Al Jazeera’de yayınlanan yazıyı Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
İsrail, Essam Awad'ın oğlunu katletti. Essam, Muhammed'in büyüdüğü evi terk etmek istemedi ama işgal devletinin askerleri onu zorla dışarı çıkardı.
Cuma günü yağmur hiç durmadı.
İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Far'a mülteci kampındaki evlerin kapılarına dayanması da hiç bitmek bilmedi.
Kapılar kırıldıkça şiddetli rüzgâr evlerin içine girdi ve soğuk, panik içinde sokaklara dökülen silahsız sivillerin bedenlerini sardı.
Sabahın erken saatlerinde, kampı dış dünyadan koparan sekiz günlük kuşatmanın ortasında, düzinelerce askeri araç ve buldozer kampın girişine yanaştı.
Yüzlerce İsrail askeri, dar geçitlerden akın akın dışarı çıktılar. Hoparlörlerden İbranice bağırarak verilen emirler, tüfeklerinin dipçikleriyle kapılara vuran askerlerin komutlarıyla iç içeydi.
“Kapıyı açın! Hemen dışarı çıkın!” diye bağırdılar.
İçeride aileler alabildikleri eşyaları almak için koşuşturuyorlardı. Bir anne, korku içinde çığlık atan küçük çocuğunun elini tutmaya çalışıyordu. Bir baba zorla dışarı çıkarılmadan önce birkaç kıyafet alabilmek için yalvarıyordu.
Evlerin arasından gelen silah sesleri, Arapça ve İbranice bağırarak verilen emirlere karışıyordu.
“Allah aşkına, bırakın çantamı alayım!” diye yalvardı bir ev sakini. “Durun, sakince yürümeme izin verin - yemin ederim gideceğim,” diye yalvaran bir başkası ileri doğru itildi.
Kampın arka tarafındaki evinde 55 yaşındaki Essam Awad korku içinde olanları izliyordu.
Toprak için savaş
Ürdün Vadisi'nin kuzeyinde yer alan Far'a, yerel tarımı ve izole kampın ekonomisini besleyen stratejik bir tarım arazisidir.
Yasadışı yerleşimlerde yaşayan İsrailliler, zaman zaman İsrailli yetkililerin de desteğiyle bu topraklara uzun süredir saldırıyor ve Filistinli çiftçilerin tarlalarına girmesi giderek daha fazla engelleniyordu.
Filistinlilerin direnişine karşılık olarak askeri saldırılar artmış, hareket ve geçim kaynakları üzerindeki kısıtlamalar sıkılaşmıştı.
İsrail, Gazze'de ateşkesin yürürlüğe girmesiyle birlikte Batı Şeria'daki direniş kalelerini daha sıkı kontrol altına almak için “Demir Duvar Operasyonunu” başlattı.
Operasyon Far'a'ya ulaştığında, kampın 9,000 sakininden 3,000'den fazlasının silah zoruyla göçe zorlandığı bildirildi.
BM rakamlarına göre operasyonun başlamasından bu yana Batı Şeria genelinde 40,000 Filistinli yerinden edildi.
İsrail askerleri, 10 Haziran 2024 tarihinde İsrail ordusunun düzenlediği baskının ardından Far'a mülteci kampında. İsrail ordusu gece saatlerinde kampa düzenlediği baskında 15 yaşındaki bir Filistinliyi öldürdü.
Bir zamanlar hareketli bir mülteci kampı olan ve Nekbe sırasında sakinleri Yafa yakınlarındaki 30 köyden sürülen Far'a artık hayalet bir kasaba. Bir zamanlar hayat dolu olan mütevazi beton evler ürkütücü bir sessizlik içinde duruyor.
Acımasız yağmurun çamura çevirdiği dar sokaklar buldozerlerle yıkılmış, duvarlar, park halindeki arabalar, elektrik direkleri gibi her şey dümdüz edilmiş ve geride bir yıkım kalmış.
Ambulanslar geri çevrildi. Gazetecilerin baskını belgelemesi yasaklandı. Kızılay ekiplerinin yaralıları tahliye etmesi engellendi. Askerler periyodik bir şekilde hareket ederek, aileleri her seferinde başka bir mahalleye sürdüler.
Gidecek hiçbir yeri olmayan aileler, çocuklarını ve battaniyelerini kucaklayarak çamurda tökezlediler, ayakkabıları su basmış sokakların kalın çamuruna battı.
Korku da bir o kadar yoğundu. Bir askerin sabırsızlığı ya da can sıkıntısı, dayak yemek ya da kurşunlanmak anlamına gelebilirdi.
Bu evin hepimizi barındırması gerekiyordu
Askerler kampın ilerisine doğru ilerlerken, Awad pencereden dışarı bakıp düşünmeye çalıştı. Emekli Turizm Bakanlığı çalışanı başka seçeneği olmadığını biliyordu.
Askerler kapısını kırıp ona bağırmaya başladığında evden ayrılmayı reddetti. Ona tüfeklerinin dipçikleriyle vurdular ve sonunda dışarı çıkardılar.
