Avni Almashni’nin MEE’de yayınlanan yazısı, Haksöz-Haber için tercüme edilmiştir.
İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım savaşı, öldürmeyi yücelten bir siyasi kültürü yansıtmaktadır. Saldırı sona erdikten çok sonra bile Filistinliler kalacak ve sorumlular ahlaki bir hesaplaşmayla karşı karşıya kalacak.
İsrail'in Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım sona erecektir.
Zaman içinde Filistin halkı kendini toparlayacaktır.
Bu acı verici bir savaş - on binlerce çocuk ve kadın İsrail'in savaş makinesi tarafından yakıldı.
Onlar sadece Filistinli oldukları için öldürüldüler. Gazze'de yaşadıkları için öldürüldüler. Öldürüldüler çünkü öldürmek için öldüren bir devlet var.
Ama sonuçta Filistin halkı bu topraklarda kök salmaya devam edecektir - yaşanacak en iyi yer olduğu için değil, burası onların vatanı olduğu için.
Ancak bu hikâyenin sadece bir tarafı.
Diğer taraf ise İsrail'in bu suçun faili olduğudur - İsrail devleti, ordusu, müttefikleri ve eylemlerine sessiz kalan herkes.
İsrail ordusu öldürmek ve yok etmek için açık emirlerle öldürmeye gidiyor. Ve İsrail toplumunun çoğunluğu bu çılgınlığı kutluyor.
Sessizlik bir suçtur
Gazze'deki soykırıma karşı çıkan az sayıdaki İsrailli küçük bir azınlıktır.
Bu soykırıma karşı çıkanların çoğu bunu ahlaki kaygılardan ziyade stratejik kaygılarla yapmaktadır. Eğer İsrail bu soykırımla hedeflerine ulaşabilseydi, birçoğu muhtemelen bunu kabul ederdi.
Bu katliamı ahlaki ve insani gerekçelerle reddeden çok az ses var - belki de Filistinli kurbanların sayısından daha az -.
Gideon Levy ve diğer birkaç kişiyi işaret etmek soykırıma karşı anlamlı bir muhalefet anlamına gelmiyor. Birkaç ilkeli sesin varlığı bile çoğunluğun tezahüratını, sessizliğini ve suç ortaklığını silemez.
Aksi takdirde dünya bize sempati, açıklamalar ve gözyaşları sunabilir - ancak bunların hiçbiri öldürmeyi durdurmayacaktır. Biz Filistinlilerin desteğe, arkamızda durulmasına ve savunulmaya ihtiyacımız var - ama acınmaya değil.
İsrailliler bunun bir soykırım olduğunu ve soykırımın zaman aşımı olmadığını anlamalıdır.
İsrail Yahudi halkı adına hareket ettiğini iddia ediyor - Gazze'nin üzerinde dev bir menora (Yahudilikte kutsal bir sembol olan yedi kollu şamdanın adıdır) yükseltiyor, yok ettiği topraklara Davut Yıldızı'nı kazıyor, mülteci kamplarına sinagoglar ve mezuzotlar (Yahudi geleneğinde kapı pervazlarına yerleştirilen kutsal bir nesnedir) yerleştiriyor ve cami hoparlörlerinden Hanuka (Yahudilerin her yıl kutladığı sekiz günlük bir bayramdır) şarkıları çalıyor.
Bu eylemler kasıtlıdır. Bu şiddetin Yahudiler adına yapıldığını göstermeyi amaçlıyorlar.
İsrail bunu yaparken sadece cinayetleri işleyenleri değil, aynı zamanda destekleyenleri, sessiz kalanları ya da direnmeyenleri de töhmet altında bırakmaktadır.
Katılım bir suçtur. Destek suçtur. Sessizlik suçtur. Bunu durdurmak için harekete geçmemek suçtur. Bu, İsrail toplumunun ezici çoğunluğunun henüz yüzleşmediği daha yüksek bir ahlaki yasadır.
Soykırım kültürü
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu farklı türde bir kültür geliştirmeyi başardı.
Bu kültür, siyasi hedeflere ulaşmak için soykırımı ve etnik temizliği meşrulaştırıyor; açlığı ve camilerin, yolların, okulların ve hastanelerin yıkılmasını haklı çıkaran bir kültür. Irkçılığı en çirkin biçimiyle normalleştiren ve sadece “goyimlere” (Yahudi olmayan kişiler anlamına gelir) karşı yapılmasına izin veren bir kültür.
Dahası, Netanyahu soykırım ve etnik temizliği iç siyasi çekişmelerde kişisel hedeflerine ulaşmak için kullanıyor.
Neden olmasın ki? Filistinlilerin kanı ucuz ve kolayca bulunabiliyor - bu kan Netanyahu'nun can simidi olabilir, onu iç krizinden kurtarabilir ve “İsrail Kralı” olarak saltanatını uzatabilir.
Ancak Filistinliler bugün acı bir bedel öderken, İsrailliler de bunun bedelini gelecekte kat be kat ödeyeceklerdir.
Soykırımın laneti gelecek nesiller boyunca peşlerini bırakmayacak ve dünyanın dört bir yanında onları takip edecek.
Soykırımı meşrulaştıracak bir Donald Trump'ın, buna sessiz kalacak bir Avrupalı liderin ve vahşeti karşısında boyun eğecek bir Arap yöneticinin olmadığı bir zaman gelecek.
O zaman İsraillilerin beklediğinden daha erken gelecektir. Ve o zaman geldiğinde soykırım, zamanın silemeyeceği en ağır suç olarak gerçek bağlamına oturtulacaktır.
Savaş sona erecek, ancak soykırım ne tarihin hafızasında ne de ebedi lanetinde sona erecek.
Savaş bitecek ama suçluların cezalandırılması bitmeyecek.
Savaş bitecek ama Filistin halkı bitmeyecek.
Savaş sona erecek ama insanlık, değerleri ve etiğiyle varlığını sürdürecektir.
Ve Filistinliler - hem şehit hem de tanık olarak - bir devlet olarak kalacaktır.