Mısır'ın Sudan ve Libya'daki ağırlığı!

"“Mısır, Sudan ve Libya'da ağırlığını koymaya çalışsa da etkisiz ve çelişkili adımlarıyla bölgesel denklemde giderek silikleşiyor.”

MACİD FAHRİ / HAKSÖZ-HABER

Mısır, son dönemde Sudan meseleleriyle ilgili dikkat çekici ve sıra dışı siyasi ve diplomatik faaliyetler yürüttü. Mısır medyasında yer alan haberlere göre, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, mevkidaşı Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan'ı kabul etti ve hemen ardından Sudan'la ilgili konuları görüşmek üzere Libyalı asi lider Halife Hafter’le de bir araya geldi. Keza Dışişleri Bakanı Bedir Abdül Ati ise Sudan meselelerini görüşmek üzere Avrupa Birliği liderleri, Suudi mevkidaşı Bedir bin Ferhan ve diğer dışişleri bakanlarıyla temas hattında idi. Ülkenin egemenliğini, birliğini ve toprak bütünlüğünü korumaya ilişkin önemli kavram ve pozisyonlara odaklanarak, savaşa ve askeri seçeneğe son verilmesini ve Sudanlıların bizzat önderlik ettiği, çevre Arap ve Afrika dünyasından ve uluslararası camiadan destek ve teşvik alan bir süreçte siyasi ve diplomatik seçeneklere geri dönülmesini talep etti.

Prensipte Mısır'ın bu hamlesi, özellikle Sudan'la tarihi bağları düşünülürse ve stratejik derinliği hesaba katılırsa ve Mısır ile Arap ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu varsayılırsa, kayda değer ve takdire şayan bir girişim olmuştur. Bu bir gerçektir ve birden fazla bir gerçeğe de tekabül etmektedir. Kahire'nin Sudan krizini çözme ve sabitelerini ve değişmezlerini teyit etme arzusu ve çabaları, övgüye layıktır belki teyide de muhtaçtır.

Özellikle ülke topraklarının bütünlüğünü ve birliğini destekleme, savaş ve askeri seçeneklerden kaçınma ve siyasi ve diplomatik yollara geri dönme açısından takdire şayan ve hatta arzu edilir nitelikte bir çabadır. Bu, Mısır'ın Egemenlik Konseyi ve Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Burhan tarafından temsil edilen Sudan'ın meşru liderliğini açıkça tanıması ve Sudan ordusunun ülkenin güvenliğini, egemenliğini, birliğini ve toprak bütünlüğünü savunmasına verdiği destekle birlikte anlamlı olur.

Bu meyanda Kahire'nin ayrılık, taksim projelerine ve planlarına karşı çıktığına işaret etmek gerekir. Bunlar arasında yasallığa bayrak açan ve ülkenin ve halkının çıkarlarına ters düşen ve umursamayan Hızlı Destek Güçlerinin kontrolü altında olan bölgelerde bir paralel hükümet teşkili de vardır. Mısır girişiminin isabetli nazari pozisyonlarına rağmen Kahire, Sudan krizini çözmek için net vizyonlardan, uygulama mekanizmalarından, araç ve kaynaklardan mahrum ve yoksundur; böyle bir vizyonu olsa bile gerçekleştirecek güç kaynaklarından mahrumdur.

 Daha detaylı olarak, Sudan sorununu harici olmaktan ziyade dahili sayan Mısır rejimi meseleye süreklik ve ilkesel bir yaklaşım atfetmeden ziyade mevsimsel ve kesintili olarak bakmaktadır. Sudan meselesini propagandasına alet etmekte birlikte sistematik olarak yüzleşmekten de kaçınmaktadır. Dışarıda da bir başarı hikayesi olarak pazarlamanın peşindedir. Cemal Abdunnasır'ın propaganda mekanizmasını yenilemektedir. Kötü şöhretli Cemal Abdünnasır rejiminin bir klonu veya güncellenmiş versiyonu olan devasa propaganda makinesi, yalnızca Sudan'da değil, Gazze'yi de abartılı bir biçimde işlemeye devam ediyor; üstelik imha savaşını durdurma ve İsrail'i frenleme ve çeşitli ve bölünmüş Filistinli grupları uygulanabilir bir ulusal plan etrafında birleşmeye zorlayacak ciddi bir donanım ve atılımdan yoksun olduğu halde bu yönde gerçek dışı propagandasına devam ediyor.

  Bu rejim dış güçlere bağımlılıktan hiç bahsetmiyor. Doğru ifadeyle, "Gıdasına sahip olmayan bir ülke kendi başına karar alma gücüne de sahip değildir." Rejim, tüm çaba ve eylemlerini beka meselesine ayırmıştır. Bu nedenle de İsrail ile ABD'nin çizmiş olduğu kırmızı çizgileri aşamaz. Kendi başına hareket edemez.

Bu, istibdat ve tiranlığın bir özelliğidir. Rejim, bunlara ek olarak, bölgesel varlığını en azından şeklen veya biçimsel bile olsa teyit etmek istiyor. Yukarıdakilere ek olarak, rejim, bölgesel varlığını resmi olarak da olsa teyit etmeye ve bölgesel faaliyet ve hareketlerde, hatta kendisini doğrudan ilgilendirdiği varsayılan konu ve dosyalarda bile görmezden gelinmesine cevap vermeye çalışmaktadır. Sudan'ın yanı sıra, rejimin Libya'da ciddi bir varlığı yoktur; Suriye, Filistin, Somali ve Lübnan'da olduğu gibi, rejimin Mısır'ın ulusal güvenliğiyle doğrudan ilgili olduğu varsayılan konularda ne bir etkisi ne de ciddi bir müdahalesi vardır ve bu gerçek haklı olarak on yıllardır ifade edilmiştir.

