliam devam etti. Sonra bunun bir sonraki ay, Kasım ayında biteceğini düşündük. Ama savaş bitmek bilmedi. Ne bir anlaşma ne de bir ateşkes imzalandı.
Kasım 2023’teki insani ateşkes sırasında savaşın sona erdiğine inanmıştık. 48 gün süren kanlı savaşın ardından 14.800’ü aşkın şehit bu dünyadan göç etmişti.
Ateşkes sırasında ruhumuz yeniden eskisi gibiydi. Sonunda savaştan önceki sabahlarımızın güzelliğini yeniden tattık, uzun ve amansız bir özlemin ardından evlerimize döndük, akrabalarımızı ziyarete gittik ve onları ağırladık.
Yedi gün sonra, savaş yeniden başladı.
Paramparça olduk, dağıldık, sayısız parçaya bölündük.
Savaşın karanlığı bütün şehri sarıp sarmaladı. Yaralarımız yeniden açıldı. Kanlarımız yeniden sokaklarda aktı. Bir yanda ruhlarımız uçup gitti, diğer yanda evlerimiz dağıldı. Adeta şehir ayaklarımızın altında titredi, gürledi.
Yeniden tahliye edildik. Yapayalnız kaldık, ormanda olduğumuzu hissederek. İnternet kesintisi, dünyanın geri kalanıyla bizim aramıza kocaman bir duvar ördü. Bizi; gerçeklikten uzakta, unutulmuş ve çürüyen bir kutuya hapsolmuşuz gibi hissettiriyordu. Sanki artık dünyada yaşamıyoruz, herkes bizden habersiz gibi… Hiçbirimiz bu küçük ve karanlık zindanımızın dışında neler olup bitiyor bilmiyorduk.
Savaş şiddetlendi ve büyüdü, ağırlığını daha da fazla üzerimize yaydı. Katliamlar sürekli ve her yerde gerçekleşiyordu. Saatler geçtikçe yeni bir ölüm haberi geliyordu; binlerce Gazzeli aile öldürüldü ve evlerinin enkazı altında kaldı.
Bir çocuk burada bacağını kaybetti, bir kız çocuğu da orada saçlarını… Bir kadın ağladı, bir adam can verdi. Her gün, her sokakta yüzlerce kefen kana bulandı.
Yapayalnız ve durgunduk.
Her gün aynı manşet, her dakika şehitlerin sayısı çoğalıyordu. Sonra ne mi oldu? Bize, haberleri sadece sayıdan ibaretmişiz gibi gösterdiler. Her birimizin hayalleri ve umutları vardı, tıpkı dünyadaki diğer herkes gibi.
Haberler, eskiden nasıl sabaha uyandığımızdan bahsetmedi. Gerçekten yeni bir günün başlangıcı gibi hissettiren sabahlara. Deniz kenarına gidip kahvaltımızı birbirimizle paylaştığımızdan, evlerimizin samimiyet ve sıcaklığından, savaştan önce hayatlarımızın basit anlarında bile nasıl huzur ve mutluluk bulduğumuzdan bahsetmediler.
Her gece odalar telefonların soluk ışığıyla aydınlanırken, aileler yan yana oturur ve müzakerelerin yeniden başladığına dair bir işaret ya da savaşın son bulacağına dair herhangi bir umut ışığı için stresli ve kaygılı bir şekilde radyodaki haberleri beklerlerdi.
Yakın mesafeye her bomba düştüğünde, özellikle de geceleri, sesin geldiği yönden yola çıkarak ne tarafta olduklarını tahmin etmeye başlıyoruz. Ama bir arkadaşımız veya akrabamız öldürüldüğünde, ilk birkaç gün onların şehit olduğundan haberimiz bile olmuyor.
Örneğin, üniversitede hocam olan Dr. Refat Alareer’in suikasta uğradığını haftalar sonra öğrendim. Aynı şey bir arkadaşım için de geçerliydi; Aralık 2023’te öldürüldü, ama onun şehadetini ancak Haziran 2024’te öğrenebildim.
Aylarca süren beklemeden sonra müzakereler yeniden başladığında, yine aynı döngüye girdik: Yakında biter, birkaç güne biter… Ama ne yazık ki ne bir ateşkes imzalandı ne de bu katliama bir son verildi.
Aylar geçiyor, yıllar geçiyor, umutlar tükeniyor ve biz kendi yaşımızı bile takip etmekte zorlanıyoruz. Savaş başladığında 19 yaşındaydım. Şimdi, Kasım ayında 22 yaşıma gireceğim. Gazze’de herhangi bir yetişkine baktığınızda, onu yaşlı sanabilirsiniz, yaşadığı yıllardan değil, taşıdığı yükten dolayı.
Geçen bu iki yıl, gençliğimizin en mutlu yılları olmalıydı; sıralarımızda oturup ders çalışacağımız zamanlardı. Önümüzde dizüstü bilgisayarlarımızla, çalışıp öğrenerek geleceğimizi adım adım inşa edecektik. Hayat dolu ruhlarımızla.
Bu yıl üniversiteden mezun olmam gerekirdi, küçüklüğümden beri beklediğim bir şeydi bu. Bu hayalim de şehrim ve anılarımla beraber darmaduman edildi. Ama şu an tek dileğim hayatta kalabilmek. Ölmek veya Gazze’yi terk etmek istemiyorum, yıldızlar gibi parlamak istiyorum ben.
Ve şimdi tankları ve bombalarıyla gerçekleştirdikleri soykırımla gençliğimizi ve hayatımızdan yıllarımızı çaldılar. Tehditleriyle ve tahliye emirleriyle Gazze’nin tamamını işgal etme kararı aldılar. Peki ya tüm dünya ne yapıyor? Hala sessiz…
Ve bu da benim size mesajım;
Ben Nadera, Gazzeliyim. Buradaki herkes yorgun, çok yorgun. Bunlar kıymetli şehrimizdeki son anlarımız olabilir. Mahvedilmiş şehrimizdeki. Lütfen bir şeyler yapın. Son nefesimizde bizleri kurtarın, çok yorgunuz, yaşamak ve dünyayı keşfetmek istiyoruz. Kendimizi bulmamız lazım. Lütfen, savaşı durdurun.
Ve asıl sorular şunlar:
Sıradaki ne?
Katliam ne zaman bitecek?
Ne zaman gerçek anlamıyla yaşamamıza izin verilecek?
*Nadera Raied Mushtha, Gazze şehrinin Şucaiye semtinde doğup büyüyen bir şair ve yazardır. Ailesi aslen Gazze'lidir. 2023 sonbaharında, İslam Üniversitesi İngilizce Eğitimi Bölümü'nde üçüncü yılına başladı ve Dr. Refaat Alareer'in öğrencisi oldu. Gazze'deki çoğu okul mevcut savaş sırasında yıkıldığı için, mahallesindeki çocuklar için İngilizce dersleri düzenlemektedir.