CHP halk mı, yoksa paşazadeler partisi mi?

Şahin Alpay

Türkiye ekonomi politiği üzerine yazanlar arasında seçkin bir yeri olan Prof. Dr. Yahya Sezai Tezel, geçenlerde yeni CHP yönetimi üzerine bir analiz yayımladı. "Ben bu gidişle galiba CHP'ye oy vermeyeceğim..." başlığını taşıyan analiz, Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki yönetim kadrosunun anatomisini çıkarması bakımından fevkalade dikkate değer. Bu analizden kısaltarak aktaracağım seçmeler şöyle:

"Yaşama tarzımı en iyi koruyabilecek bir tarihi kimliğe sahip gibi görünse de, sınıfsal nedenlerle CHP'den rahatsız olmaya başlamıştım. Kemal Kılıçdaroğlu'nun son kurultayda parti üst yönetimi için kendi kadrosunu oluşturması ile birlikte bu rahatsızlığım arttı. CHP'yi yeniden, II. Abdülhamit'in mabeyin kapısında yaşayanlar partisi gibi algıladım. Gürsel Tekin gibi birkaç kişinin oluşturduğu farklılığa rağmen, CHP bir 'paşazadeler' partisi gibi görünüyor bana.

"Birkaç örnek verelim. Gülsün Bilgehan Hanımefendi, siyasette İsmet İnönü'nün torunu olduğu için bulunuyor. Prof. Dr. Hurşit Güneş Bey, Turan Güneş'in oğlu olduğu için siyasette. Arasının iyi olmadığı söylenilen eniştesi Prof. Dr. Sencer Ayata da, aynı Turan Güneş'in damadı olduğu için. Faik Öztrak, Atatürk ve İnönü dönemlerinde milletvekilliği, TBMM Başkanvekilliği ve Dahiliye Vekilliği yapmış olan dedesi Faik Öztrak'ın torunu, İçişleri Bakanlığı yapmış olan Orhan Öztrak'ın oğlu, taşıdıkları soyadından ötürü TRT Genel Müdürlüğü yapmış Adnan Öztrak'ın, Devlet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış İlhan Öztrak'ın yeğeni olduğu için siyasette... Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin üst lider kadrosuna taşıdığı çok ilginç bir başka isim de Osmanlı'yı Cumhuriyet'e bağlayan quasi-aristokratik ailenin çocuğu, 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün oğlu olan Osman Korutürk. Dışişlerinde kendi bileğinin hakkı ile kariyer yapmış olsa da, Türkiye'nin dış politikası ile ilgili kamuya yansımış bir fikri olmayıp, siyasete getirilişinde siyasi faaliyetlerinin rol oynadığının söylenmesi olağanüstü zordur.

"Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin üst yönetimine taşıdığı kadro onu 'solda' değil, Ankara'nın perde arkasındaki iktidar yapılarında, devleti özellikle 1960'dan sonra, 'babasının tapulu malı gibi' kendine ait bir yapılanma olarak algılamış ve kullanabilmiş belirli bir 'iyi aileler' ağı ve bu ağın iç içe olduğu devlet geleneğine dayandığı için 'sağda' konumlandırmaktadır. Bu yapılanmada beni asıl rahatsız eden, ehliyet, zeka ve karakterin sınandığı uzun siyasi ayıklama süreçlerinden geçmeden tepeye taşındıkları için siyasetçi kadrosunda kalitesizlik riskine yol açması.

"Bir genel başkanın kendi parti kadrolarının da tanımadığını bir 'beyzade' ve güya 'teknisyen'ler heyetini ani bir şekilde sahneye çıkartması, bu heyetin şekillendiği bir başka mutfağı gerektirir. Böyle süreçlerin olmazsa olmaz perde arkası mekanizmaları, ilişki ağları vardır... Merak ediyorum bu heyeti oluşturup öne süren ağ Masonluk mu? Güçlü aileler ağı mı? Ne? Kılıçdaroğlu hangi verilere dayanarak bu insanların paraşütle siyasete indirilmelerinin Türkiye'deki ve CHP'deki siyaset süreçleri için çok faydalı olacağına, bu insanlarda keşfedilmemiş siyasetçi potansiyeli yattığına karar verdi?.. CHP arka planda devletle oynama hakkını kendinde gören bir emekli ve muvazzaf generaller, büyükelçiler, profesörler, hakimler kastının kontrol ettiği bir parti mi?" (Tezel'in yazısının tamamını şu adreste bulabilirsiniz: http://www.yahyatezel.com)

Tezel'in de hemfikir olduğu üzere, çizdiği anatomi Kılıçdaroğlu yönetiminin bir yüzünü yansıtıyor. Muhakkak ki bu yönetimin başka bir yüzü de, Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu, Muhammed Çakmak gibi isimlerde ifadesini bulan ve halkın çeşitli kesimlerini temsil eden yüzü. Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde CHP'nin bu iki farklı yüzü arasındaki mücadeleye tanık olacağız. Bunun sonucunda belki CHP, Cemil Koçak'ın sözünü ettiği "derin hendekler"den (Bkz. Zaman, 27 Aralık 2010) çıkabilir.

ZAMAN