Bölgesel faaliyetlerde hatta bizzat kendisini birinci dereceden ilgilendiren meselelerde yok hükmündedir. Görmezlikten gelinmesine içerlemesi ve buna karşı verdiği cevap devekuşu politikasıdır; suskunluk ya da yetersizliktir. Sudan'a ilave olarak Libya'da Mısır rejiminin ciddi bir varlığı bulunmuyor. Suriye, Filistin ile birlikte Lübnan ve Somali'de olduğu gibi varlığı propagandadan ibarettir. Buralarda herhangi bir etkisi bulunmuyor. Doğrudan Mısır milli güvenliğini ilgilendiren konularda bile hakça söyleyecek olursak; yayadır ve onlarca yıllardan beri yok hükmündedir. İlk kareye veya mevzumuza dönecek olursak; Sudan'da işler Hızlı Destek Güçlerinin eriştiği aşamayı gelmeyebilirdi. Savaş bu raddeye ve paralel bir hükümet kurma aşamasına varmayabilirdi. Ama Mısır’ın aymazlığıyla varmıştır.  Yine ondan öncede güneyin kuzeyden ayrılmasında Kahire ağırlığını koysaydı bütün bunlar yaşanmayabilirdi. Aktif bir destek vermiş ve rol oynamış olsaydı işler bu aşamaya gelmeyebilirdi. Kahire ulusal bir yapıyı ve sınırlı bir kesimi temsil etse de sonuçta doğrudan çıkarlarına sahip çıksaydı gelişmeler bu kadar kötü olmayabilirdi.

 Geçmiş verileri teyiden ve bağlantılı olarak Hafter'le görüşme sanki hikayeyi özetler mahiyettedir. Hikaye sadece siyaset veya güvenlik odaklı değildir. Libya'ya mahsus olmayıp Sudan ve bölgeyi de kapsamaktadır.  Hafter ile görüşme Mısır'ın Libya dosyasına pozitif etki etmekten uzak olduğunu ispatlamıştır. Utangaç diplomatik girişimlere rağmen bölünme devam etmektedir. Askeri seçeneği başarısız kılmak da Mısır'ın değil Türkiye'nin harcı ve başarısı olmuştur.

Libyalı asi general Halife Hafter Sudan meselesinde hala gayet olumsuz bir rol oynuyor. BM ve insan hakları kuruluşlarının güvenilir raporlarına göre, Hafter hala Sudan'a lejyoner birlikler ve silah ve mühimmat sevk ediyor. Hatta çatışmalara bizzat katılıyor. Son olarak Mısır-Sudan ile Libya üçgenindeki böyle bir çatışmaya bizzat katılmıştır. Halbuki bırakın buna kalkışması, düşünmesi bile abes ve zaittir. Mısır'ın kritik ve hassas sınırlarına ve mahremiyetine yaklaşmıştır. Mısır rejimini dikkate alsaydı ve onlara değer verseydi buna kalkışmaz ve kalkışmadan önce iki kez düşünürdü.

 Her durumda Mısır yönetimi Sudan konusunda olumlu ve övünce değer bir rol oynamıştır.

Bölgesel anlamda göz ardı edilmesinden dolayı öfkeli görünse ve kendisini aşağılanmış hissetse de övünülecek bir çıkış yapmıştır.  Umut kapısını kapatmamak gerekiyor.

 Ne yazık ki, içeriden sıkıntılar yaşayan rejim, istese bile etkili ve verimli arabuluculuk çabalarına öncülük edebilecek bir konumda değil. Bu nedenle, etkili ve nüfuzlu güçlerle - Suudi Arabistan, Türkiye, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve elbette Amerika Birleşik Devletleri - eşgüdüm içinde Arap, Afrika ve uluslararası düzeylerde koordineli çalışmak ve kolektif eylem yürütmek zorundadır. Bu, uluslararası tüzük ve kararlara, Arap Birliği kararlarına ve Cidde Anlaşması'na dayalı uygulanabilir mekanizmalar, araçlar ve yöntemlere referansla ve atıfla yapılmalıdır. Aksi takdirde, Mısır rejiminin içinde bulunduğu durum derinleştikçe, iç krizleri azdıkça ve bunları çözmedeki yetersizliği katlandıkça, aynı içi boş, başarısız ve propagandacı zihniyeti kaldığı yerden sürdürmeye devam ettikçe; alışıldığı gibi, mevsimsel ve özünde propaganda odaklı hareketler ve toplantılardan başka bir şeyle karşılaşmayacağız.

Yorum Analiz Haberleri

Modernizmin esaretinden vahyin özgürlüğüne
"Ortadoğu’da suçlu yine Müslüman Kardeşler oldu!"
Aile, kadın ve cinsiyeti hedef alan tüm girişimler terördür!
ABD ve İsrail’in Suriye hesaplarında farklı görünen ortaklık
Papa ve zorunlu değerler ittifakı arayışı