Bana bültenini söyle!

Olmuştur epey; bu işlerden anlayan bir ahbabım, 'Devlet yenilecek dilimi kalmayacak kadar küçülünce, ülkede her şey normale dönecektir.' demişti.

O dönem çok anlam verememiş ve dostumu, 'Özelleştirme manyağı' bir liberal olarak yaftalamıştım. Holdingcilerin hızla medyacı, medyacıların hızla holdingci olmasının arkasında böylesi bir paniğin olduğunu anlamam epey süre aldı.

Bu ülkenin sosyal tarihini tam olarak kavrayabilmek için doğru ve tutarlı bir medya tarihi okuması gerektiğine inananlardanım. 'Asrileşme' hastalığının başladığı geçen yüzyılın sonundan çok partili döneme geçişe, 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e kadar birçok hadiseyi medya eksenli okumalarla tam olarak kavrayabileceğimizi düşünüyorum.

Demokrasi ve ülkenin huzuru için samimi olarak kafa patlatan insanların çoğu birtakım cunta yapılanmalarını eleştiriyor, ortaya çıkan manzara karşısında dehşete düşüyor.

Sadece Bülent Arınç olayı bile kapıldığımız endişenin ne kadar yerinde olduğunun göstergesi. Ancak bidayetinden beri Ergenekon'u sulandırma çetesi gibi çalışan bir kısım medyanın olayı çarpıtma girişimleri en az bu cuntacı yapılanma kadar düşündürücüdür.

Sözgelimi 'yasadışı dinlemeler' konusunda çizilen karamsar tabloya rağmen, Ergenekonculardan ele geçirilen milyonlarca ses kaydını görmezden gelmesi az şeyi mi anlatıyor? Ya da eski tarihte bilmem hangi tenis kortunda yapıldığı ileri sürülen gizli izleme ve dinleme vukuatında yeri göğü inletenlerin, Arınç olayında mevzuu seyreltme girişiminde bulunması endişe verici değil mi?

Belki teknoloji ve bilişim bu kadar gelişmiş değildi ama 28 Şubat sürecindeki medyayı iyi takip edenler, o dönemin cunta sevdalılarının nerelerden beslendiğini, hangi sosyal afrodizyaklar ile iştahlandıklarını çok iyi biliyorlar.

Hiç unutmam yine bir dost sohbetinde medyanın halini konuşurken, 'Bu medya ile insanın aklında yokken bile darbeci olur' şeklinde konuşulmuştu.

Ortalığa saçılan günlüklerden belli zaten olan biten.

Medya günümüzde ciddi anlamda ayrışmış durumda. Her ne kadar bir kısım müptezel meseleyi 'yandaş/yoldaş' şeklinde bastırmaya kalkışsa da, bu ülkede üç tip medya var.

Bu tipleri sadece ana haber bültenlerine ve gazetelerin birinci sayfalarına bakarak görmek mümkün. İlk kısım medya -ki ötekiler yandaş diye küçümsemeye kalkışıyor ama yemiyor kimse-, demokrasiyi, AB standartlarını, özgürlüğü savunuyor. Bu ülkede yasakların artık kalkması gerektiğini, ülkenin her tarafında özgürlüğün ve eşitliğin olması gerektiğini dile getiriyor ve yayınlarını buna göre yapıyor.

İkinci kısım ise, aleni Ergenekoncu yayınlar yapıyor, cunta zihniyeti döneminin bitmesini istemediğini açıkça ifade ediyor. Lafı dolandırmıyor, eğip bükmüyor. Misal, Kafes Eylem Planı'nı filan reddetmiyor, aksine bu planın silahlı kuvvetlerin görevi gereği hazırlanmış olduğunu söylüyorlar. Birçoğu kara propaganda organı gibi yayınlar yapıyor, cunta adına tehdit ediyor, şantaj yapıyor, asparagasın padişahının altına imza atıyorlar. Ülkeyi bitimsiz bir psikolojik harp ortamında tutmak istiyorlar.

Üçüncü kısım ise en matrak olanları. Sözde özgürlükçü ve demokrat görünmelerine rağmen, zımni bir Ergenekonculuk, gizli bir cuntacılık hayranlığı var. Bu medyanın birtakım üyeleri alenen ikinci kısım formatına girebilecek yazılar kaleme alıyor, yorumlar yapıyor. Bir tür demokrat görünümlü cuntacı bunlar!

Türk halkı her akşam ana haber bültenini seyretmek için ekran karşısına geçtiğinde tüm bu manzarayı apaçık bir şekilde görüyor artık. Yapılması gereken bunların metazorik demokrat duruşlarını ve yapay söylemlerini dinlemek değil, gündelik yayın zihniyetlerine ve haber dosyalarına bakmak. Kimin ne mal olduğu artık çok açık şekilde ortada!

ZAMAN