YÖKte yeni dönem

Mümtazer Türköne

Yeni atanan YÖK başkanı, aynı disiplinden geldiğimiz için yakından takip ettiğim bir akademisyen. Gökhan Çetinsaya siyasî tarihçi. Merak edenler, çalışmalarını okuyup fikir sahibi olabilir. Irak'taki Osmanlı yönetimini konu alan tezi, doktorasını yaptığı İngiliz üniversitesine büyük prestij kazandırmış ve önemli ödüller almıştı.

Profesör Çetinsaya, Türkiye'nin yüz akı bilim adamlarından biri. Dikkatli, titiz ve çalışkan. Dünyaya açık. Bilim ahlâkını ve nezaketini özümsemiş bir akademisyen. Bu ahlâka ve nezakete akademik camianın çok ihtiyacı var; bu yüzden YÖK'ün başına gelmesi akademik dünya için büyük bir fırsat.

Sosyal bilimcilerin diğer akademisyenlerden önemli bir farkı vardır. Sosyal bilimci olmak, bir alanda uzman olmaktan önce genel kültür sahibi olmayı gerektirir. Profesör deyince akla her şeyi bilen adam gelir. Hâlbuki profesör kendi uzmanlık alanını derinlemesine bilir. Kendi alanında derinleşmek için ise kural olarak dünyaya kendisini kapatır. Genel kültür sahibi olmak ise dünyaya, topluma ve geleceğe açık olmayı getirir. Bu yüzden 'her şeyi bilen profesör' tiplemesine en çok sosyal bilimciler uyar. Profesör Çetinsaya, bu sınıfı temsil ediyor; üstelik en iyi sosyal bilimcilerin yetiştiği Mülkiye geleneğinden geliyor.

İyi şeylerin peşinde olanların emek harcaması gerekir. Refah, emek harcanarak geliştirilmiş bilime dayalı ilerlemenin eseridir. Emekle, çabayla gelişen bilimin alternatifi ise keskin ideolojik formüllerdir. Bizim üniversitelerimiz uzun yıllar ideolojilerin esiri oldu. Bilim ile ideoloji birbirine karıştı. Bilim adamlığı ile ideologluk aynı şey zannedildi. 60'lı, 70'li yılların tortuları üniversitelerde hâlâ duruyor. Üniversitelere, resmî ideolojinin bekçiliği görevini veren vesayet anlayışından henüz tam olarak kurtulabilmiş değiliz. Yüksek Öğrenim Kanunu hâlâ üniversitelerin temel amacının bir ideolojiyi benimsetmek olduğunu söylerken, bu ülkeden bilim adına ne bekleyebilirsiniz?

İdeolojiler bilimi kuruttu ve bu çoraklık devam ediyor. Üniversiteleri dolaşın, göreceksiniz. Keskin siyasî görüşlerin, ideolojilerin temsilcisi olan akademisyenler, en yeteneksiz ve kapasitesiz bilim adamları grubunu oluşturur. Bir ideolojiye mensubiyet, bilim için harcanması gereken emeğin, çabanın yerine geçen kestirme yoldur. En çok ideoloji pazarlayanlar en az bilim üretenler olduğu için nezih akademik rekabetin yerini, kaba ideolojik kamplaşmalar alır. Toplumda hiç müşterisi kalmayan ideolojilerin üniversitelerde hâlâ yaşamasının sebebi budur. Basit, kestirme ideolojik reçetelerin yerini alacak akademik çabaya bu kutuplar hazır değildir. Bu yüzden ideolojik rekabetin veya tek taraflı bir ideolojik hâkimiyetin -adı hangi ideoloji olursa olsun değişmez- olduğu yerlerde ne iyi öğrenci yetişir, ne de bilim üretilir.

Üniversitelerimizin hali perişan. Üniversite özerkliği ve bilimsel özgürlük, cehaletle beslenen ideolojilere koruma sağlamak için kullanılıyor. İdeolojilerin sakatladığı kötü bilim, yanı başında iyi bilimin gelişmesine izin vermiyor.

Dışarıdan bakıp üniversite düzenine müdahale edenler için de bu durum geçerli. Toplumun, çağın ve geleceğin ihtiyaçlarına uygun bilim üreten ve eğitim-öğretim yapan bir üniversite düzenimiz olmalı. Üniversiteye bunun dışında misyon yükleyenler, bu ülkeye zarar verir. Çare, kendi arasında rekabet eden bir üniversite düzenidir. YÖK adıyla bilimin özüne aykırı merkezî yapılanma bile, resmî ideolojinin hükümranlık iddiasının tezahürüdür ve artık değişmesi gerekir.

Üniversite yönetiminin başına, akademik vasıfları tartışmasız olan, kendisini uluslararası ölçekte kanıtlamış bir sosyal bilimcinin gelmesi bilim adına büyük bir kazanç. Çetinsaya'nın kişiliğinde özümsediği akademik nezaket ise zaten birçok problemi çözmek için bir ön şart. Sırada sadece düşmanlık üreten ideolojik tahakkümün üniversitelerden temizlenmesi var. Yöntem ise rekabetçi bilimin önünü açmak. Bu rekabete hiçbir ideoloji direnemez ve dayanamaz.

ZAMAN