Yurtta Sulh İçin Bölgede Bin Yaşasın Despotizm

KENAN ALPAY

Her ne kadar kamuoyu Afrin’e yönelik Zeytin Dalı askeri harekâtına odaklanmışsa da bir bütün olarak Suriye meselesi bölgenin geleceğine ilişkin hemen tüm aktörlerin devreye girdiği stratejik bir ülke mesabesindedir. İsrail son yedi yılda kimi askeri havaalanı veya silah deposu, kimi kimyasal silah geliştirme merkezi veya radar üssü olmak üzere onlarca defa Suriye’ye yönelik hava saldırıları düzenledi ve hemen hiçbirinde kınama dışında bir karşılık görmedi mesela. Ancak bu hafta ilk defa Suriye’deki İran askeri varlığına yönelik son yılların en şiddetli saldırısını yaptı fakat bu süreçte ilk kez bir savaş uçağı da düşürülmüş oldu.

En başından bu yana Suriye’ye askeri anlamda müdahil olmayan bölgesel ve küresel bir devlet yoktu. ‘Vekâlet savaşı’ söylemleri bir psikolojik savaş söylemi olarak öncelikle Esed rejimi ve hamisi Rusya-İran bloğu hesabına devrede tutulan bir propaganda yöntemiydi. Eğer bir ‘vekâlet’ durumu söz konusu ise Esed/Baas rejiminin bizzat kendisi Rusya-İran bloğu namına hem kendi halkına hem de bölgenin Müslüman halklarına karşı vahşice bir vekâlet savaş ıveriyordu. Ne var ki; bütün gayrı meşru icraatlarına ve işlediği barbarca suçlara rağmen bir taraftan emperyal siyasetin dayatması diğer taraftan da profesyonel propaganda imkânlarının inşa ettiği iklimde Esed/Baas rejimine karşı verilen mücadele kirletildi, itibarsızlaştırıldı ve nihayet yok edilmesi gereken bir ortak düşman olarak hedefe oturtuldu.

Önce Hangisiyle El Sıkışmalı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FETÖ ile mücadelede hep yalnız kaldığı, sadece milletvekilleri tarafından değil bakanlar hatta başbakanlar tarafından dahi onun bu mücadelesine omuz verilmediği söylenir durur öteden beri. Tartışmaya açık bir iddia. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yalnız kaldığı esas ve öncelikli alan Suriye’deki Esed cinayet şebekesine karşı sürdürdüğü onurlu mücadeledir. Kurmay kadrosu ve tabanının kahir ekseriyeti gibi CHP lideri Kılıçdaroğlu da tutumunu milimetrik düzeyde olsun değiştirmeden Suriye için biricik ve acil bir yol öneriyor her daim: Esed’le anlaşıp el sıkışmak. Bu önerilerini bir kez daha adını ‘Adalet ve Cesaret’ koydukları son kurultayda yinelediler. Adalet ve cesareti sahiplenirken, adalet ve cesaret adına konuşurken ne garip ve acıdır ki CHP kadroları Suriye gibi güzel bir ülkeyi güzide halkıyla birlikte yakıp yıkan Baas despotizmine selam durabiliyorlardı.

Daha garip ve acı olansa yıllar yılı basit, sığ ve klişe replikler düzeyinde CHP ve Kılıçdaroğlu eleştirileri yapan kimi basın esnafından ise bu hususta hemen hiç ses çıkmamasıydı. CHP’yi gerektiği kadar Kemalist olamadığı, Gazi Paşa’nın mirasına hakkıyla sahip çıkamadığı için kınayıp ayıplamak Pelikan trolleri tarafından icat edilen bir moda olmuştu nasılsa! “Neden Esed/Baas rejimine sahip çıkıyorsun?” sorgulaması yerine “niçin ulu önder Atatürk’ün despotik ideolojisine sıkı sıkıya sarılmıyorsun?” tarzı sapkın bir yargılama furyası almış başını gidiyor. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda ne kadar yalnız kalmış ve sıkıştırılmış olsa da defalarca Beşşar Esed’in başında bulunduğu rejimi terör devleti/rejimi olarak nitelendirdi.

