Yeni Şafak tarafından manşetten hedef gösterilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Abdullah Yaman, genel tarzın aksine son derece net ve sert ifadelerle açıklama yaparak ilgili makamları da muhatapları da yüzleşmeye, hesaplaşmaya davet etti.
Ali Karahasanoğlu da Yeni Akit'te bugün yayınlanan yazısında öğrencilikten beri tanıdığı Abdulllah Yaman'ın duruşu üzerinden yargıda yaşanan değişime dikkat çekiyor.
Peşinen söyleyeyim..
Hukuk Fakültesi’nden sınıf arkadaşımın sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımın başlığını doğru bulmadım..
Gazetecilik mesleğinin içindeki bir insan olarak söylüyorum..
Meslekdaş dayanışması olarak kabul etmeyin..
Günlük yüzlerce haberin girdiği internet siteleri, onlarca haberin yapıldığı gazetelerde, denetim azami seviyede yapılması gerekir, buna “peki” derim.
Ama sıfır hata mümkün değildir.. Bir muhabir, bir konuyu yeterince araştırmadan haber yapması halinde, toptan bir medya grubunu hukuken sorumlu tutabilirsiniz de, vicdani açıdan sorumlu tutmanız için, bu hatada ısrar edilmesi gerekir..
Bu çekincemden sonra, muhafazakar çizgideki bir yayın grubunda yer alan habere, sınıf arkadaşımın tepkisinden aktarımlar yapayım..
Dün, mafya babalarına tatil harcamalarını ödeten yüksek hakimler yerine, nasıl hak ve adalet ölçülü hakimler gelmişler, görün.
Dün aleyhinde bir iddia ortaya atıldığında suspus olan Yargıtay Başkan’larının yerine, nasıl başkanlar gelmiş, görün..
Bugünkü yargı sistemini, sanki dünden daha kötü imiş gibi sabahtan akşama kadar hedef haline getirenlerin, aslında amaçlarının bu dürüst hakimleri alaşağı etme olduğunu bilin.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı, benim de dürüstlüğünden şüphe etmediğim, hak ve adalet duygusunu öncelediğinden, menfaat ile iş yapmayı boşverin, kimseye küçücük torpil yapmayacağından, hele hele kendisinin ismini birlikte asla anmayacağım o malum yapı ile yakınlığının kesinlikle olmadığını emin olarak söyleyeceğim Abdullah Yaman’ın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamanın ilk cümlesi şöyle:
“1987 yılında intisap ettiğim hakimlik mesleğimin son aşamasında hasbelkader Yargıtay 11. Hukuk Dairesi başkanlığına seçildim. Mesleğimin başından beri herhangi bir güç odağına yaslanmadan tamamen hak ve adalet odaklı hareket ederek, kimsenin hakkını kimseye yedirmemek için azami gayret sarfettim.”
Belki diyebilirsiniz ki, “Bunlar giriş cümlesi..”
Peki bu da, tüm devlet kadrolarında görmek istediğimiz samimiyet cümlesi:
“Kirlenmenin doruk noktasına vardığı zamane ortamında memleketi kurtaramasam da hiç olmazsa kapımın önünü temiz tutarak bir nebze olsun adalete güvenin tesisine katkı sunmaya çalıştım.”
Ve tevazu:
“Bunların hiçbiri meziyet değil elbette. Bir hakimin dürüstlükten dolayı paye kazanması kadar anormal bir şey olamaz. Dürüstlük işimiz farz-ı ayını, olmazsa olmazımız olmalı, değil mi. Lakin memleket o kadar kirlendi ki sıradan meziyetler bile övgüyle karşılanır hale geldi. Yazık ki ne yazık.”
15 yıl öncesinde.. 20 yıl öncesinde, kendisine yönelik eleştirilere bu rahatlıkta cevap veren bir yüksek hakimimiz var mıydı?
Veya haklarını yemeyelim, var ise kaç tane idi?
Ve açıklamasının başlığındaki, bir gazeteyi toptan hedef alan ifadesine çekince koysam da, 11. Hukuk dairesi Başkanı Abdullah Yaman’ın sonuçta haklı feryadını, sizlere o feryada katılarak aktarmam bir borç:
“Dolayısıyla kimseden ‘aferin alma’ beklentisi içinde olmadık. Lakin iftira üzerinden bedel ödetmeye kalkışmanın da bir sınırı olmalı. Her biri ayrı bir iftiraya tekabül eden ailecek infaz edilmenin bir haddi hududu olmalı, değil mi?… Bilmezler ki hayatımız bu neviden alçak, şerefsiz, namussuz müfterilerle mücadele içinde geçti. Allah’ın sonsuz rahmet ve kudretiyle hepsinin üstesinden geldik, elhamdülillah.”
Tamam mıyız arkadaşlar..
Tamam mıyız, dindar kimi gördü ise, hepsine salya sümük saldıran farklı çizgideki arkadaşlar..
Bu ülkenin Yargıtay Başkanı, evindeki tadilatı mafya babasına masraflarını ödeterek yaptırmakla suçlandı..
Ağzını açıp, iki kelime edemedi. Çünkü o haber gerçek idi..
