MHP rüzgâr ekip, fırtına biçiyor...

Kürt açılımı konusunda sarf ettiği sert sözler, MHP'nin başını ağrıtıyor.

Daha önce de buradan "Keskin sirke küpüne zarar" diyerek, MHP'nin "barış karşıtı" tavır almasının kendisini yaralayacağını ifade etmiştim.

Öcalan'ın idam kararı kaldırıldığında Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli, o zaman şimdi söylediklerinin onda biri kadar tepki bile ortaya koymamıştı.

Öcalan neden asılmadı?

Teslim eden ABD ve Batılı ülkeler istemediği için...

Lider merkezli PKK'nın kontrol altında tutulması için...

O günden bugüne fazla bir şey değişmedi.

O zaman Öcalan'ın idam edilmemesi "devlet politikası" idi.

Şimdi de "akan kanın durdurulması..."

Devlet Bahçeli'nin bu sürece katkı sağlaması değil, sağlamaması şaşırtıcı.

Bahçeli önceki gün çok daha ileri giderek, devletin zirvesini "gaflet ve delalet içinde" olmakla suçladı.

İşte o sözler:

"Osmanlı devletinin yıkılışında rol alanlar da devlet başkanı, devlet ve hükümet adamı sıfatı taşıyorlardı... Sözde karar vericiler hangi tesirlerin altında, hangi telkinlerin rüzgârındadır."

Bahçeli'yi bu şekilde isyan ettiren şey, Milli Güvenlik Kurulu'nun Kürt açılımını, "Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü pekiştirmek" olarak nitelemesi.

Başka bir deyişle Kürt açılımının devlet politikası olduğunu teyit etmesi...

Bahçeli artık sadece AK Parti hükümetiyle değil, Köşk ve askerle de mücadele ediyor.

Yani devletin bütün kurumları "gaflet" içinde...

Başbakan Erdoğan önceki gün "Kürt açılımı ABD projesi" diyen Bahçeli'ye aynı sertlikte cevap verdi:

"İspat edemezlerse alçak ve namussuzdurlar. Bu kadar da ağır konuşuyorum..."

MGK bildirisine "Mondros Sözleşmesi" benzetmesi yapan Bahçeli'ye alışılmadık bir şekilde devletin zirvesini temsilen Köşk'ten de yanıt geldi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül adına yapılan açıklamada, MGK görüşmelerinin gizli olduğu hatırlatıldı ve "Bilgi sahibi olunmadan yapılan açıklama yakışıksızdır" denildi.

Günlerdir hükümeti ve açılım sürecini baltalamak için çabalayan Bahçeli, böylece ölçüsüz muhalefetin ağır bedeli ile karşılaştı.

Atalarımız boşuna "Rüzgâr eken, fırtına biçer" dememişler.

Bahçeli, ne olduğunu dahi bilmediği "Kürt açılımı"nı mesnetsiz iddialarla topa tuttukça, bumerang etkisi ile en çok kendisi yara aldı.

İç ve dış şartlar ilk kez kalıcı barışın tesisi adına bu kadar elverişli hale geldi.

MHP şayet bu fırsat kaçırılsaydı tepki koyması gerekirken, bu sert üslubun nedeni ne?

Anlaşılmaz bir tavır söz konusu.

Kimileri Bahçeli'nin iç muhalefeti bastırmak için, kimileri de terörün bitmesinden MHP'nin oy kaybedeceği endişesi taşıdığı için sert politika izlediğini söylüyor.

Her iki nedeni de Bahçeli'ye yakıştıramıyorum.

Yakın zamana kadar ülkücülerin sokağa dökülmesinin önüne set çekerek, büyük bir hizmet gören Bahçeli'nin şimdiki tavrı, başka bir nedene dayanıyor olmalı.

Korkarım sürece dâhil edilememiş olmaları ve bilgi yoksunluğu, bu hırçın muhalefete sebep oluyor.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a randevu vermeyen MHP, bir an önce kapılarını diyaloga açmalı.

Aksi halde süreçten bilgi sahibi olmaları da mümkün olmayacak.

Hükümete zarar verelim derken, devlete zarar verecekler.

Böyle giderse, Kürt açılımı sürecinden en fazla zarar göreceklerden birisi de MHP olacak.

CHP'nin bir adım geri çekilmesinden MHP'nin de alması gereken dersler var.

BUGÜN