Gazzeliler yürüdüğü sürece, düşmeyi reddedecekler

"Ancak Gazze yürüdüğü sürece ‘düşmeyi’ reddediyor. Yıkıntılar arasında bile Gazze yürümeye devam ediyor. Ve biz yürüdüğümüz sürece, hala burada olacağız."

Asmaa Abdu’nun Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.


Soykırımdan önce Gazze'de yürümek bir özgürlük eylemiydi, huzur hissi veren basit bir zevkti.

Sokaklar canlıydı - hareket, kahkaha ve sohbetle doluydu. Her yolu ezbere bilirdim, her köşe tanıdık gelirdi. Kaybolma korkusu olmadan yürürdüm: Gazze sokakları beni her zaman evime götürürdü.

Şimdi ise yürümek artık şifa değil, acı veriyor. Bir zamanlar öğrencilerin, işçilerin ve ailelerin ayak izlerini taşıyan aynı yollar şimdi molozların altına gömülmüş durumda. Eskiden her gün önünden geçtiğim yerler - dükkânlar, okullar, evler - yok oldu. Geriye tanınmaz ve boğucu bir harabe manzarası kaldı.

Gazze'de yürümek artık aşinalığın sıcak bir kucaklaması değil, kayıpla yüzleşmek demek.

Yollar sadece yıkılan binaların enkazıyla dolu değil, aynı zamanda toplanmayan atıklar için çöplük haline gelmiş durumda. Gazze'nin belediye hizmetleri çökmüş durumda. Bir zamanlar sokakları temiz tutan çöp kamyonları ya imha edildi ya da yakıt yetersizliği nedeniyle hareket edemez hale geldi.

Çöpler her köşe başında birikiyor, güneşin altında çürüyor ve havaya yapışan pis bir koku yayıyor. Atıklardan sivrisinek sürüleri yükseliyor ve zaten açlık ve yetersiz beslenmeden muzdarip olan nüfusa hastalık taşıyor. Enfeksiyonların yayılması durmak bilmiyor, ancak ne bir ilaç, ne bir rahatlama, ne de hastalık döngüsünü durdurmanın bir yolu var.

Önceleri bu sokaklarda yürürken, dükkânlarının önündeki yolları süpüren işçileri ve sırtlarında okul çantalarıyla koşarak geçen çocukları görürdüm. Şimdi ise dikkatle yürüyorum, pislik yığınlarının üzerinden, bir zamanlar gelişen bir şehrin parçalarının üzerinden geçiyorum.

Açlık ve savaştan zaten bitkin düşmüş olan Gazze halkı, her geçen gün daha da zayıflayan bedenleriyle bu çürüyen manzarada yol almak zorunda kalıyor.

Siyah tabanlar

Yürürken etrafımdakilerin ayaklarını fark ediyorum. Birçoğu yalınayak yürüyor - ayakları acı dolu hikâyeler anlatıyor, tabanları kirden kararmış.

Hâlâ ayakkabısı olanlar, ince kumaş katmanlarından başka bir şey olmayana kadar onları giyiyor, zar zor bir arada tutuyorlar. Yeni ayakkabı lüksü artık yok; insanlar ellerindekini parçalanana kadar giyiyorlar.

Gazze'de yürümek artık sadece duygusal olarak değil, fiziksel olarak da acı verici bir deneyim. Her adım yorgunluğa, açlığa ve yaralanmalara karşı bir savaş. Yollar yavaş hareket eden insanlarla dolu, vücutları bir zamanlar sahip oldukları enerjiyle yürüyemeyecek kadar zayıf halde. Onların gözlerinde hayatta kalmanın bedelini görüyorum.

Bir tekkenin, bir yardım mutfağının önünden geçiyorum; burada çocuklar bitmek bilmeyen kuyruklar oluşturmuş, küçük bir porsiyon yemek için bekliyorlar. Bunlar, bir zamanlar sabahları gülerek ve arkadaşlarıyla oynayarak okula koşan çocuklarla aynı çocuklar. Burada sessizlik içinde duruyorlar, bedenleri çelimsiz, gözleri boş.

Açlık çocukluklarını çalmış, onun yerine beklemekle tanımlanan bir varoluş getirmiştir - yemek için beklemek, su için beklemek, acılarının sona ermesi için beklemek.

Yolun ilerisinde bir başka kuyruk su istasyonuna doğru uzanıyor. Pompaları çalıştıracak yakıt olmadığı için temiz su kıtlığı yaşanıyor. İnsanlar boş şişeler, testiler ve kovalar taşıyor, bulabildikleri her şeyle doldurmayı umuyorlar.

Aileler, yeniden doldurmak için başka bir şansları olmayabileceğini bilerek suyu dikkatle paylaştırıyor. Gazze'nin susuzluğu sadece su için değil, haysiyet için, en temel ihtiyaçlar için dilenmeden yaşama hakkı için.

