Ruwaida Amer’in +972mag’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Bu, kutlama zamanı olmalıydı. Uzun süredir ateşkes bekledikten sonra, ateşkesin gelmesiyle birlikte son iki yılda kaybettiğimiz aile üyelerimizi ve arkadaşlarımızı nihayet yas tutma ve paramparça olan hayatlarımızı yeniden bir araya getirme fırsatı bulacağımızı hayal etmiştim. Ancak, İsrail ordusunun çekilmesinden sonra komşumun bana evimin bulunduğu yerde kalan enkaz yığınını gösteren bir video göndermesinden bu yana ağlamaktan kendimi alamıyorum.
Şok çok büyüktü. O ev, neredeyse iki yıl süren soykırım da dâhil olmak üzere, 20 yılı aşkın bir süredir benim güvenliğim, istikrarım, anılarım ve hayallerimdi. Mayıs ayında, İsrail'in Al-Fukhari mahallesi de dâhil olmak üzere Han Yunus'un büyük bir kısmının tahliye edilmesini emrettiğinde, orayı terk etmek zorunda kaldık.
O günden beri, evimin İsrail'in buldozerlerinden ve füzelerinden korunması için her gün dua ettim. Haberleri yoğun bir şekilde takip ettim, evimin akıbeti hakkında herhangi bir gelişme olup olmadığını merakla bekledim. Babam endişeden fiziksel ve psikolojik olarak tükenmişti.
İsrail ordusu geçen hafta sonu ateşkes anlaşması kapsamında geri çekildikten sonra Al-Fukhari'ye ilk dönenler komşularımızdı. Geldiklerinde acı haberi verdiler: Soykırımcı ordu evlerimizi taş yığınlarına çevirmişti. Gönderdikleri videoda hala ayakta duran bir bölüm var mı diye gözlerimi dört bir yana çevirdim, ama yoktu. Tamamen yıkılmıştı.
Babamın şoktan bayılacağından korktum, ama o güçlüydü. Bunun yerine ben yere yığıldım.
İki evren yok oldu
O evi inşa etmek, başka bir kayıpla başlayan uzun ve zorlu bir yolculuktu: İkinci İntifada sırasında İsrail ordusunun Han Yunus mülteci kampındaki çocukluk evimi yıkması. Yıl 2000'di ve ben sadece 7 yaşındaydım. Enkazın üzerinde oturup, etrafta eşyalarımı ararken, yıkılan yere rapor vermek, gözlemlemek veya destek sunmak için gelen insanları izlediğimi hatırlıyorum.
O günün her ayrıntısını hala hatırlıyorum. Ama o zaman hiçbir şey yapamadım. Bugün, sessiz kalmayı reddediyorum, bu yüzden bu sayfalarda haykırarak, ailemin ikinci haksız kaybını dünyaya duyuruyorum.
Filistinliler, İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının ardından, 11 Ekim 2025 tarihinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış evlerine geri dönüyorlar. (Abed Rahim Khatib/Flash90)
Bu ilk ev yıkıldıktan sonra, iki yıl boyunca kumların üzerinde, banyosu, kapısı ve penceresi olmayan geçici barınaklarda yaşadık. Bu barınaklar genellikle böcek ve kemirgenlerle doluydu ya da lağım sularıyla doluyordu. Ailem belediyeye şikâyette bulunarak bize yeni ve kalıcı bir ev verilmelerini talep etti. Sonunda, Avrupa Hastanesi yakınındaki Al-Fukhari bölgesinde küçük bir ev verildi. Çok basitti — yedi kişilik bir aile için kesinlikle yeterince büyük değildi — ama uygun bir barınağımız olduğu için rahatlamıştık.
2013 yılında üniversiteden mezun olduğumdan beri, ailemizin ihtiyaçlarına daha uygun hale getirmek için evi yenilemek ve genişletmek için durmaksızın çalıştım. Öğretmen ve gazeteci olarak maaşım hiç yüksek olmadı, ama her yıl eve yeni bir şeyler eklemeyi başardım: kız kardeşlerim için ayrı bir oda, bir oturma odası, bir kat boya ve sonra da ikinci katın tamamı.
