Askerin işi nedir?

Askerin işi, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesinde yazılı.

Askerin işi, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinde yazılı.
‘Umumi Vazifeler’ başlığını taşıyan C bölümünün ilk maddesi olan 35’inci madde şöyle diyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.”
Türk halkı yaygın anlamıyla bu maddeyi ilk kez 12 Eylül 1980 sabaha karşı 04.00 civarında, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ordunun yönetime ‘emir-komuta zinciri içinde’ el koyduğunu açıklarken duydu. Zaten ‘emir komuta zinciri’ kavramı da o nutuk sayesinde siyasi hayatımıza tepeden indi.
Bugün siyaset-asker ilişkileri denilince en çok konuşulan madde hâlâ işte bu 35’inci madde. Her muhalif siyasetçi, iktidarın asker karşısındaki acizliğini vurgulamak istediğinde ‘gücün yetiyorsa 35’i kaldır’ der. O muhalif siyasetçilerden hiçbirisi iktidara geldiğinde o işi kendisi yapmaz; bu defa ‘gücün yetiyorsa’ demek sırası iktidardan düşene geçer. Bu durum Türk siyasetinin acınası açmazlarından biri haline gelmiştir.
Maddenin metnini ilk defa okuduğunuzda, ‘Ne var ki bunda, bütün ülkelerde var böyle maddeler’ diyen çoğu asker emeklisi kanaat sahiplerine hak vermek içinizden geçebilir.
Durum böyle değildir. Belki çoğu Batı ülkesi mevzuatında da ordunun görevinin ülkeyi korumak olduğu apaçık yazılmıştır.
Buna fazla kimsenin itirazı olmaz. Türkiye’de fark ve tartışma yaratan, darbeye -meşru demiyorum- yasal zemin sayılan ‘kollamak’ fiilidir.

Kollamak kaldırılmalı
Kollamak, Ali Püsküllüoğlu sözlüğüne göre, ‘gözetlemek, olmasını, belirmesini, ortaya çıkmasını beklemek’ anlamlarına geliyor. Gözünüzün ve elinizin o işin hep üstünde olması demek.
‘Kolluk’ ve ‘kolluk güçleri’ kavramları, kollamak fiilinden türemiş. Aynı sözlüğe göre, ‘Yurtiçi güvenliği sağlamakla görevli polis, ya da jandarma, zabıta’ anlamı taşıyor.
Türk ordusuna yurtiçi güvenlik görevini de veren, dolayısıyla ‘iç tehdit’ kavramının icat edilip, askerin ‘iç düşmanla’ da meşgul olmasına imkân veren bu yasa, 27 Mayıs 1960 darbesi ardından, 10 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Askerin siyasete müdahil olduğu örnekler daha ortada yokken, bu yasa çıkarılmıştır.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un demokrasi dışı niyetleri olanları kurum içinde ba-rın-dır-ma-yacağı sözüne karşın, asker içinde hâlâ seçilmiş iktidarları hazmedemeyenlerin sığındığı gerekçe, kendilerine yasalarla bu görevin verildiğini söylemelerine zemin veren bu madde ve madde içindeki bu ‘kollamak’ sözcüğüdür.
35. maddenin kaldırılması fazla sarsıntıya yol açacak deniyorsa bile, maddedeki ‘kollamak’ görevine son verilmeli. Sözcük, o maddeden çıkarılmalıdır. Aslında 12 Eylül sonrasında hazırlanan mevcut Anayasa’daki 117’nci madde de yalnızca ‘yurt savunmasından’ söz etmektedir.

İç tehdit değiştirilmeli
Türkiye’de çok söylendiği için ne anlama geldiği üzerinde fazla düşünmeden kullandığımız bir kavram da ‘iç tehdit’ ve ‘iç düşman’ kavramları. 28 Şubat psikolojik savaş ortamı günlerinden ‘İç tehdit, dış tehdidin (ki bununla hep Yunanistan ima edilir) önüne geçti’ gibi yorumları, ‘irtica tehdidi, bölücülükten önemli’ gibi güya sıralama değişikliklerini dinledik. Hatta Necmettin Erbakan’ın elinden hükümet alındıktan sonra yerine geçen Mesut Yılmaz’ın ‘irticaya göz yumma bareminde Erbakan’ın önüne geçtiği’ yorumlarını yetkili asker kişilerden duyduk, gazeteci milleti olarak.
Türk ordusu, fiili savaş hali dışında, vatandaşlarının bir bölümünü iç tehdit sınıflaması içinde iç düşman olarak göremez, görmemelidir. Kimsenin istemeyeceği bir savaş halinde vatandaşlarınızın bir kısmı işgalci düşmanla işbirliğine girmişse kullanılabilecek bir kavramı barış zamanı, ideolojik, siyasi, ya da asayiş gerekçeleriyle kullanırsanız, bugünkü açmazlara düşersiniz.
Dağlarda bu kadar PKK’lı elde silah dolaşıyorken bunu söylemek kolay değil, ama kolluk görevi polise,
jandarmaya ve mahkemelere aittir. Askerin rolü, siyasi otoriteye, yürütmeye tabidir.
Anayasa’nın 117’nci maddesine göre, TSK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olmaması buradaki asıl sorun
değildir, ancak askerin AB üyelik perspektifi içinde bu konuya bütünüyle kapalı ve hazırlıksız olmadığı da anlaşılmaktadır.

Başbuğ önermeli
Gerek İç Hizmet Kanunu’ndaki ‘kollamak’ görevinin kaldırılması, gerek ona bağlı olarak ortaya çıkan ve fiilen askerin bütünüyle siyasetin dışında kalmamasını getiren ‘iç tehdit-iç düşman’ kavramlarının, Türkiye’deki her hükümet gibi, Başbakan Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından önerilmesi ve kaldırılması bir dizi sert siyasi polemiğe yol açacaktır.
Gerek TSK’yı sık sık ortaya çıkan ‘darbeci-tertipçi’ görüntüsünden kurtarmak, bu amaçla TSK’ya yönelik psikolojik savaşa daha fazla malzeme vermemek ve TSK’yı rahatlatmak, gerekse Türkiye’de siyaset-asker ilişkilerinin sağlıklı bir rotaya girmesine öncülük etmek adına, Genelkurmay Başkanı Başbuğ bu teklifi kendisi yapmayı gündemine almalı.
Taraf gazetesinin son yayınıyla ortaya çıkan duruma, eski 1’inci Ordu Komutanı Çetin Doğan ve ardından Genelkurmay’ın açıklamasına gelince...
Genelkurmay’ın açıklaması bütün sorulara cevap vermiyor. Ama satıraralarında, 2003-2006 dönemi için yapılan çalışmanın kendi kayıtlarında ‘dış tehdide karşı’ senaryo çalışması göründüğünü, gerisinin akıl ve vicdan dışı olduğunu (bu iddiaların gerçek olup olmadığını söylemeden) ifade ediyor.
Akla sorular geliyor: Örneğin 1’inci Ordu’nun Kara Kuvvetleri ve Genelkurmay’a faaliyetlerin bir kısmını bildirmemiş olması mümkün müdür? Ya da madem yapılanlar Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma (EMASYA) planı çerçevesinde yapılıyordu, o zaman mevzuata göre o toplantıda olması gereken İstanbul Valisi senaryo çalışmasına davetli miydi, gelmiş miydi?
Son olarak: Hükümet, çok tartışmalı şu EMASYA protokolü hakkında artık bir şey yapmayı düşünüyor mu?

RADİKAL