Hala ayakta

Yıkımın arasında hala ayakta duran bazı evler görüyorum, ama sadece kısmen. Duvarlar çatlamış, çatılar çökmüş ve pencereler kırılmış.

Gidecek başka yerleri olmayan aileler yıkılmış evlerini yeniden yaşanabilir hale getirmeye çalışıyor. Biraz mahremiyet, biraz barınma hissi için çaresizce duvarlardaki deliklere kumaş ve eski giysiler asıyorlar. Bu derme çatma örtüler rüzgârda savruluyor, dış dünyaya karşı kırılgan bir bariyer oluşturuyor.

Önceleri bu evler, ev yapımı yemeklerin kokusu, çocuk oyunlarının sesi ve aile toplantılarının rahatlığıyla dolu sıcak yerlerdi. Şimdi ise soğuk ve kırık dökükler, sakinleri duvarları tamamen yıkacak başka bir saldırının korkusuyla yaşıyor.

Yürümeye devam ederken yolum beni Refah'taki Mısır-Filistin sınırına doğru götürüyor. Bir zamanlar dış dünyayla bağlantıyı, güvenliğe geçişi sembolize eden bir kapı. Şimdi ise bir çıkmaz sokak. İsrail'in emriyle kapatılan sınır, 2,5 milyon insanı bir açık hava hapishanesine hapsediyor.

İsrail'in Mayıs 2024 başında Refah sınır kapısının kontrolünü ele geçirmesinden bu yana ne ilaç, ne gıda ne de temel ihtiyaç maddelerinin girişine izin veriliyor.

Acil tıbbi tedaviye ihtiyaç duyan hastalara çıkış hakkı verilmiyor. Yurtdışında burs kazanan öğrenciler hayallerinin ellerinden kayıp gittiğini görüyor. Zaten her şeylerini kaybetmiş olan ailelere bu sınırların ötesine sığınamayacakları bile söyleniyor.

Bu toplu cezalandırmadır: bütün bir nüfusu hayatta kalma mücadelesiyle baş başa bırakan kasıtlı bir zulüm eylemi.

Önceleri sınırı hiç düşünmezdim. Düşünmeme de gerek yoktu. Gazze'de hayat zordu ama hareket ve imkânlar vardı. Şimdi ise attığım her adım bana kapana kısıldığımızı hatırlatıyor. Sokaklar özgürlüğe götürmüyor; sadece daha fazla acıya götürüyor.

Hala yürüyorlar

Ateşkes bir yanılsamadan başka bir şey değildi. Bombalar bir an için durmuş olabilir ama acılar asla dinmedi.

Sokaklar yıkımla, marketler boş raflarla ve hastaneler tedavi edilemeyen hastalarla dolu olmaya devam ediyor.

Güvenlik arayışıyla güneye kaçanlar geri döndüklerinde aynı çadırlar, aynı açlık ve aynı çaresizlikten başka bir şey bulamadılar.

Yardım kamyonlarının girmesine izin verildiğinde bile fiyatlar inanılmaz derecede yüksek - bir yıldan uzun süredir çalışmayan insanlar şimdi iki katına mal olan yiyecekleri nasıl karşılayabilir?

Yeniden inşa yok, iyileşme yok, normale dönüş yok. Ateşkes hiçbir zaman barış getirmek için yapılmadı; sadece bir sonraki saldırıdan önce kısa bir nefes almaydı.

Şimdi, soykırım tüm şiddetiyle yeniden başlarken, insanlar bir kez daha sokaklarda amaçsızca dolaşıyor. Ama bu kez ölümden korkmuyorlar. Yaşamdan korkuyorlar, artık bir yaşam olmayan, cehenneme doğru amansız bir iniş olan bir yaşamdan.

Yine de yürüyorlar. Arabaları yok, otobüsleri yok, yakıtları yok, sadece yürümeye devam etme istekleri var.

Geleneksel kıyafetlerini giymiş kadınlar, kederin izlerini taşıyan yüzleriyle yürüyorlar ama yine de gülümsüyorlar.

Çocuklar zayıf omuzlarında su testileri taşıyor, ayakları tozla kaplı ama yine de ilerliyorlar.

Her şeylerini -ailelerini, evlerini, geçim kaynaklarını- kaybetmiş insanların bir ayaklarını diğerinin önüne koymaya devam ettiklerini görüyorum.

Soykırımdan önce yürümek bir iyileşme eylemiydi. Şimdi ise acıyla yüzleşmek.

Ancak Gazze yürüdüğü sürece ‘düşmeyi’ reddediyor. Yıkıntılar arasında bile Gazze yürümeye devam ediyor. Ve biz yürüdüğümüz sürece, hala burada olacağız.


*Asmaa Abdu, bir insani yardım kuruluşu olan ‘Sameer Project'te’ proje koordinatörüdür.

 

 

 

Çeviri Haberleri

İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş
İsrail, Gazze'nin tarım arazilerini yıllardır zehirliyor
BBC'nin kimse istifa etmeyeceği düzenlemesi