En son konuşmalarından birinde beyan ettiği şu üç cümleye bir bakalım: “Bizim için şu anda Suriye halkı önemli, Esed değil. Çünkü Esed, burada terör estirmiştir, devlet terörü estirmiştir ve bunca insanın ölümüne neden olmuştur. Halen de öldürmeye devam etmektedir.” Hiçbir şey yaşanmamış gibi Esed’in iktidarda kalması hususunda sadece Rusya ve İran baskı kurmuyor. İçeride CHP lideri Kılıçdaroğlu, İYİ Parti lideri Akşener ve Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu’nun Esed rejimiyle anlaşıp uzlaşma çağrılarıyla hemen her an karşı karşıya kalan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu da ahlaki ve hukuki cephesiyle bir o kadar direngen duruyordu yerli yerinde: “Bir milyon vatandaşını öldüren katille neyi konuşacağız?

Peki, böylesi bir vasatta ‘reis için ölürüz’ replikleriyle piyasada rajon ve haraç kesen Pelikan trolleri acaba Suriye meselesinde Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu’ndan farklı mı düşünüyorlar acaba? Efsane dış politika söylemlerinin içerisinde çoğunlukla Suriye meselesi hemen hiç yer almıyor. Bir şeyler söylemek durumunda kaldıklarında PKK/PYD üzerinden biraz Amerikan karşıtı yorum ve çıkış önerileriyle iktifa ediyorlar fakat o da çoğunlukla milliyetçi bir gaz verme taktiği olarak temayüz ediyor.

Reisçi Maske, Esedçi Misyon

İsim isim saymak, kimileyin Sezai Karakoç’u kimileyin Attila İlhan’ın tezlerini maske edinerek fakat daha yoğun bir biçimde Perinçek çetesiyle de giriştikleri ittifaklar üzerinden Avrasyacı ve İrancı politikaların nasıl hükümete yakın gazete ve kanallarda işlendiğini örneklemek zor değil. Takıyye ve karaktersizlik ruhlarına işlemiş, menfaat ve şöhret yolunda her türlü kirli ilişkiye teşne söz konusu trollerin yapıp ettiği işler ortada.

Amerika PKK/PYD’yle el sıkıştırıp masaya oturtmak istiyor, tüm imkânları seferber ederek zorluyor. Rusya ve İran ise Esed rejimiyle el sıkıştırıp hiçbir şey olmamış gibi masada anlaşmaya zorluyor. Türkiye ve Suriye halkı için PKK/PYD ile mi yoksa Esed rejimi ile mi el sıkışıp anlaşmak daha ehvendir? Amerika’yla ilişkilerin geldiği aşama gerilimin giderek yükseldiği ve kopmaya doğru sürüklendiği bir krizi işaretliyor. Fakat diğer taraftan İran’ın neredeyse Rusya’dan daha agresif davrandığı, Afrin’e yönelik askeri harekatı başarısız kılmak için elindeki tüm araç ve aktörleri sahaya sürdüğü de hiç kimseye sır değil.

Peki, nerede İran’ın çevirdiği oyunları, kurduğu tuzakları kamuoyuna taşıyacak ‘reis aşığı’ gazeteciler? Bakın işte bu topa hiç girmezler, giremezler. Oysa ‘duvardibi’ isimli fosseptik çukurundan İslami camiaya yönelik sistematik itibar suikastları yapan, Pelikan Yalısı’nda nifak ve fısk örgütleyen bu elemanların Esed hakkındaki duruşu ne Kılıçdaroğlu’ndan ne de Akşener’den farklı. Cehalet ve nefretlerini sadece Kılıçdaroğlu ve Akşener gibi açıktan ifade edecek cüretten yoksunlar sadece. Çünkü mezkûr troller Esed’in cinayet ve yıkımları, işkence ve katliamları filan gibi tekin olmayan konulara girerek elde ettikleri statü ve şöhreti riske etmekten ölümden kaçar gibi kaçıyorlar. Esed rejiminin meşruiyeti ve zarureti konusunda Kılıçdaroğlu ve Akşener gibi hareket edip karda iz bırakmayan troller bir zaman daha kendilerini gizleyip gemilerini yüzdürebilirler belki. Ancak istihbarat görevlisi kılığında sermaye sahiplerinin üzerine tehdit ve şantajla para sızdırmak üzere çöken şapşal trolleri birer birer yakayı ele vermeye başladı.

Bu vakitten sonra siyasetin Kılıçdaroğlu ve Akşener’le Atatürkçülük yarışına giren, tıpkı onlar gibi Esed lobiciliği yapan gazeteci kılıklı Pelikan ve duvardibi trollerini etrafından hızla uzaklaştırması ve tasfiye etmesi sorumluluğu daha bir büyüyor. Çünkü onlar da ahlaki değerlere karşı savaş açarak “yurtta sulh, Suriye’de despotizm” hedefi için mücadele ediyorlar.

Yeni Akit