Başbakan Erdoğan TRT-1'de anlatınca skandal ortaya çıktı.
Ünlü tiyatro sanatçısı Nejat Uygur'u hastanede ziyaretlerine, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) yönetimi karşı çıkmış.
2007'de yaşanan olayda, askeri yetkililer, Başbakanın eşine "gerilim doğar, gelmeyin" bildirimini de kendileri yerine Necla Uygur'a yaptırmışlar.
Olayın her aşaması utanç verici...
Türkiye'de demokratik açığın ve ayıbın resmini ortaya koyuyor.
Atanmış askeri bürokrasi, seçilmiş Başbakan'a "eşiniz gelirse gerilim doğar" diyor.
Nasıl bir gerilim bu?
28 Şubat darbesi ile uygulanmaya başlayan katı bir başörtüsü yasağı yoktan yere asker ile halkını ve inançlarını karşı karşıya getiriyor.
Hasta ziyaretinde bile başörtülü "first lady" kabul edilmiyor.
Dünyanın neresinde var böyle bir yasak?
Laiklikle, hukuk devleti ile yasağın yakından uzaktan hiçbir alakası yok.
Gelişmiş ülkeleri boşverin, geri kalmış demokrasilerde bile inanç hürriyetine böyle bir sınırlama mevcut değil.
Düşünün ya hasta Emine Hanım olsaydı?
Halkın verdiği vergilerle kurulan, işletilen ve yine vergilerimizle personelin maaşı ödenen GATA, Allah'ın emri olduğuna inandığı için başını örten Başbakan'ın eşini tedaviye kabul etmeyecek miydi?
Başbakan Erdoğan dün hayat arkadaşına yönelik bu çirkin tavrı yeniden anlatırken şu hisli cümleleri kullandı:
"Biz bu işin üzerine gidemez miydik, gidebilirdik ama orada sadece eşimin gözyaşlarına mahkûm olarak kaldık."
Nedeni ise "Ülkemde gerilim istemiyorum" sözleriyle açıklıyor.
Sorumluluk makamında bu tavır kaçınılmaz olabilir ama keşke krizi çıkaranlar da bu kadar duyarlı olabilselerdi!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un deyimi ile taarruzda bile "Allah Allah" diyen ordu, barışta böyle şeyler yapar mı?
"Peygamber Ocağı" olduğu için milletin kalbinde taht kuran Türk Silahlı Kuvvetleri, darbe artığı bu uygulamalardan yok yere yıpranıyor.
Dine düşmanmış gibi izlenim veriliyor.
Bunların üzerine de Kafes Eylem Planı, İrticayla Mücadele Eylem Planı ve Balyoz Darbe Planı gelip tuz-biber oluyor.
Cami bombalamak gibi "vicdan ve akıl dışı" senaryolar bile gerçek olarak kabul görüyor.
GATA'nın ayıbı geliyor, Genelkurmay'ı vuruyor.
TSK'nın itibarına zarar veriyor.
Türkiye'nin demokratikleşme yolunda daha çok yol kat etmesi gerektiğini yüzümüze çarpıyor.
İktidara da hatırlatıyor. Özgürlükler yolunda yapmanız gereken daha çok iş var.
**
Durmuş'un tavrı parti politikası mı?
Sağlık eski Bakanı MHP'li Osman Durmuş, GATA'da Başbakan'ın eşine yapılan hakareti Meclis'te diline doladı.
"Siz peygamber kabul edilen bir başbakanın eşini nasıl içeri sokmazsınız?"
Tahrik dolu ve yakışıksız sözler.
Peygamberlik makamının kutsiyetini ve başörtüsünün inanan kadının yaşamındaki yerini alaya alıyor.
Siyasi muhalefet adına, ölçüsü kaçmış.
Başbakanın eşiyle ilgili bir mevzuyu, istiskal edici bir üslupla Meclis kürsüsüne taşımak da ayrı bir ayıp.
MHP'nin parti politikası ile de uyuştuğunu sanmıyorum.
Geçmişte başörtüsü özgürlüğünü açıkça desteklediler.
GATA'nın ayıbını savunan bu konuşma, partinin kendisi ile çelişmesi aynı zamanda.
Devlet Bahçeli'nin değerlendirmesi henüz belli değil.
MHP, bir milletvekili adayının "Ezan Türkçe olmalı" sözlerinin kendilerine nasıl zarar verdiğini geçmişte gördü.
Şimdi milli ve manevi değerlerle dalga geçen böyle bir çıkışı tasdik edeceklerini de sanmıyorum.
Bahçeli'nin açıklamalarını merakla bekliyorum.
Aksi bu tahrike ortak olmak anlamına gelir.
BUGÜN