Annemin mercimek pişirmesine yardım etmek için odunların yanına çömeldiğimde kendimi düşüncelere dalmış buldum ve birden aklıma Hanan Teyze geldi. Hayatının on dört yılı iki kısacık dakikaya sığdırılmıştı. Bu savaşa nasıl dayanıyor? Gazze'ye dönebilmek için Gazze ile Batı Şeria arasındaki yolun açılmasını mı bekliyor? Yoksa kocasının ona gelmesini mi bekliyor? Bana anlattığı hikâyeyi, sanki Hanan kendi adına konuşuyormuş gibi paylaşmak istiyorum.
On dört yıl önce evlendim ve sahip olduğumuz az şeyle yetinerek eşimle birlikte yaşadım. Ancak 10 yıllık evlilikten ve birçok hamile kalma girişiminden sonra, doğal yollarla hamile kalamayacağımı anladım. Bu 10 yıl boyunca pek çok duygusal iniş çıkış yaşadım - kim çocukları sevmez ve istemez ki? Çok dua ettim ve Allah'tan karanlık hayatımızı aydınlatacak bir çocuk istedim.
Ben yaşlanıyordum, eşim de yaşlanıyordu ve yıllar süren tıbbi kontroller ve sayısız doktor randevusundan sonra nihayet IVF konusunu derinlemesine araştırmaya karar verdim. Birçok soru ve kafa karışıklığından sonra, böyle bir prosedürün birkaç yıl içinde biriktirebileceğimizden çok daha pahalıya mal olacağını fark ettim.
Eşim boyacı olarak çalışıyor ve işi istikrarsızdı. Bazen haftada iki kez çalışıyor, bazen de iki aydan fazla işsiz ya da gelirsiz kalabiliyor. Bana gelince, ayda 100 doları geçmeyen bir maaşla anaokulu öğretmeni olarak çalışıyorum. Bu nedenle herhangi bir miktar biriktirmek zor oldu.
Ancak, Allah'a şükürler olsun ki, kardeşlerim tüp bebek için ihtiyacım olan miktarı kendi birikimlerinden verdiler. Prosedürün ve dengeleyici enjeksiyonların maliyetini cömertçe karşıladılar. Acı, yorgunluk ve bebeği korumak için ani hareket kısıtlamalarıyla dolu uzun aylardı. Ancak eşimin gözlerindeki ışıltı bana tüm bunlara dayanma gücü ve umudu verdi.
Dokuz ay sonra Mo'men adını verdiğim bir erkek bebek dünyaya getirdim. Sevinç her yere yayıldı ve herkes onu kucağına almak istedi çünkü o farklı ve değerliydi, “diğerleri gibi değildi” derlerdi. İmkânsızı gerçeğe dönüştürdüğü ve ailemizi bu güzel çocukla tamamladığı için mutluydum ve Allah'a şükrediyordum.
Eşim hem mutluluk hem de endişeyle doluydu. Söylemese de içindeki üzüntüyü hissedebiliyordum. Tek çocuğumuz doğmadan önce işlerimizi zar zor idare edebildiği için bebeğin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını düşünüyordu.
Borçlar, masraflar ve endişelerle dolu iki yılın ardından, benim ve eşim için işleri daha da kötüleştirebilecek bir adım atmaya karar verdim, ancak çocuğumuz daha önemliydi. Onun için 10 yıl beklemiş, en güzel kıyafetleri giymesini ve en iyi oyuncaklarla oynamasını hayal etmiştim. Ama şimdi onun bezlerini zar zor karşılayabiliyorduk. Eşimi bir ay boyunca ikna ettikten sonra, Gazze'den ayrılmama ve iş bulmama olanak sağlayacağını umarak El Halil'deki kız kardeşimi görmek için “hasta ziyareti” iznine başvurmaya karar verdim. Batı Şeria'daki hayatı tozpembe görüyordum ve birçok Gazzelinin gözünde El Halil bir rüyalar şehriydi. Çocuğuma ihtiyacı olan her şeyi ve daha fazlasını verebilmek için oraya gitmek istiyordum.
Yaptığım başvuru kabul edildi. El Halil'e vardığımda yaptığım ilk şey bir hurma fabrikasında iş bulmak oldu. Çocuğumun en iyi şekilde yaşamasını sağlamak için mümkün olduğunca çok para kazanmak amacıyla uzun saatler boyunca çok çalıştım. Ama babası olmadan nasıl en iyi hayata sahip olabilirdi ki?
Birkaç ay sonra, Ekim 2023'te Gazze savaşı başladı ve korkularım arttı. Olumsuz düşünceler içimi kemirmeye başladı. Sürekli olarak sevgili eşimin Gazze'deki durumunu düşünmek beni tüketiyordu. Sonunda benden bir çocuk sahibi olmak için 10 yıl beklemişti ve şimdi nerede olduğunu ve nasıl olduğunu bilmeden haftalar geçiyordu. Eşimin kaderi Gazze'de şehit olmak olduğu için mi El Halil'de hayat benim için daha kolay hale gelmişti?
Fırsat buldukça Mo'men'le mümkün olduğunca çok vakit geçirebilmesi için onunla görüntülü görüşmeler yapıyordum. Ona her zaman El Halil'e geldiğim için pişman olduğumu ve Gazze'de yemeksiz ve evsiz onun yanında kalmayı dilediğimi söyledim; uzun zamandır birlikte beklediğimiz çocuğumuzla onun yanında olmak bile hayatımı tamamlayacaktı. Kendisi ölecek olsa bile, oğlunun savaş, yerinden edilme ve kıtlık başlamadan önce Gazze'den ayrılma şansına sahip olduğunu bilmenin kendisini mutlu ettiğini söyledi. Ama ben paramparça olmuştum. Nihayet yeterince yiyeceğim, giysim ve param vardı ama artık çocuğumuzun babası olmadan yaşamak istemiyordum.
Şimdi tek duam savaşın sona ermesi ve yolların açılması, böylece bir zamanlar çaresizce terk etmek istediğim Gazze'ye dönebilmek. Yıkılmış olan evime ve değişmiş olan eşime dönmeyi arzuluyorum. Geçtiğimiz 18 ay onu 20 yıl yaşlandırdı.
Onu aramaktan kaçınmaya başladım çünkü yalnız iç çekişlerini ve kalbimi yakan sorusunu duymak beni üzüyor: “Ne zaman geri döneceksin Hanan, sen ve Mo'men? İkiniz olmadan çok yoruldum.”
* Shahed AbuAlShaikh, İslam Üniversitesi'nde İngilizce çeviri okuyan bir son sınıf öğrencisi. Hayali uluslararası bir kuruluşta çalışmak. Şöyle diyor: “Okuduğum her alıntının bana bir şekilde dokunduğuna inanıyorum. Gazze'yi ve Gazze'de doğmuş olmayı seviyorum.”
Shahed AbuAlShaikh’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.