David Hearst’ün Middle East Eye’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Makalenin Analizi:
Nasır Hastanesi saldırısı: ‘Hamas kamerası’ yoktu - sadece İsrail'in soykırımına suç ortaklığı vardı
— Haksöz Haber (@HaksozHaber) August 31, 2025
https://t.co/xP0ZYIGSEB pic.twitter.com/2YITgieY1Y
The analysis of the article in English
İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, geçen Kasım ayında Avam Kamarası Dışişleri Komitesi toplantısında, Gazze'de yaygın yağma olduğu iddiasını doğrulayamadığını, çünkü bölgede “gazeteci bulunmadığını” söyledi.
Lammy, İsrail'in giriş izni vermediği için yabancı gazetecilerin olmadığını kastetti, ancak bu gafı çok şey ortaya koydu. Dahası, haklı olduğu da kanıtlanabilir.
İsrail güçlerinin Gazze'de Filistinli gazetecileri öldürme hızına bakılırsa (bir kaynağa göre 245, başka bir kaynağa göre 273'ten fazla), yakında gözlerimizin önünde gerçek zamanlı olarak gerçekleşen soykırımı kaydetmek için geriye hiçbir gazeteci kalmayabilir.
Bu, bazı İsrailli gazetecilerin dua ettiği sonuçtur.
Pazartesi günü Middle East Eye gazetecileri Mohamed Salama ve Ahmed Abu Aziz ile Reuters foto muhabiri Hussam al-Masri, serbest muhabir Moaz Abu Taha ve Associated Press (AP) dâhil olmak üzere çeşitli medya kuruluşlarında çalışan serbest muhabir Meryem Dagga'nın hedefli cinayetlerine verdikleri tepki, bunu açıkça ortaya koydu.
Başbakanları Binyamin Netanyahu'nun Nasır hastanesine yapılan çift bombalı saldırıyı “trajik bir kaza” olarak nitelendirmesine tepki gösterdiler. Onlara göre bu ne trajedi ne de bir kazaydı.
Netanyahu hükümetini ve savaşı destekleyen Channel 14, askeri kaynakların saldırıda “gazeteci kılığına girmiş teröristler”in öldürüldüğünü söylediğini bildirdi. Kaynaklar, askerlerin Nasır Hastanesindeki Hamas “terör merkezini” hedef aldığını söyledi.
Raporda, “Mevcut güvenlik anlayışına göre, teröristlerin faaliyet gösterdiği her yer, ister okul ister hastane olsun, meşru bir hedef haline gelir” denildi.
Saldırıya katılan askerler Channel 14'e, saldırının “üst komuta tarafından onaylandığı ve koordine edildiğini, saldırı gerçekleştirilmeden önce komutanların saldırıdan haberdar olduğunu” söylediler. Benzer şekilde Maariv de saldırının “komuta kademesinden onay alındıktan sonra” gerçekleştirildiğini bildirdi.
i24 News'in Arap işleri muhabiri Zvi Yehezkeli, Han Yunus'taki cinayetleri övdü: “Bunlar her bakımdan Nukhba adamları” diyerek, öldürülen gazetecileri Hamas'ın seçkin askeri biriminin üyeleri olarak nitelendirdi. “İsrail gazetecileri ortadan kaldırmaya karar verdiyse, geç olması hiç olmamasından iyidir.”
'Sayısız yalan'
İşgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir yerleşimci olan Yehezkeli, en azından dürüst davranıyor.
Aynı şey, öldürülen gazetecilerin çalışmalarını kullanan iki uluslararası haber ajansı, Reuters ve AP için söylenemez. Bu ajansların, naif bir şekilde, bu gazetecilere karşı özen gösterme yükümlülüğü olduğunu varsaymak gerekir.
Görünüşe göre öyle değil. Her ikisi de, İsrail ordusunun hastaneyi hedef alması için sürekli değişen bahanesini, yani Golani Tugayı'nın Hamas'ın kullandığı bir kamerayı hedef aldığını, hiçbir koşul koymadan hızla haber yaptılar. Bu, gazetecileri öldüren ilk saldırıdan 15 dakika sonra yapılan ikinci saldırı için hiçbir açıklama sağlamıyor.
Bu iddiayı, sanki İsrail gazetecilerin hedef alındığı iddiasını kendi uydurmalarıyla dengeleme hakkına sahipmiş gibi doğrudan aktaran Reuters ve AP, bu “Hamas” kamerasının aslında Reuters'ın canlı yayın için kullandığı kamera olabileceği gerçeğine hiç değinmedi.
En azından katliamın ardından çekilen video görüntülerinden ve gazetecilerin öldürüldüğü balkondan ortaya çıkan tablo bu.
Reuters genel yayın yönetmeni Alessandra Galloni ve AP genel yayın yönetmeni Julie Pace ortak bir açıklamada, “Uluslararası hukukla korunan bir yer olan hastaneye yapılan bu saldırının kurbanları arasında bağımsız gazetecilerin de olması bizi öfkelendiriyor” diye yazdı.