On uzun yıl boyunca, bu işlerin çoğunu kendim yaptım ve yapamadıklarımı başkalarına yaptırmak için para biriktirdim. Maddi ve fiziksel olarak zorlanıyordum, ama hayallerimi gerçeğe dönüştürmek için motivasyonum yüksekti. Ciddi bir omurga rahatsızlığı olan annem bile, mükemmel evimizi oluşturmak için elinden gelen her türlü yardımı yaptı.
20 yıldan fazla bir süre bu evde yaşadıktan sonra, nihayet 7 Ekim'den sadece üç ay önce inşaatı tamamladık. Gururla baktım: yaşlanan anne babama bakacağıma söz verdiğim rahat ev. Ama bu hafta, evin savaşın bir başka kurbanı olduğunu öğrendiğimizde, tüm çabalarımızın boşa gittiğini anladım.
Veda etmeden
Savaştan önce evden çıkmayı hiç sevmezdim. Çıkmam gerektiğinde, dışarıdaki işlerimi olabildiğince çabuk bitirip eve dönerdim. Evin sağladığı güvenlik ve huzuru seviyordum. Kız kardeşim sık sık arkadaşlarımı veya ailemi ziyaret etmek için harcayabileceğim zamanı evde geçirdiğim için benimle dalga geçerdi.
Savaş başladığında, evimiz olduğu sürece her şeye dayanabileceğimi söylerdim. Ölmem önemli değildi, sadece evimizi kaybetmek istemiyordum. Bir süper kahraman olmayı ve evimi gittiğim her yere götürebilmeyi dilerdim.
Filistinliler, İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının ardından, 11 Ekim 2025 tarihinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış evlerine geri dönüyorlar. (Abed Rahim Khatib/Flash90)
Ancak Mayıs ayında, ordunun Han Yunus'un büyük bir kısmının tahliye edilmesini emretmesinin ardından İsrail bombaları ve quadcopter'lar hayatımızı tehdit etmeye başladığında, pes ettik ve hiçbir eşyamızı almadan kaçtık. Annemi drone'ların mermilerinin korkunç sesinden kurtarmak için her şeyi geride bırakmayı seçtim.
Evime veda edemedim. Ona sabırlı olmasını ve dönüşümüzü beklemesini söyleyemedim.
Han Yunus mülteci kampına yerleştirildikten sonra, yorgun ve korkmuş hissettiğimde tek başıma oturur, evimin huzurunu hayal ederdim — odamı, yatağımı, binanın her köşesini. Kız kardeşlerimle evimizdeki anılarımızı, onu inşa etmek için verdiğimiz emeği ve yenilemesi için para biriktirmek için en temel ihtiyaçlarımızdan bile nasıl mahrum kaldığımızı konuşurduk.
Savaş başlamadan önce, güzel ve tamamlanmış haliyle geçirdiğim üç ay yeterli değildi. Hayatımın geri kalanını orada yaşamaya kararlıydım, sonunda, inşa etmek için çok uğraştığım duvarların arasında vefat etmeyi umuyordum.
Şimdi, şehrimin çoğu gibi, ondan geriye sadece molozlar kaldı. 25 yıl öncekiyle aynı yıkımla karşı karşıyayız, ama yeniden inşa etmek için enerjimiz var mı, bilmiyorum. Zihnim, kalbim ve bedenim bu yorgunluğa teslim mi oldu?
Sevgili evim, keşke ayrılmadan önce seni öpüp kucaklasaydım. Keşke daha güçlü olsaydın ve hayatta kalabilseydin, ama savaş makinesi seni yıprattı. Dünyayı asla affetmeyeceğim. Savaş bitmiş olabilir, ama bizim yaşayabileceğimiz hiçbir yer kalmadı.
* Ruwaida Amer, Han