Kaplumbağa Adası'ndan Filistin'e: Yerli halkların topraklarından zorla çıkarılması üzerine

"Trump'ın Filistinlileri Gazze'den zorla göç ettirme planı tarihsel yerleşimci-sömürgeci taktiklerini akıllara getirse de Filistin direnişi, dünya çapındaki yerli mücadeleleri gibi meydan okumaya devam ediyor."

Benay Blend’in palestinecronicle’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.


Trump'ın Filistinlileri Gazze'den zorla göç ettirme planı tarihsel yerleşimci-sömürgeci taktiklerini akıllara getirse de Filistin direnişi, dünya çapındaki yerli mücadeleleri gibi meydan okumaya devam ediyor.

1 Şubat 2025'te Başkan Donald, Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Gazze'deki 1 milyondan fazla Filistinlinin potansiyel olarak komşu ülkelere yerleştirilmesi hakkında konuştuğunu belirtti.

Daha önceki yerleşimci-sömürgeci gündemlere uygun olarak Trump planını insani kaygılarla örtüştürdü.

‘Air Force One’ uçağında gazetecilere verdiği demeçte “Ona (Kral Abdullah'a) daha fazlasını üstlenmenizi çok isterim dedim, çünkü şu anda Gazze Şeridi'nin tamamına bakıyorum ve tam bir karmaşa, gerçek bir karmaşa,” dedi.

Trump, “Bir buçuk milyon insandan bahsediyorsunuz ve biz sadece orayı temizledik,” diye açıkladı.  Trump, Filistinlilerin sözde “kötü talihlerinden” daha iyisini hak ettikleri sonucuna vardı ve böylece ‘İsrail'in onlarca yıldır içinde bulundukları kötü durumdaki rolünü’ bir kenara bıraktı.

Buna karşılık 72 yaşındaki Fethi Ebu el-Said, aylarca süren İsrail bombaları nedeniyle artık bir moloz yığını haline gelen Han Yunus'un al-Katiba mahallesine doğru bakarak:

“Şu işe yaramaz moloz yığınını görüyor musun?” diye soruyor ve ekliyor “Bu yığın Amerika Birleşik Devletleri'nden ve onun içindeki her şeyden daha değerlidir.”

Ebu el-Said için, şu anda Gazze'de yaşayan diğer pek çok Filistinli gibi, yerinden edilme ailesi için de yabancı değildir. İsrail milisleri babasını 1948'de Yafa'dan, annesini ise yakındaki Sarafand köyünden sürmüş.

Babası sık sık 1948'deki Nekbe'yi ve 1967 savaşından sonra ayrılan aileleri anlatırdı. Ne onun ailesi ne de -uzun yerinden edilme tarihi, parçalanan aileler, verilen sözlerin tutulmaması- diğerleri için geri dönüş hakkı yoktu.

1970'lerde, İsrail ordusu özgürlük savaşçılarının evlerini bir “X” işaretiyle işaretledikten sonra aileler Cibaliye mülteci kampından kovuldular ve -evleri yıkılmadan önce- ayrılmaları için 48 saat süre verildi.

Ebu el-Said, “Bu tür politikalar uzun zamandır Filistinlilerin farkındalığını şekillendiriyor ve yerinden edilmenin tesadüfî değil kasıtlı olduğuna dair kolektif bir anlayışı pekiştiriyor” dedi. Bu nedenle direniş her zaman kolektif bir eylem oldu, asla bireysel olmadı.

Ebu el-Said bunca kargaşayı gördükten sonra bir daha yer değiştirmeyi kabul etmiyor.

Filistinlilerin topraklarıyla kurdukları bağa atıfta bulunarak şöyle diyor:

“Bir daha asla ne olmayacak biliyor musunuz? Bizim gitmemiz.”