Kendilerine sormalılar ki, neden kuruluşları, daha sonraki güncellemelerde bazı belirsizlikler eklenmiş olsa da, bu gazetecilerin meşru hedefler olduğu yönündeki İsrail'in iddiasını sorgulamadan haber yaptılar.
Elbette, Reuters için çalışan bazı fotoğrafçılar artık yeter dedi. Valerie Zink, Reuters basın kartını kesip pazartesi günü kamuoyuna veda mesajı yayınladı ve bu ayın başlarında Al Jazeera gazetecisi Enes el-Şerif'in öldürülmesi ve Nasır hastanesine yapılan çift vuruşlu saldırıları haberleştirilmesine atıfta bulundu.
Zink, “İsrail, 10 Ağustos'ta Gazze Şehrinde Enes el-Şerif'i ve Al-Jazeera ekibinin tamamını öldürdüğünde, Reuters, el-Şerif'i'in Hamas ajanı olduğu yönündeki İsrail'in tamamen asılsız iddiasını yayınlamayı tercih etti - bu, Reuters gibi medya kuruluşlarının sadakatle tekrarladığı ve itibar verdiği sayısız yalandan biri” diye yazdı.
“Reuters'ın İsrail'in propagandasını sürdürme isteği, kendi muhabirlerini İsrail'in soykırımından kurtarmadı.”
Gerçeği söylemek
Tüm bunlar, “Hamas kamerası” veya “Nukhba gazetecisi”nin aslında ne olduğu sorusunu akla getiriyor.
Bunun, İsrail ordusunun ateş açacağı konumları belirleyen bir kamera olduğunu düşünmek cazip gelebilir. Ancak bu yanlış bir düşünce. Tanımı çok daha belirsiz. Yehezkeli ve Andrew Fox gibi birçok kişi tarafından ima edilen bir tanım bu. Fox, eski bir İngiliz paraşütçü ve şu anda neokonservatif Henry Jackson Society için “araştırmacı” unvanıyla gösteriş yapıyor.
Yehezkeli şöyle dedi: “Bu gazetecilerin… siz onlara Nukhba gazetecileri diyorsunuz, İsrail'e ne kadar zarar verdiklerini bir düşünün.”
Fox, Şerif'in suikastından sonra şöyle yazdı: “Modern çatışmalarda tehlikeli bir efsane var: 'savaşçı'nın, tüfeği olan bir erkek veya üniformalı bir kadın olduğu efsanesi.”
Fox, Şerif'in sadece Al Jazeera muhabiri olsaydı bile - Fox, Şerif'in Hamas ajanı olduğu yönündeki iftirayı hiçbir kanıt sunmadan tekrarlıyor - bunun onu öldürmek için yeterli bir gerekçe olacağını öne sürdü.
“Bir muhabir ne zaman meşru bir askeri hedef haline gelir? Belki de yeterince sık değil,” diye düşündü Fox.
Onlar bunun farkında değiller, ancak Fox ve Yehezkeli, ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhuriyetçi Parti'nin batan gemiyi terk etmesini engellemeye çalışarak İsrail'in çıkarlarına aykırı davranıyorlar.
Fanatikler olarak, bu gazetecilerin işlerini yaptıkları için İsrail için tehlikeli oldukları gerçeğini söylemekten kendilerini alıkoyamıyorlar.
İsrail, Gazze'deki gazetecilerin her gün ona tuttuğu tam boy aynada kendini görmekten nefret ediyor.
İsrail, planlayıcıları ve stratejistlerinin metodik bir şekilde yaptıkları kıtlık nedeniyle zayıflamış çocukların görüntülerine tahammül edemiyor. Bu görüntülerin küresel kamuoyu üzerinde yarattığı etkiye dayanamıyor.
Fox, bir dahaki sefere X'e gidip gazetecileri öldürme konusundaki görüşlerini açıklamadan önce, Tucker Carlson veya Piers Morgan gibi yorumcuların karşısında kaç saniye dayanabileceğini düşünmelidir. Paramparça edilir.
Sessizce öldürmek
Çünkü rakamlar her şeyi anlatıyor. Quinnipiac Üniversitesi'nin yakın zamanda yaptığı bir ankete göre, seçmenlerin yüzde 60'ı ABD'nin İsrail'e askeri yardım göndermesini onaylamazken, yüzde 32'si ek yardımı destekliyor. Politico'nun haberine göre, bu oran 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından bu yana ABD'nin İsrail ile askeri ittifakına karşı en yüksek muhalefet ve en düşük destek oranı.
Ankete katılan seçmenlerin yarısı, Demokratların yüzde 77'si dâhil, İsrail'in soykırım yaptığını düşündüklerini söyledi. Cumhuriyetçilerin yüzde 64'ü ise İsrail'in soykırım yaptığını düşünmediklerini belirtti.
İsrail'e askeri yardıma karşı çıkanlar arasında artık eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da bulunuyor.
İsrail sadece Gazze'deki savaşı kaybetmekle kalmıyor, daha da önemlisi, asıl önemli olan ABD'de de kaybediyor.