Şimdi ise..
Saçma sapan kurgularla, bir daire başkanına eleştiri getirildiğinde, haykıran, meydan okuyan, kendisine söylenilenin çok daha üstünde sertlikle cevap veren bir yüksek hakimimiz var..
Veee. Üç kuruşluk makama oturmak için otuz takla atanların aksine..
Alnının teri ile ve o malum yapının engellemelerine rağmen seçildiği Yargıtay’da, en yüksek meblağlı davaların bakıldığı dairenin başkanlığına seçilen hakim, açık açık gerçekleri anlatıyor:
“Başkanlığını yaptığım daire nispeten büyük meblağlı ticari davalara bakmakla görevli. Bunun için kimi zamanlar haksız talep ve beklentilere maruz kalsak dahi elimizin tersiyle geri çevirmesini bildik.”
Hemen hatırlatalım..
Bu Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ekseninde, 10-15 yıl öncelerinde, ne kirli ilişkilere şahit olduk..
Eski dönemin yüksek hakimlerinin oğullarının, hangi davalara, “babaları” üzerinden vekalet koyduklarına, sadece o bir sayfalık vekaleti koyarak ne yüksek vekalet ücretleri aldıklarına şahit olduk..
Şimdi, o dairenin başkanı, bakın ne kadar net konuşuyor:
“Eğer geçmişinizde sizi bazılarının elinde rehin bırakacak süfli bir hayat bırakmadıysanız, duruş sergilemekte zorlanmıyorsunuz zaten.”
Ve bugün itibari ile kendisi aleyhindeki haberlere de şu yorumu yapıyor Abdullah Yaman:
“Yegane neden haksız taleplere geçit vermememdir.”
Buraya nokta koyalım mı?
Abdullah Yaman hakkında kim ne diyorsa, buyursun; dürüstlüğünden emin olduğum bu yüksek hakim için, bel altı vuruşa kalkmayı bırakın, hangi yanlış uygulamayı kendisine isnat ediyorlarsa, bunu somut olarak anlatsınlar..
Dikkat edin.. Topu taca atan bir hakim, bir siyasetçi, bir hukukçu yok karşınızda..
Ve çağrısı net:
“Bahsi geçen haber içeriğinden sadece birini doğrulayın istifa etmezsem şerefsizim. Peki siz hayat süren leşler, yarın öbür tarafta ne hesap vereceğinizi bir an olsun düşündünüz mü acaba?”
Haydi bakalım..
“Türkiye’de hukuk endeksi şöyle düştü, yargı bağımsızlığı şöyle bozuldu” diyenler bana cevap versin.
Sizler, bu kadar net, bu kadar açık bu kadar kesin bir “hodri meydan” diyen, deme cesareti gösteren yüksek hakim ile, eski dönemde hiç karşılaştınız mı?
Hepsinde koca koca yanlışlar, suçlar, karanlık ilişkiler.. Dolayısı ile, hodri meydan demeyi boşverin, cevap bile veremeyenler..
En hafif deyimi ile, küçük küçük defolara sahip olanlar.
“Aman şunu kızdırmayayım, ne olur ne olmaz, yanlış işlerim ortaya çıkabilir” korkusu ile, aleyhine suçlama yapanlarla bile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışanların karşısında, soyadı gibi Yaman bir yüksek hakim..
Ve “hodri meydan” bakın hangi üst seviyeye çıkıyor:
“Konu bir boyutuyla devlet aygıtını ilgilendirdiğinden ilgili tüm kurumlarını göreve davet ediyorum. Soruşturma açıp geçmişe yönelik tüm telefon HTS kayıt ve hesap hareketlerimle yoldan geçerken tesadüfen yakalandığım işyeri kayıtları da dahil olmak üzere tüm kamera kayıt ve görüntüleri izlesinler. Bu alçakların haber adı altında paylaştıkları şeylerden zerresi dahi doğruysa kamuoyu önünde hesap vermeye hazırım.
Peki aksi çıkarsa ne olacak.”
Ben de şahitliğimi yapayım.
Abdullah Yaman, 1981-85 döneminde, Hukuk fakültesini birlikte okuduğumuz bir isim..
40 yıl geçmiş..
Avukatlık yaptığım dönem olsun, gazetecilik yaptığım şu anki dönem olsun..
Ne ben onu ziyaret ettim. Ne o beni ziyaret etti. Kıytırık avukatların, otel masraflarını ödediği ilçe hakimleriyle kirli ilişkilerinin, birlikte tatil yapmalarının, sabah akşam birlikte olmalarının bile ifşa olduğu günümüzde, ben hukuk fakültesinden arkadaşımla 40 yıl içinde, görevi ilgilendiren bir konu asla olmaksızın, sadece üç veya dört defa telefonda görüşmüşüm. O da, çok büyük haksız isnatlara uğradığı dönemlerde dahi bana “Şu şahıs şöyle yapmış” diye bir özel feveranda dahi bulunmamış..
Haydi bakalım, günümüzde medyada aleyhine haber yapılan kim var ise.. Hem hedef seçilenler, hem de hedef seçilenlerin yakınları, bu netlikte şahitliklerini yapsınlar da görelim..