Mehmet Garip Tanyıldızı/Akşam
Avrupa'nın krizi
Avrupa ülkelerinin Ukrayna krizi sürecindeki çaresizliği Avrupa şüpheciliğini haklı çıkaran, dolayısıyla besleyen bir unsur oldu. Her ne kadar Avrupa şüpheciliği ve aşırı sağın yükselişi genellikle göç ve mülteci konusuyla açıklansa da kökeninde bu çaresizliği doğuran sebepler yatıyor. Yani, Avrupa şüpheciliği Ukrayna krizi sırasında su yüzüne çıkan Avrupa'nın hal-i pürmelalinin çok daha önceden hissedilen bir yansımasıydı.
Avrupa Birliği, uzun yıllar boyunca kendini küresel ölçekte ekonomik bir güç olarak konumlandırdı. Bu güce bağlı olarak da normatif güç olarak nitelendirildi.
Ancak Rusya-Ukrayna Savaşı bu konumlanma ve nitelendirmenin irapta mahalli olmadığını açıkça gösterdi. Avrupa, Ukrayna'nın yanında olduğunu her fırsatta dile getirse de, bunu somut siyasal ve askeri eylemlerle destekleyemedi. Kiev'in korunması görevini yerine getirmesi için ABD'den medet umdu.
Birliğin içine düştüğü durum, yapının üzerine inşa edildiği temellerle doğrudan ilişkili.
Avrupa'nın "normları belirleyen güç" imajı büyük ölçüde ekonomik gücünün oluşturduğu yanılsama üzerine kuruldu. Birlik, neredeyse tamamen ABD'ye güvenerek askeri güç bulundurmayı ihmal etti.
Ağır sanayi alanında geldiği nokta görmezden gelinemeyecek Avrupa, yüksek teknolojiyi ABD'ye kaptırdı. Dijital dönüşüm, yapay zeka ve savunma sanayii gibi alanlarda geriden geliyor.
Sonuç ortada...
Bugün dünya siyasetinde Avrupa'nın sözünün bir ağırlığı yok, kendi güvenliğini dahi başka bir ülkenin iradesine bağlamış durumda.
Açıkça görülüyor ki, Avrupa'nın köklü yapısal reformlara ihtiyacı var.
Fakat iç işleyişindeki hantal bürokratik yapısı ile eleştirilen Avrupa Birliği, hem bu sebepten hem de üye ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarından dolayı yapısal sorunlarını çözmek için umut vermiyor.
Zaman zaman dile getirilen reform çağrıları da oldukça cılız kalıyor.
Üstelik, böyle bir reformu gerçekleştirecek bir siyasal iradeden de söz edemeyiz.
Yine de görülmesi gerekiyor ki, siyasal ve askeri güç olmaksızın, küresel güvenlik dengesinde söz sahibi olmadan salt ekonomik güç olarak gelecek vadetmesi mümkün değil.
Normlarını kabul ettirmek isteyen bir güç, sadece ekonomiye yaslanamaz.
Son tahlilde, zor oyunu bozar.
Acaba, Avrupa bunu ne zaman anlayacak?