Aynı şekilde, Vietnam ve Kamboçya'daki katliam alanlarından binlerce kilometre uzakta, elli yıl önce Viet Cong'a karşı savaş kaybedilmişti.
Diğer soykırımcı rejimler gibi, İsrail de bilgi karartması altında Filistinlileri sessizce öldürmeye ve aç bırakmaya çalışırken, uysal medya sürekli yalanlar ve nefret dolu haberler yayınlıyor.
1994 yılında Ruanda'da yaşanan soykırım sırasında, Hutuları Tutsi azınlığa saldırmaya kışkırtmak için kullanılan başlıca araçlar “radyo ve pala” idi. Bu olay, radyo soykırımı veya radyo yoluyla ölüm olarak biliniyor.
Aynı şey şu anda İsrail'de İbranice olarak yaşanıyor. Yerel medyanın yayınlarının bir sonucu olarak, İsraillilerin açık ve tutarlı bir çoğunluğu Gazze'de “masumların olmadığını” düşünüyor.
Medya, Holokost sırasında altı milyon Yahudinin soykırımında da önemli bir rol oynadı. Propaganda bakanı Joseph Goebbels, Yahudileri sistematik olarak insanlıktan çıkardı, onlara yapılan zulmü meşrulaştırdı ve kitlesel katliam için halkın desteğini sağladı.
Toplama kamplarında tutsaklar, iyi muamele gördüklerini belirten kartpostallar göndermek zorunda bırakıldı. Theresienstadt'ta konserler çekildi, ardından tüm ekip Auschwitz'e gönderildi.
Yahudilerin “doğuya yeniden yerleştirildikleri” yönündeki propaganda, Nazi rejiminin gaz odalarındaki “nihai çözümü” gizleme girişimleri için çok önemliydi. Bugün İsrail medyası, Gazze'deki Filistinlilerin “tahliyesi” için Güney Sudan ile yapılan müzakereleri, sanki bu dünyanın en normal ve insani şeyiymiş gibi haber yapıyor.
Mesleğin rol modelleri
Dil, soykırımı normalleştirir.
İsrail, Gazze'de ancak kontrolü altındaki gazetecilerle çalışabilir, tıpkı İsrail ordusunun tanklarına yerleşik muhabir olarak gitmeyi kabul eden uysal yabancı muhabir sürüsü gibi.
Ancak bu hafta hayatını kaybeden beş gazeteci daha güçlü karakterlere sahipti.
İkisi hakkında birkaç söz söyleyeceğim, ikisi de Middle East Eye için çalışmıyordu.
AP dâhil birçok medya kuruluşunda çalışan serbest muhabir Meryem Dagga, kişisel bir trajediyle ün kazandı. 2018'deki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü sırasında İsrail ile Gazze sınırında vurulan bir protestocunun ölümünü kameraya aldı, ancak kan kaybından ölen kişinin kardeşi olduğunu fark etti.
Kocası Birleşik Arap Emirlikleri'nde yaşıyor ve o da kocası ve oğlu Ghaith ile birlikte Gazze'den ayrılma fırsatı buldu, ancak geride kalıp foto muhabiri olarak çalışmaya devam etmeyi tercih etti.
Oğluna yazdığı mektupta, “Başarılı olup, kendini kanıtlayıp, büyük bir iş adamı olarak büyüyerek beni gururlandırmanı istiyorum, canım” diye yazmıştı. “Büyüdüğünde, evlendiğinde ve bir kızın olduğunda, ona benim adımı ver, Meryem. Sen benim aşkım, kalbim, desteğim, ruhum ve gurur duyduğum oğlumsun.”
Moaz Abu Taha, Haaretz'in Nasır hastanesindeki çocuk koğuşunda “sanal tur” düzenlemesine yardımcı olan gazeteciydi.
Haaretz o sırada şöyle yazmıştı: "Kamera bir sonraki odaya geçiyor. Maya the Bee'nin büyük bir resminin altında, yatakta yatan Şam Kadeeh, korkunç durumda olan minik bir çocuk. 2 yaşında ve sadece 4,4 kilo ağırlığında. Şam, savaşın patlak vermesinden kısa bir süre önce normal kiloda doğmuştu. Şimdi karnı şişmiş, çöp gibi bacakları eğri, kemikleri çıkıntılı, kafatası derisinin altından görünüyor, gözleri donuk ve dişleri dökülmüş. Yüzü yaşlı bir insanın yüzüne benziyor."
Pazartesi günü hayatını kaybeden gazeteciler - ve bu çatışmayı haber yaparken öldürülen tüm Filistinli gazeteciler - mesleklerinin rol modelleridir.
Gazeteci olarak çalışıp hayatta kalma lüksüne sahip olan geri kalanımız, onların anısına başımızı eğmeliyiz.
*David Hearst, Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir. Bölge konusunda yorumcu ve konuşmacı, Suudi Arabistan konusunda ise analisttir. Guardian gazetesinde dış haberler yazarı olarak çalışmış, Rusya, Avrupa ve Belfast'ta muhabirlik yapmıştır.