“Bu evi görüyor musun?” dedi, inşa ettiği evi göstererek, şimdi birkaç blok ötede, karısıyla birlikte sığındığı kardeşinin evinin kapısından bakıyordu.
“Ailem büyüdükçe evi aşamalı olarak inşa ettim. Altı çocukla zemin kat yeterince büyük değildi,” diyor. En büyüğü 34 yaşındaki Dalal ve en küçüğü 20 yaşındaki Ahmed'in gelişiyle ev büyümeye devam etti.
“Sonunda bu kat bizim divanımız oldu, her gece toplandığımız yer. Kışlar burada sıcak geçerdi - arkadaşlığımızla, kahkahalarımızla” dedi, sol gözü şişmişti, gözünün altında derin bir kesik vardı ve dizinde askerlerin darbelerinin izleri görülüyordu.
Essam Awad, kovulduğu ve sadece uzaktan bakabildiği evinde bir ömür boyu süren mutluluğu ve sıcaklığı hatırlıyor
“Ama kızlarım ve oğullarım evlenip taşınınca daha da soğudu. Ve oğlum Muhammed öldürüldüğünde, her şey buz gibi oldu.”
Ortanca oğlu Muhammed üç yıl önce üniversite için Türkiye'ye gitmişti.
“Okumaya gittiğinde bir kez gitmişti. Bir yıl önce ise sonsuza dek gitti,” diyor Awad, gözleri eve sabitlenmiş ama sanki evin ötesine bakıyor, sanki nisan 2024'teki o kader gününü hatırlıyordu.
“Muhammed sadece ailesini kontrol etmek için ziyarete gelmişti. Ölüme yürüdüğünü bilmiyordu,” diye fısıldadı.
Sesi kesildi. Yanındaki bir sandalyeye yaslandı ve bir elini alnına bastırdı:
“Bütün bunlar yüzünden başım ağrıyor,” diye mırıldandı. “Hadi içeri girelim.”
Altı çocuk babası, bacakları ağırlaşmış bir halde yavaşça yatağına doğru yürüdü. Soğukla başa çıkmak için kat kat giyinmiş, ayaklarının üzerine yün bir battaniye çekmiş ve ısınmak için ellerini ovuşturmuştu. Dikkatli hareket ediyordu, sırtı yediği dayaklardan dolayı morarmıştı.
Her şeyi aldılar
Askerler evine girdiklerinde ona “Gitmek zorundasın,” demişler. “Ama önce bir sorgulama.”
Sorular birbiri ardına geldi.
“Oğlunuz nasıl öldü? Ne yapıyordu? Arkadaşları kimdi?”
Askerler son emirlerini verene kadar üç saat geçmişti: “Bunu derhal çıkarın buradan!”
Awad, Far'a'da İsrail askerleri tarafından vurulan 20 yaşındaki oğlu Muhammed'e veda etmek zorunda kaldı
“Kabul etmedim”, “Bu yüzden beni dövdüler.” dedi Essam.
Yara bere içinde ve topallayarak kampın girişindeki kardeşinin evine doğru ilerledi. Bundan sonra ne olacağını biliyordu. Askerler evini birkaç saatliğine, belki de bir günlüğüne işgal edecek, sonra da harabe halinde bırakarak gideceklerdi.
Ertesi gün geri dönmeye çalıştı ama askerler yolu kapattı. İki gün sonra tekrar denedi. Yollara barikatlar kurulmuş ve kampın o kısmı kordon altına alınmıştı.
“Her cuma çocuklarım burada toplanırdı. Anneleri yemek yapardı. Dalal mutfakta yardım ederdi. Bazen Samah Cenin'den ziyarete gelirdi. Ama bu cuma toplanamayacağız.”
O duvarlar arasında yapılan düğünleri, nişanları ve torunların doğum kutlamalarını hatırlıyor:
“Anıların sonu yok. Burada çok fazla hayat vardı. Şimdi ise sadece kurşun delikleri var”.
Bir hafta süren kuşatmanın ardından, İsrail askerlerinin evlerine girdikleri zaman, hala çalışan bir gazyağı ısıtıcısı bulduklarında onu nasıl yok ettiklerini hatırlıyor.
Evlerinin geçirdiği zor zamanları da hatırlıyor. “Muhammed her zaman yaramaz, yaramaz bir çocuktu,” diyor Essam, sesinde bir sıcaklık izi taşıyor. “Kardeşleri gibi değildi - okulu sevmezdi, bu da birçok tartışmaya ve kavgaya neden olurdu,” diye ekledi hafif bir gülümsemeyle. “Ama hayat doluydu.”
Muhammed öldürüldüğünde ziyaretinin üzerinden birkaç gün geçmişti.
“Askerler onu vurduğunda sokakta yürüyordu.”
“Aynen böyle. Sonra da bize neden vurulduğunu sordular!”
Essam yine de umudunu kaybetmeyeceğini söylüyor:
Sakin bir sesle:
“Bizden ne kadar çok şey alırlarsa alsınlar…”
”Hayatta kalacağız... Bu kadar acıdan sonra insan bağışıklık kazanıyor...” dedi.