Filistinlileri sürekli başka yerlere taşınmaya zorlamak sadece İsraillilerin daha fazla toprak kazanması için değil; aynı zamanda yerleşimci-sömürgeci devletlerin insanları daha kolay kontrol edebilmek için kendi aralarında bölmek için kullandıkları bir taktik.

Andrew Jackson yönetiminde kabul edilen 1830 tarihli Kızılderilileri Yerlerinden Etme Yasası'ndan başlayarak, Turtle (Kablumbağa) Adası'ndaki yerliler de “bedava toprak ve doğal kaynaklar” isteyen yerleşimcilere yol açmak ve kabile halkını ortadan kaldırmak için defalarca yerlerinden edilecekti.

Tıpkı Gazze'yi bir sahil beldesine dönüştürme planı için insani gerekçeler öne süren Bay Trump gibi: “Bunun dünya standartlarında yapılmasını sağlayacağız. İnsanlar için harika olacak, Filistinliler, özellikle Filistinlilerden bahsediyoruz". Jackson da kabileleri güvende olacakları bir bölgeye taşımak istediğini söylemişti.

Daha sonra Trump, cüretkâr planı kapsamında Filistinlilere geri dönüş hakkı verilmeyeceğini itiraf edecekti, tıpkı Jackson'ın neredeyse iki yüz yıl önce yerli halkı anavatanlarından çıkarmanın onların yararına olmadığını bildiği gibi.

Zorla toplanıp kışın ortasında yaya olarak yola çıkarılan 16.000 Cherokee erkek, kadın ve çocuğun yarısı yolda öldü. Bazıları ayrılmayı reddetti ama sonunda kuzey'deki yerliler gibi toprak tapularını kaybettiler (Roxanne Dunbar-Ortiz, An Indigenous Peoples' History of the United States, 2014, s. 118).

Başkan Barack Obama, 2009 yılında göreve gelmesinden kısa bir süre sonra verdiği bir röportajda, Dunbar-Ortiz'in Amerika'nın “ulusal efsanesi” (s. 116) olarak adlandırdığı, ABD'nin her zaman (çoğunlukla) iyilik için bir güç olduğu iddiasının önemli bir yönünü tekrarladı.

Bu sırada Obama, ABD'nin “İsrail-Filistin çatışmasında”, “dürüst bir arabulucu” olabileceğini teyit etti: “Bazen hatalar yapıyoruz. Mükemmel değiliz” dedi. “Ama sicilimize bakarsanız, dediğiniz gibi, Amerika sömürgeci bir güç olarak doğmadı.” (Dunbar-Ortiz, s. 116)

Dunbar-Ortiz, “Demokrasinin olumlanması, sömürgeciliğin inkârını gerektirir,” diye yazıyor, “ama inkâr etmek onu ortadan kaldırmaz” (s. 116). Dunbar-Ortiz bu değerlendirmesinde, başlangıcındaki şiddeti inkâr eden bir başka yerleşimci-sömürgeci devlet olan İsrail’i de bu karışıma ekleyebilirdi.

Gerçekten de ABD'nin tarihi, beyaz üstünlüğü, soykırım ve toprak hırsızlığı ideolojileriyle İsrail'inki gibi yerleşimci sömürgeciliğinin bir kaydıdır.

Ancak her şeye rağmen yerli halk direnmeye devam ediyor.

1956 yılında Kongre, şehirlere taşınmak isteyen yerlilere konut, iş eğitimi ve yerleştirme imkânı sunan Kızılderili Yer Değiştirme Yasasını (Public Law 949) kabul etti. Dunbar-Ortiz'e (174) göre “bir tür soykırım” olan asimilasyon yoluyla yerli kimliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu önlem, yerli halkın halihazırda çalışan yoksullarla birlikte büyük şehirlere sürüklenmesine neden oldu.

Gelişmekte olan sivil haklar hareketinden etkilenen yerli gençler, o dönemde kurdukları Amerikan Kızılderili Merkezleri etrafında örgütlenen kendi kentsel kabileler arası hareketleri oluşturdular. (Dunbar-Ortiz, s. 174).

Buna paralel olarak kentli Kızılderililer; Amerikan Kızılderili Hareketi (AIM) ve Kanada İlk Milletler Meclisi gibi pan-Kızılderili grupları oluşturmaya başladılar. Birleşik, çok kabileli gruplar olan bu örgütler, sivil haklar ve egemenlik mücadelesinin arkasında durdular ve yüzyıllardır süren yerleşimci-sömürgeci baskının yarattığı yıkımı tanımaları için hükümetler üzerinde siyasi baskı oluşturdular.

Gazze'de, işgalcilerin bölünmüş halde tutmaya çalıştığı çeşitli grupların -Gazze, Batı Şeria ve “48” ("İsrail ”in 1948 öncesi sınırları)) birleşmesine yönelik çabalar da var.

Gazeteci/aktivist Ramzy Baroud, “7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'ye yönelik askeri saldırılarına paralel olarak İsrail, Filistin halkını bölmek ve ruhunu parçalamak için büyük yatırımlar yaptı” diyor. “Çok büyük zorluklara rağmen Filistinliler birliklerini korudular.”

Baroud'a göre bu birlik şu ya da bu siyasi grupla bağlantılı değil. “Savaşa karşı gösteri yapan, Gazze için slogan atan, Gazze için ağlayan ve bunun etrafında yeni bir siyasi söylem geliştiren milyonlarca Filistinliye dayanıyor.

Roxanne Dunbar-Ortiz, 2016 yılında International Socialist Review (ISR) ile yaptığı bir söyleşide benzer bir düşünceyi dile getirmiştir. Doğduğu eyalet olan Oklahoma'daki 1917 Yeşil Mısır İsyanı'na bakarak, topraksız yerli, Anglo ve Afro-Amerikan kiracı çiftçilerin I. Dünya Savaşı'na katılmayı nasıl reddettiklerini ve bunu “zengin adamın savaşı” olarak nitelendirdiklerini hatırlatıyor ve bunda “ortak çıkarlar için birlikte mücadele etmek için bir umut ve dayanışma olasılığı” buluyor.

Benzer şekilde, ‘Perfect Victims and the Politics of Appeal (2025)’ adlı kitabında Filistinli şair Muhammed El-Kurd, halkının “kanlı tarihleri” boyunca nasıl “vahşileştirildiğini, yas tutturulduğunu, mülksüzleştirildiğini, sürüldüğünü, aç bırakıldığını, katledildiğini ve hapsedildiğini” anlatıyor. (s. 211)

Ancak onların mücadelelerinin de altını çiziyor. “Her katliam ve istila için, savaşmak üzere ellerine derme çatma ve sofistike silahlarını -molotoflar, tüfekler, sapanlar, roketler- alan erkekler ve kadınlar olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Mücadele her zaman var olmuştur” diyen El-Kurd, bu nedenle ‘kurtuluşun ulaşılabilir, geleceğin (bizim) elimizin altında’ olduğuna inanıyor. (s. 202)

Dunbar-Ortiz'in yerlilerin diğer gruplarla dayanışma içinde direndiği zamanlardan ilham alması gibi, El-Kurd da şu anda “Siyonist canavarın” sonunu getirecek “radikal hareketlerin rönesansının” yaşandığı “değişen bir küresel anlatı” olduğuna inanıyor. (s. 2012)

Gazze için son 14 ay ne kadar korkunç olsa da, El-Kurd'a göre Nekbe yakında sona erecek, çünkü “sona ermesi gerekiyor”. (s. 213) Sömürgecilik karşıtı küresel direnişin direnci ve cesareti sayesinde Filistinliler ve dünyanın dört bir yanındaki diğerleri için zorunlu yer değiştirme çağı sona erecektir.


*Benay Blend, doktorasını New Mexico Üniversitesi'nde Amerikan Çalışmaları alanında yapmıştır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş